BAHÂÜDDEVLE

Bahâüddevle ve Ziyâülmille Ebû Nasr Fîrûz Hârşâz b. Adudiddevle (ö. 403/1012)

Büveyhî hükümdarı (989-1012).

Müellif:

Adudüddevle’nin Samsâmüddevle Merzübân ve Şerefüddevle’den sonra üçüncü oğludur. Babasının ölümü üzerine (372/983) ağabeyi Samsâmüddevle emîrü’l-ümerâ oldu. Ancak kardeşi Şerefüddevle onun emirliğini tanımadı. Bahâüddevle’nin de katılmasıyla Adudüddevle’nin oğulları arasında büyük bir mücadele başladı. Sonunda mücadeleyi Şerefüddevle kazandı ve Samsâmüddevle hapsedildi (376/987). Şerefüddevle ölünce yerine veliaht tayin ettiği Bahâüddevle genç yaşta Bağdat’ta Büveyhî tahtına oturdu (2 Cemâziyelâhir 379 / 7 Eylül 989). Abbâsî Halifesi Tâi‘-Lillâh ona Bahâüddevle ve Ziyâülmille lakabını verdi.

Bahâüddevle ilk olarak yeğeni Ebû Ali b. Şerefüddevle’yi ortadan kaldırdı. Daha sonra da ağabeyi Samsâmüddevle ve amcası Fahrüddevle ile uğraşmak zorunda kaldı. 379 (989) yılında hapisten kaçtıktan sonra Fars, Kirman ve Hûzistan bölgelerine hâkim olan Samsâmüddevle Şîraz’ı merkez yapmıştı. Bahâüddevle, Samsâmüddevle üzerine gönderdiği ordunun mağlûp olduğunu görünce onu kendisiyle aynı seviyede bir hükümdar olarak kabul etmek zorunda kaldı. Ahvaz’ı ele geçirmiş olan Fahrüddevle ise Bahâüddevle’nin gönderdiği ordu karşısında bu şehri terketti.

Bahâüddevle’nin isteği üzerine Halife Tâi‘-Lillâh hilâfet makamından indirildi (19 Receb 381 / 1 Ekim 991) ve yerine yeğeni Kādir-Billâh geçti. Yeni halife Bahâüddevle’nin kızıyla nikâhlandı, ancak gelin Kādir-Billâh’ın evine gitmeden öldü. Buna rağmen halife Bahâüddevle’ye “şehinşah” gibi büyük unvanlar verdi. Bahâüddevle daha sonra Bağdat’taki Sünnîler’le Şiîler ve Büveyhî ordusundaki Türkler’le Deylemliler arasındaki iç mücadeleyle meşgul oldu. Bunu fırsat bilen Samsâmüddevle Hûzistan’a hâkim oldu (383/993), ancak ertesi yıl Bahâüddevle’nin Türk emîri Togan kumandasında gönderdiği birlik Samsâmüddevle’nin kuvvetlerini yenerek Ahvaz ve Vâsıt’ı ele geçirdi. Mücadeleye devam eden Samsâmüddevle bu defa önce Ahvaz’a, ertesi yıl da Basra’ya hâkim oldu (386/996). Bahâüddevle, Batîha hâkimi Mühezzibüddevle Ali ve Bedr b. Hasanveyh ile bir ittifak yaptı. Bu ittifaktan sonra Samsâmüddevle’ye karşı birkaç defa savaştı. İki kardeş arasındaki mücadele Samsâmüddevle’nin İsfahan yakınında öldürülmesiyle sona erdi (388/998). Samsâmüddevle’nin kumandanı Ebû Ali el-Hürmüz ve Deylemli askerleri Bahâüddevle’nin safına geçtiler. Böylece Bahâüddevle Fars, Hûzistan, Kirman ve Uman’ın tek hâkimi oldu. Amcası Fahrüddevle’nin ölümü üzerine halefleri Mecdüddevle Rüstem ile Şemsüddevle Ebû Tâhir de Bahâüddevle’ye tâbi oldular (400/1009-10).

Bahâüddevle bundan sonra başşehrini Şîraz’a nakletti ve bir daha Bağdat’a dönmedi. Saffârîler’den Tâhir b. Halef tarafından Kirman bölgesinin kısa bir müddet işgali dışında İran topraklarında genellikle barış hâkim oldu. Ayrıca Bahâüddevle doğudan yaklaşan büyük tehlikeyi görmüş, Gazneli Sultan Mahmud karşısında tutunamayacağını anlayarak hediyeler ve elçiler gönderip bu Türk sultanı ile dostluk kurmuştur.

Bağdat’ın terkedilmesi Irak’ta otoritenin zayıflamasına sebep oldu. Irak’taki mahallî Arap emirlikleri, özellikle Ukaylîler, Mezyedîler ve Hamdânîler Büveyhîler aleyhinde nüfuz sahalarını genişletme imkânı buldular. Bahâüddevle onlarla mücadele etmek zorunda kaldı. Ukaylî Hükümdarı Ebü’z-Zevvâd Muhammed’e karşı Ebû Ca‘fer Haccâc kumandasında bir ordu göndermesine rağmen onun nüfuzunu tam anlamıyla yok edemedi. Ebü’z-Zevvâd’ın ölümünden sonra Ukaylîler arasındaki taht mücadelesini kazanan yeğeni Kırvâş b. Mukalled Bahâüddevle’ye karşı başarılı bir mücadele verdi.

Öte yandan ülkenin güneyinde ortaya çıkan Ebü’l-Abbâs b. Vâsıl adlı bir âsi önce Basra’yı, sonra da Ahvaz’ı ele geçirdi (395/1004-1005). Ertesi yıl Bedr b. Hasanveyh ile Ebû Ca‘fer Haccâc bir ittifak oluşturarak Bağdat’ı kuşattılar. Ancak bu sırada İbn Vâsıl’ın esir alınıp idam edilmesiyle kuşatma kaldırıldı ve kuşatmaya katılan emîrlerle barış yapıldı (397/1006-1007). Bahâüddevle daha sonra Irak’taki mahallî emirliklerle de barış yaptı. Onun Bağdat’a vali tayin ettiği Fahrülmülk Muhammed b. Ali Ukaylîler’i mağlûp etti; bedevî Hafâce kabilesi mensuplarını sürdü ve Bedr b. Hasanveyh’in öldürülmesinden sonra bölgede Büveyhî otoritesini sağladı (405/1014-15). Bu arada Bahâüddevle 5 Cemâziyelâhir 403’te (22 Aralık 1012) Errecân’da kırk iki yaşında öldü. Naaşı Necef’te Hz. Ali’nin türbesinin yanına gömüldü. Yerine ölümünden kısa bir süre önce veliaht tayin ettiği Sultânüddevle Ebû Şücâ‘ emîr ilân edildi.

Kaynaklardaki bilgiler Bahâüddevle’nin şahsiyeti hakkında kesin bir hükme varmak için yeterli değildir. Ancak çevresindekilere karşı gaddar davrandığı ve cimri olduğu söylenebilir. İmar ve kültür faaliyetleri hakkında da fazla bir şey bilinmemektedir. Zaten saltanatının birinci kısmı büyük ölçüde savaşlarla geçtiği için buna imkân bulamamıştır. Tarihçi ve düşünür İbn Miskeveyh onun zamanında Büveyhî idaresinde kâtip olarak çalıştı. Veziri Sâbûr b. Erdeşîr de çevresinde önemli edebî şahsiyetlerin toplandığı bir devlet adamı idi. Bahâüddevle devrinin dikkati çeken bir yönü de Türk askerlerin Bağdat’ta Deylemliler’e karşı üstünlüğü ele geçirmeleri idi.


BİBLİYOGRAFYA

Gerdîzî, Zeynü’l-aḫbâr (nşr. Abdülhay Habîbî), Tahran 1347 hş., s. 89-91.

Rûzrâverî, Ẕeylü Tecâribi’l-ümem (nşr. H. F. Amedroz), Oxford 1920-21 ⟶ Kahire 1334/1916, III, 182-185, 269-326.

, s. 55-57, 62-64, 164-165.

İbnü’l-Esîr, el-Kâmil (trc. Abdülkerim Özaydın), İstanbul 1987, X, 56-58, 68-72, 79, 89-90, 96-97, 104-107, 125-126, 141, 148-150, 158-161, 193.

, s. 349, 417, 423.

Mafizullah Kabir, The Buwayhid Dynasty of Baghdad (334/946-447/1055), Calcutta 1964, s. 77-91, 179-185.

H. Busse, Chalif und Grosskönig: Die Buyiden im Iraq (945-1055), Beyrut 1969, s. 67, 71, 73, 76-86, 91.

a.mlf., “Iran Under the Buyids”, , IV, 292-296.

, III, 414-419.

Erdoğan Merçil, “Gazneliler’in Kirman Hâkimiyeti (1031-1034)”, , sy. 24 (1970), s. 35.

K. V. Zetterstéen, “Bahâüddevle”, , II, 223-224.

C. E. Bosworth, “Bahāʾ al-Dawla wa-Ḍiyāʾ al-Milla, Abû Naṣr Fīrūz”, , s. 118-119.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1991 yılında İstanbul’da basılan 4. cildinde, 475-476 numaralı sayfalarda yer almıştır.