CERÎD

Tunus’un güneyinde Kābis’ten (Gabes) batıya doğru Cezayir sınırına kadar uzanan coğrafî bölge.

Müellif:

Cerîd, şotu (sığ tuzlu bataklık) ve bu şotun kenarında Nefta, Tûzer (Tevzer), Ûdiyân ve Hâmme vahaları ile ünlüdür. Cerîd şotu, deniz seviyesinden 16 m. yükseklikteki tuzlu araziden oluşan 4900 km2’lik bir alanı kaplar. Bazan bir tuz tabakası alttaki suları örter. Cerîd şotunun doğuya uzanan kısmına Fecec adı verilir. Yağmurun az olmasına rağmen bölgede pek çok kaynak vardır. Halkın geleneksel sulama usulü sayesinde kaynaklar vahalarda iyi değerlendirilmiştir.

Cerîd’in sınırları tarihçi ve coğrafyacılar tarafından farklı şekillerde belirtilmiştir. Ya‘kūbî, Kastilya ismiyle zikrettiği bölgeyi Tûzer, Hâmme, Takyûs ve Nefta vahalarıyla tanımlar. Bu tanımı İslâm coğrafyacılarının çoğu, özellikle Bekrî ve Yâkūt da verir. Bölgenin Bilâdülcerîd (hurma ülkesi) veya kısaca Cerîd adıyla ilk defa VIII. (XIV.) yüzyılın ortalarında İbn Haldûn tarafından anıldığı görülür. İbn Haldûn Bilâdülcerîd’in sınırlarını, kuzeyde Kafsa ve şotların güneyine kadar uzanan Nefzâve bölgesini kapsayacak kadar genişletirken Hasan el-Vezzân bu bölgeye Biskre, Kābis ve Cerbe adasını da katar. Kastilya adı zamanla unutulmuştur. Nitekim 1517’de Tunus’u ziyaret eden Hasan el-Vezzân Kastilya ismini hiç zikretmemiştir.

Nefta Berberîleri’nin oturduğu bu yer Romalılar zamanında bir koloni halinde idi. Bizans hâkimiyetinde iken Tûzer, Nefta ve Hâmme’ye ulaşan ticaret yolları vardı. Bölge ilk defa 26 (647) yılında Abdullah b. Zübeyr, ikinci defa da 49’da (669) Ukbe b. Nâfi‘ tarafından fethedildi. Emevîler ve Abbâsîler zamanında Cerîd İfrîkıye valiliğine bağlıydı. Tunus’ta Ağlebîler Devleti kurulunca (800) Cerîd de onların idaresine girdi. Hâricî-İbâzîler’in Kuzey Afrika’da görülmeye başlandığı bu dönemde Cerîd halkı İbâzîliği seçti. Bölgede Levâte, Züvâre ve Miknâs adlı Berberî kabileleriyle Bizanslılar bulunuyordu. Fâtımî dâîsi Ebû Abdullah 298’de (910-11) Kastilya bölgesini kolayca hâkimiyeti altına aldı. X. yüzyılda Cerîd ahalisinin büyük bir kısmı İbâzî mezhebini benimsemişti. Bu dönemde bölgenin yıllık gelirinin 200.000 dinara çıkmış olması, halkın refah seviyesinin yüksek olduğunu göstermektedir.

Halk, bölgeye hâkim olan hânedanların yönetimini ismen tanımakla birlikte muhtariyetini de muhafaza etmeye çalışmış ve Cerîd ailelerin hâkim olduğu meclisler tarafından yönetilmiştir.

Cerîd halkı XI. yüzyılda Zîrîler’e karşı Hammâdîler’in himayesine sığındı, onlar da mahallî meclislere dokunmadılar. 445’te (1053) Cerîd, Fâtımîler’den Abîd b. Ebü’r-Reys idaresindeki Benî Riyâh tarafından tahrip edildi. Muvahhidler 1159-1160’ta bölgeye hâkim olunca mahallî meclislere son verdiler. Bu dönemde göçebe kabilelerden Benî Riyâh bölgeye yerleşmeye başladı. Benî Süleym’e mensup bazı kabileler de önce Cerîd’e, oradan da Bûne’ye göç ettiler. Bölgede Hâricîlik Vehbiyye ve Nekkâriyye adlı iki grup arasındaki anlaşmazlık yüzünden XII. yüzyıldan itibaren zayıflamaya başladı. Bu sırada Sîdî Ebû Ali en-Neftî ve onun yetiştirdiği sûfîler İslâmiyet’i yaymak için burada yoğun faaliyetlerde bulundular. Benî Gāniye Murâbıtlar Devleti’ni yeniden kurmak isteyince Cerîd’i bir üs olarak kullandı. Bölge XIII-XIV. yüzyıllarda ismen Hafsîler’in hâkimiyeti altındaydı. Bununla beraber otorite Benî Yemlûl ve Benî Halef gibi mahallî ailelerin elinde bulunuyordu. Cerîd’deki muhtelif kabileler XIV. yüzyıl boyunca Hafsîler’le mücadele ettiler. Ebû Fâris Abdülazîz el-Hafsî, ayaklanan Tûzer ve Nefta üzerine zaman zaman seferler tertip etti (el-Ḥulelü’s-sündüsiyye, II, 187). XV. yüzyıldaki güçlü Hafsî hükümdarları bölgede tam olarak otorite tesis etmeye muvaffak oldular. Ancak zamanla gevşeyen Hafsî idaresi karşısında bölge kabileleri yeniden müstakil hareket etmeye başladılar.

Cerîd bölgesi 982 (1574) yılında Osmanlı hâkimiyetine girdi. Osmanlılar kısa süre sonra buranın idaresini önce dayılara, ardından da beylerin eline bıraktı. 1677’de Tunus beyi tayin edilen Ali Bey el-Murâdî, Tûzer Kalesi’nde çıkan bir isyanı 1679 yılında bastırdı. Muhammed Bey de Tûzer’de bir mescid yaptırdı. Hüseyin b. Ali ise Nefta’da bir medrese inşa ettirdi (1705). Daha sonraki dönemlerde beyler Akdeniz ülkeleriyle, özellikle de Fransa ile ticarî ilişkiye girdiler. Tunus 1881’den itibaren Fransızlar tarafından işgal edildi. Bu işgal döneminde verimli toprakların halkın elinden alınıp Fransa’dan getirilen göçmenlere verilmesi, geleneksel tarım şeklinin bozulması, uygulamaya konan yeni tarım biçimine yerlilerin ayak uyduramaması, sanayinin köylüleri şehirlere çekmesi ve el sanatlarının yavaş yavaş terkedilmesi sonucunda bölge giderek fakirleşti. Fransız sömürge yönetimi 1956’da son buldu.

Cerîd halkı bugün Mâlikî ve Hanbelî mezhebine mensuptur. Nefta’da Rahmâniyye, Tûzer’de Ticâniyye tarikatının etkileri görülür. Neftalı muhaddislerden Ebû Abdullah Muhammed b. Hasan (ö. 294/906) meşhur olup kabri Nefta’dadır. 1850 yılında Nefta’da doğan ve 1880-1888 yıllarında burada müftülük yapan Rahmâniyye şeyhi İbn Azzûz Muhammed Mekkî (ö. 1916), son devir Tunus âlimleri arasında önemli bir yer işgal eder. Tûzer müftülüğü yapan Bû Bekir b. Sâdık ise (ö. 1907) Ticânî tarikatının şeyhiydi.


BİBLİYOGRAFYA

, s. 129.

, s. 87.

, s. 62, 66, 67, 69.

, s. 30, 56, 217, 220, 243, 246.

, IV, 348.

Ebü’l-Fidâ, Taḳvîmü’l-büldân (trc. Abdülmuhammed Âyetî), Tahran 1970, s. 195.

, VI, 192-197, 244, 248, 320, 344, 350-351.

, XIII, 87.

, s. 144, 450, 480, 578.

el-Ḥulelü’s-sündüsiyye, Beyrut 1945, I, 374-380, 404-420; II, 187.

, I, 29, 32, 66; II, 142.

Augustin Bernard, “Afrique Septentrionale et occidentale”, Géographie Universelle, Paris 1937-39, XI, 30, 91, 246, 257, 340.

Ali Yahyâ Muammer, el-İbâżıyye fî mevkibi’t-târîḫ, Beyrut 1385/1966, III, 47, bk. İndeks.

A. H. Green, The Tunisian Ulama: 1873-1915, Leiden 1978, s. 60, 175, 305, 306.

Muhammed el-Arûsî el-Matvî, es-Salṭanatü’l-Ḥafṣiyye, Beyrut 1406/1986, s. 355, 359, bk. İndeks.

K. J. Perkins, Tunisia, Beckenham 1986, s. 36, 40, 41, ayrıca bk. İndeks.

G. Yver, “Bilâdülcerîd”, , II, 609-610.

a.mlf., “Kastiliya”, a.e., VI, 403-404.

J. Despois, “D̲j̲arīd”, , II, 462-464.

M. Talbi, “Ḳasṭīliya”, a.e., IV, 739-741.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1993 yılında İstanbul’da basılan 7. cildinde, 402-403 numaralı sayfalarda yer almıştır.