ÇINAR VAK‘ASI

IV. Mehmed devrinde 1656’da yeniçerilerle sipahilerin İstanbul’da çıkardıkları isyana verilen ad.

Müellif:

XVII. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Devleti idarî yönden oldukça karışık bir döneme girmiştir. Bu durum özellikle IV. Murad devrinden sonra daha da artmış, çocuk yaşta tahta geçen Sultan IV. Mehmed’in devlet idaresine hâkim olamaması yüzünden sarayda vâlide sultanlar ve iç ağalar nüfuz kazanmıştı. Devlet erkânı arasındaki rekabet ve geçimsizlik ise son haddine varmıştı. Bu sebeple Girit seferi dolayısıyla Venedikliler’le Adalar denizinde devam eden savaşta başarı sağlanamamış, hatta Çanakkale Boğazı kuşatma altına alınmıştı. Ayrıca imparatorluğun malî durumu da pek iyi değildi. Ulûfeleri zamanında ödeyemeyen devlet askere züyuf, kırkık ve kızıl (bakırı çok) akçe vermek zorunda kalmış, aldığı bu paradan dolayı da asker arasında memnuniyetsizlik baş gösterdiği gibi esnafla aralarında anlaşmazlıklar çıkmaya başlamıştı.

Bu ortamda Girit’teki savaştan dönen ve dokuz taksit maaşlarını alamayan bir kısım yeniçeriler, devrin hazine kethüdâsı ve sır kâtibi olarak vazife gören Ma‘noğlu Mîr Hüseyin Bey’in nakline göre, gadre uğramış bazı âyan ve ileri gelenlerin de tahriki üzerine (bk. Naîmâ, VI, 141) Ağakapısı’na giderek şikâyette bulundular. Fakat Kul Kethüdâsı Osman Ağa’nın kendilerini dinlememesi üzerine yeniçeri kışlalarına giderek durumdan memnun olmayan diğer yeniçerilerle iş birliği yaptılar.

Bu sırada ulûfelerini alamamış olan sipahiler de yeniçeri kışlalarının bulunduğu Etmeydanı’na geldiler ve 2 Mart 1656 Cuma günü onlarla birleştiler. Nihayet Hezârpâre Ahmed Paşa’nın iç mehterliğinden taşraya çıkarılmış yani görevinden uzaklaştırılmış Sipahi Mehter Hasan Ağa, Şamlı Mehmed Ağa, Galata Voyvodalığı’ndan atılmış Karakaş Mehmed gibi daha bazı kimseler zorbaların başına geçerek, “Yarın sabah ayak divanı isteriz” diye saraya haber gönderdiler. Bu fitnede kusurlu görülen ocak ağalarından bazılarının değiştirilmesine ve isteklerinden vazgeçmeleri için âsilere haber gönderilmesine rağmen zorbalar taleplerinde ısrar ettiler.

Âsiler 4 Mart Pazar günü Etmeydanı’ndan Atmeydanı’na geçerek aynı gün Şeyhülislâm Hüsamzâde’nin adamlarından olup bu olayda ara buluculuk yapmak isteyen Kara Abdullah Ağa’yı meydanda öldürdüler. Daha sonra padişahı tekrar ayak divanına davet ettiler. IV. Mehmed, yanında vezirler, ilim adamları, piyade ve sipahi askeri olduğu halde ayak divanı için Soğukçeşme’deki Alay Köşkü’ne geldi. Zorbalar başlarında Sipahi Mehter Hasan Ağa olduğu halde padişaha şikâyetlerini şifahen anlattılar. Girit’te Venedikliler’in verdiği zarar ve ziyandan, askere ayarı düşük akçe verilmesinden, ulûfelerin geç kalmasından, ağalarla musâhiplerin yolsuzluklarından uzun uzun bahsettiler. Sonunda bütün bu işlere sebep olan Enderun ve Bîrun erkânından otuz kadar ağanın ismini vererek bunların başlarını istediler. Padişahın yanında bulunan ve henüz yeni sadrazam tayin edilmiş olan rikâb kaymakamı Zurnazen Mustafa Paşa bu kişilerin mallarının müsadere edilip kendilerinin sürülmelerini teklif ettiyse de herhangi bir faydası olmadı. Âsilerin, “Seni dahi isteriz” demeleri üzerine ortalığa bir sessizlik hâkim oldu ve neticede padişahın hatt-ı şerifiyle önce Dârüssaâde Ağası Behram Ağa, Kapı Ağası Bosnalı Çalık Ahmed Ağa ve İbrâhim Ağa bostancıbaşı vasıtasıyla öldürüldü, cesetleri saraydan çıkarılarak âsilere teslim edildi. Daha sonraki günlerde de saray içinden ve dışından otuz kadar devlet adamı yakalandıkları yerlerde öldürüldüler. Bunların cesetleri âsiler tarafından Sultanahmet Meydanı’ndaki çınar ağaçlarına asıldı. Bundan dolayı bu olaya Osmanlı tarihinde “Çınar Vak‘ası” adı verildi. Aynı zamanda bu manzara, meyveleri insan şeklinde bir ağaca benzetildiğinden tarihimizde “Vak‘a-i Vakvakıyye” adıyla da meşhur oldu.

İsyanın sonunda zorbaların arzusuyla sadâret ve meşihat makamlarında ve diğer dairelerde değişiklikler yapıldı. Nihayet 8 Mart 1656 günü sipahilerin ulûfeleri kuruş olarak çıktı. Âsiler de idamını istedikleri kimselerin henüz ele geçmeyenlerinin ileride katledilmesi şartıyla dağıldılar, böylece isyan sona erdi.


BİBLİYOGRAFYA

Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi, Zeyl-i Ravzatü’l-ebrâr, İÜ Ktp., TY, nr. 2635, s. 462 vd.

Mehmed Halîfe, Târîh-i Gılmânî, İstanbul 1340, s. 36 vd.

Vecîhî Hüseyin, Târih, Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 917, vr. 47b.

Abdurrahman Abdi Paşa, Vekāyi‘nâme, TSMK, Koğuşlar, nr. 915, vr. 26b vd.

, VI, 139-155.

, I, 26-30.

, X, 251-255.

Ahmed Refik [Altınay], Kadınlar Saltanatı, İstanbul 1923, IV, 198-211.

, III, 290-292.

, III, 420-421.

Eremya Çelebi Kömürciyan, “Çınar Vak’ası” (nşr. Hrand D. Andreasyan – Fahri Ç. Derin), İstanbul Enstitüsü Dergisi, sy. 3, İstanbul 1957, s. 57-65.

Reşad Ekrem Koçu, “Çınar Vak’ası”, , VII, 3920-3921.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1993 yılında İstanbul’da basılan 8. cildinde, 301-302 numaralı sayfalarda yer almıştır.