ATÂULLAH MEHMED EFENDİ

(ö. 1127/1715)

Osmanlı şeyhülislâmı.

Müellif:

Kadı Eyyûbî İbrâhim Efendi’nin oğludur. Doğum tarihi ve tahsili hakkındaki bilgiler yetersizdir. Medrese tahsilini tamamladıktan sonra Şeyhülislâm Minkārîzâde Yahyâ Efendi’ye intisap ederek mektupçuluğu hizmetinde bulundu ve ondan mülâzım oldu. 1667’de hâriç derecesiyle Molla Kırîmî Medresesi’nde göreve başladı. 1085-1096 (1674-1685) yılları arasında sırasıyla Şeyhülislâm Hüseyin Efendi, Sekban Ali, Edirnekapı Mihrimah, Sahn-ı Semân, Şah Sultan, Üsküdar Mihrimah, Hâkāniyye-i Vefâ ve Süleymaniye medreselerinde müderrislik yaptı. Derin fıkıh bilgisi dolayısıyla değişik tarihlerde üç defa fetva eminliği görevine getirildi. Ayrıca Yenişehir (1686), Şam (1690) ve İstanbul (1695) kadılıklarında bulundu. Bu görevlerden ayrıldığı sıralarda Pazarlu, Atranos, Pınarhisar, Manyas, Ayıntab gibi yerler kendisine arpalık olarak tahsis edildi. 1702’de Anadolu kazaskerliğinin önce pâyesini aldı, sonra bilfiil bu makama getirildi. 1706 ve 1712’de iki defa Rumeli kazaskerliğine tayin edildi. Bu sırada, Şeyhülislâm Ebezâde Abdullah Efendi, Ruslar’a mağlûp olduktan sonra Osmanlı Devleti’ne sığınmış olan İsveç Kralı Demirbaş Şarl’ın (Charles) Edirne’ye getirilmesine karşı çıkıp Selânik’e gönderilmesini, alınacak kararlara karıştırılmamasının iyi olacağını savunmuş, bu görüşünde ısrar etmişti. III. Ahmed, Rumeli kazaskeri Atâullah Efendi arza girdiğinde bu konudaki fikrini sormuş, o da Edirne’ye gelmesinin ve kendisiyle yüzyüze görüşmenin daha isabetli olacağını söylemişti. Bu görüşün padişaha da uygun gelmesi üzerine Ebezâde meşihattan azledilmiş, Atâullah Efendi sadrazamla birlikte huzura çağrılarak şeyhülislâmlık görevi ona verilmiş (14 Mart 1713) ve kendisine özel şeyhülislâmlık elbisesi “ferve-i beyzâ” giydirilmişti (Nusretnâme, II/2, s. 294-295).

Bu görevde iken önce Bolu, Mihaliç, Edincik bir süre sonra da Maraş ve Arnavut Belgradı kendisine arpalık olarak verildi. Şeyhülislâmlığı sırasında ilmiye sınıfının tayinlerinde usulsüzlük ve yolsuzluklar yapıldığı iddiaları üzerine devrin sadrazamı Şehid Ali Paşa meseleyi gizlice araştırdı, yaşlı şeyhülislâmın bu konuda ihmalkâr davrandığı ve kusurlu olduğu anlaşılınca iki ay yedi gün sonra, 20 Mayıs 1713’te azledildi. Görevden ayrıldığında Maraş arpalığı kendisinden alındı. Rumelihisarı’ndaki evinde kendisini ziyarete gelenlerin yanında bazı devlet büyüklerini çekiştirmesi üzerine III. Ahmed’den alınan bir fermanla Sinop’a sürülmesi kararlaştırıldı. Yola çıktıktan sonra hava muhalefeti yüzünden Kefken Limanı yakınında gemisinin karaya vurup parçalandığı, kendisinin büyük güçlüklerle kıyıya çıkarak oradan arpalığı olan Bolu’ya gittiği haberi Dîvân-ı Hümâyun’a ulaşınca Bolu’da oturmasına izin verildi. 2 Ağustos 1715’te orada vefat etti. Mezarı Bolu’da Şemsi Paşa Camii hazîresindedir.

İslâm hukukunda derin bilgi sahibi olan Atâullah Efendi’nin bu sebeple üç defa getirildiği fetva eminliği sırasında en zor meseleleri bile vukufla hallettiği kaynaklarda belirtilmektedir.


BİBLİYOGRAFYA

, II/2, s. 212, 218, 232, 238, 294-295, 306, 310, 315, 317, 324-326.

, II, 372-374.

, III, 131, 154, 209, 236; IV, 6, 22-23.

, s. 82.

, III, 475-476.

, s. 501.

, IV/2, s. 459-460.

Orhan F. Köprülü, “İlm-i Nücûma Âid Bir Risalenin Tarihî Kaynak Olarak Ehemmiyeti”, , sy. 2 (1950), s. 313-314.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1991 yılında İstanbul’da basılan 4. cildinde, 46-47 numaralı sayfalarda yer almıştır.