HIRBETÜ’l-MİNYE

Emevî kasırlarının erken örneklerinden biri.

Müellif:

Günümüzde İsrail sınırları içinde kalan Taberiye gölünün kuzeybatısındadır. Yapının toprak altında kalan kısımları 1932, 1936-1939 ve 1959 yıllarında üç ayrı ilim heyeti tarafından yürütülen arkeolojik kazılarla ortaya çıkarılmış ve binanın tamamlanmadan kullanıldığı anlaşılmıştır. Kesin inşa tarihi tesbit edilememekte, daha sonraki bir onarım sırasında ana girişte devşirme malzeme olarak kullanılan bir kitâbeden hareketle I. Velîd devrinde (705-715) yapılmış olabileceği tahmin edilmektedir. Öte yandan bütün Emevî devri boyunca kullanıldığı anlaşılan binanın Ortaçağ’da Minye veya Aynü Minyetü Hişâm adıyla tanındığı bilinmekte ve bu durum, Halife Hişâm b. Abdülmelik’le de (724-743) arasında münasebet kurulduğunu göstermektedir. Kazılarda ele geçen buluntular, binanın muhtemelen kervansaray olarak Memlükler devrinde de kullanıldığını ortaya çıkarmıştır.

Merkezî bir açık avlu etrafına sıralanmış değişik bölümlerden oluşan 66,40 × 73 × 72,30 m. boyutlarındaki bina dış yüzden, köşelere yerleştirilen yuvarlak kulelerle ve kuzey, güney ve batı cephelerinin orta kısımlarına yapılan yarım kulelerle tahkim edilmiştir. 1,40 m. kalınlığında ve kuvvetli ihtimalle mazgallı olan duvarlar bazalt bir taban üzerine kireç taşından yapılmıştır; yaklaşık 4,50 m. yükseklikteki bazı kısımları halen ayaktadır.

Hırbetü’l-Minye, plan şeması ve iç teşkilâtı itibariyle diğer Emevî kasırlarından daha basit ve sade bir mimariye sahiptir. Burada karşılaşılan bazı mimari özelliklerin ve iç teşkilâtın başka binalarda değişik ve geliştirilmiş biçimlerde kullanıldığı görülmekte, buradan bu binanın diğerlerinden daha eski olduğu ve onlara örnek teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Binanın onu diğer Emevî kasırlarından ayıran en önemli ve farklı tarafı ana giriş kısmıdır. Doğu cephesinin ortasında yer alan ve karşıdan bakıldığında büyük bir yuvarlak kule görünümü veren elips biçiminde plana sahip bu bölüm, içeride binadan 3,70 m. dışarı taşmış ve pandantifler üzerinde yükselen, kornişler ve rozetlerle süslü bir kubbeyle örtülmüş 6 m2’lik bir kapalı mekân meydana getirmektedir. Kubbeli bir eyvan şeklinde düzenlenen bu mekân, kuzey ve güneyinde yer alan apsisvari nişlerle yanlara doğru genişletilmiştir. Bu bölümden 11,50 m. uzunluğundaki bir antreyle avluya geçilmektedir.

Yapılan arkeolojik çalışmalarla, bina planının merkezini teşkil eden avlunun etrafında bir revakın bulunduğu tesbit edilmiştir. Bu revakın arkasında değişik ölçülerde çeşitli bölümler yer almakta, bunlardan kuzeyde bulunanların daha çok gündelik hayata, güneydekilerin ise resmî tören ve kabullere tahsis edildiği anlaşılmaktadır. Güneydoğu köşesinde yer alan 13,10 × 19,42 m. ölçülerindeki mekân mesciddir. Üç yatay neften teşekkül etmiş ana planıyla bu mescid büyük Emevî camilerine benzer bir düzene sahiptir. Biri avluya, biri doğrudan bina dışına, biri de bitişiğindeki salona açılan üç kapısı vardır. Güneyde, mescidin bitişiğindeki salonun yanında yer alan ve diğer tarafında çeşitli bölümler bulunan 20 m2’lik merkezî salonun resmî kabuller için olması muhtemeldir. Avludan üç kapıyla girilen bu büyük salon yanlardakiler dar, ortadaki geniş üç dikey neften meydana gelmiştir. Caminin tezyinatının sade olmasına karşılık bu salonla ona bağlanan ve batı yönünü kaplayan bölümlerin çok zengin ve gösterişli biçimde bezendikleri görülmektedir. Arkeolojik çalışmalarla ortaya konan sonuçlara göre alt kısımları mermer kaplama olan duvarlar ve zemin zengin mozaiklerle süslüdür. Diğer bir önemli Emevî kasrı olan Hırbetü’l-mefcer’inkilerle birlikte bu zemin mozaikleri, Helenistik tesirler taşıyan ve erken İslâm sanatının tekâmülünü gösteren en önemli tezyinî elemanlar arasında yer almaktadır. Geometrik motiflerin hâkim olduğu bu muhteşem mozaiklerin dokuma ve halı sanatlarıyla irtibat halinde bulunması, hatta halıları taklit etmesi özellikle dikkat çekicidir. Bu durum, göçebe Arap anlayış ve zevkiyle şehirli yeni hayat tarzının birbirine intibak edişini gösteren güzel bir örnektir. En zengin zemin mozaiklerinin, avlunun batısına gelen merkezî bir oda ile ona bağlı olan bölümlerde yer aldığı görülmekte ve bu durum, batı tarafındaki odaların bina teşkilâtında büyük bir önem taşıdığını göstermektedir. Bina yakınlarında bir de hamam kalıntısına rastlanmıştır.


BİBLİYOGRAFYA

K. A. C. Creswell, A Short Account of Early Muslim Architecture, Harmondsworth 1958, s. 82-84.

a.mlf., Early Muslim Architecture, Oxford 1969, s. 381-389.

O. Grabar, İslâm Sanatının Oluşumu (trc. Nuran Yavuz), İstanbul 1988, tür.yer.

H. Stern, “Notes sur l’architecture des châteaux omeyyades”, , sy. 11-12 (1946), s. 72-97.

A. M. Schneider, “Hirbet al-Minya am See Genesareth”, Annales archéologiques de Syrie, II, Dımaşk 1952, s. 23-45.

E. Baer, “Khirbet al-Minya”, , V, 17.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1998 yılında İstanbul’da basılan 17. cildinde, 327-328 numaralı sayfalarda yer almıştır.