İ‘TİBAR

Ferd veya garîb bir hadisin başka yollardan rivayet edilip edilmediğinin araştırılması anlamında hadis terimi.

Müellif:

Sözlükte “bir halden başka bir hale geçmek, gizli bir şeyi açığa çıkarmak, bir şeyi incelemek” gibi anlamlara gelen i‘tibâr kelimesi, hadis terimi olarak ferd veya garîb olduğu düşünülen bir hadisin başka bir isnadla rivayet edilip edilmediğinin araştırılmasıdır. Bu araştırmaya sebr adı da verilir (Süyûtî, s. 153). İ‘tibar ile eş anlamlı olarak istişhâd da kullanılmıştır. Araştırma sonucu bulunan aynı lafızlı veya benzer anlamlı rivayete mütâbi‘/tâbi‘ yahut şâhid denildiği gibi rivayet lafız ve mâna olarak aynı ise ikinci rivayete mütâbi‘, yalnız anlam açısından aynı ise şâhid de denmiştir. Mütâbi‘ kelimesi, araştırma sonucunda tesbit edilen hadisin râvisini de ifade eder. İ‘tibar, hadislerin delil olarak kullanılması veya bir hükmü desteklemesi açısından önem taşımaktadır. Bu işlem genellikle, rivayetleri tek başına delil sayılmayan zayıf râvilerin hadislerini takviye amacıyla yapılır. Râviler için söylenen “yüktebü hadîsühû li’l-i‘tibâr” (hadisi itibar için yazılabilir), “yu‘teberu bih” (hadisi itibar için alınabilir) gibi tabirler de söz konusu râvinin teferrüd ettiği hadisin tek başına delil olamayacağını ve başka tariklerden rivayet edilip edilmediğinin araştırılması gerektiğini belirtir. Yalan söylemek ve çok yanılmak gibi sebeplerle metrûk olan râvilerin hadisleri ise başka rivayetleri desteklemek üzere kullanılmaz. İ‘tibara konu olan hadisin mütâbi‘ veya şâhidinin tesbit edilmesine, diğer bir ifadeyle araştırmaya konu olan hadisi destekleyen başka bir rivayetin bulunmasına mütâbaat adı verilir. İ‘tibar sonucunda bulunan rivayet asıl rivayetle ilk râvisinde müştereklik arzediyorsa buna tam mütâbaat, daha sonraki râvilerden birinde müştereklik söz konusu ise nâkıs mütâbaat denir.

İ‘tibarın bilinen bütün hadis kitaplarının taranmasıyla yapılması esastır. Ancak bu eserlere ulaşmak ve her ferd hadis için bir delil buluncaya kadar kitaplara kaydedilmiş bütün hadisleri incelemek hemen hemen imkânsız olduğundan herhangi bir hadise ferd veya garîb hükmü vermenin de izâfî olacağı tabiidir. Bundan dolayı ferd veya garîb hadisi destekleyen başka bir rivayet bulunamazsa bu durum belirtilmeli, kendisine destek aranan hadis için ferd veya garîbdir şeklinde kesin bir hüküm verilmemelidir. Nitekim muhaddisler böyle durumlarda, “Lâ na‘rifühû illâ min hâze’l-vech” (biz bu hadisin bundan başka bir rivayetini bilmiyoruz) gibi kesinlik taşımayan ifadeler kullanmışlardır. Hadislerin henüz tam olarak toplanmadığı ilk dönemlerde i‘tibar işleminin şifahî rivayetlerin gözden geçirilmek suretiyle yapıldığı da olmuştur.

Teferrüd hadis râvilerinden hangisinin tabakasında ise o tabakada hadisi rivayet eden başka bir râvinin bulunup bulunmadığına bakılır; o tabakadan bir rivayet bulunamazsa sırasıyla hadisin ilk kaynağına doğru her tabakada bu işlem sürdürülür. Herhangi bir tabakada hadisi rivayet eden başka bir râvi tesbit edilirse hadisin mütâbi‘ ve şâhidi bulunmuş olur. Meselâ Şâfiî el-Üm’de (II, 94) Mâlik – Abdullah b. Dînâr – İbn Ömer isnadı ile, “Ay yirmi dokuz gündür. Hilâli görmedikçe oruç tutmayınız, yine hilâli görmedikçe bayram etmeyiniz. Eğer ufkunuz bulutlanmış olursa sayıyı otuza tamamlayınız” meâlinde bir hadis nakletmiş, bazıları Şâfiî’nin bu hadisi Mâlik’ten rivayette teferrüd ettiğini ileri sürmüşlerdir. Bu iddia üzerine yapılan i‘tibar işlemi sonucunda Buhârî’nin bu hadisi aynı lafızlarla Mâlik’ten Abdullah b. Mesleme el-Ka‘nebî rivayetiyle naklettiği tesbit edilmiştir (Buhârî, “Ṣavm”, 11; Beyhakī, s. 205).

İ‘tibar sonucu elde edilen hadisin sahih veya hasen olması zorunluluğu yoktur; bazı zayıf hadislerin de mütâbi‘ veya şâhid olarak değerlendirilmesi mümkündür. Esas itibariyle bir hadis sırf ferd veya garîb oluşu yüzünden zayıf sayılamayacağı gibi ferd veya garîb olması bir hadisin sahih olmasına engel değildir. Ancak muhaddisler, ihtiyatlı davranmanın bir gereği olarak i‘tibar prensibini güvenilir râvilerin rivayetleri için de kullanmışlar ve bir hadisin sıhhatini eğer varsa bir başka isnadla güçlendirmeye çalışmışlardır.


BİBLİYOGRAFYA

, “ʿabr” md.

Buhârî, “Ṣavm”, 11.

, Beyrut 1393, II, 94.

Beyhakī, Beyânü ḫaṭaʾi men aḫṭaʾe ʿale’ş-Şâfiʿî (nşr. Şerîf Nâyif), Beyrut 1402/1983, s. 205.

, s. 82-85.

, I, 114-119.

Şemseddin es-Sehâvî, Fetḥu’l-muġīs̱ (nşr. Ali Hüseyin Ali), Beyrut 1403/1983, I, 207-211.

Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Kahire 1379/1959, s. 153-156.

Tehânevî, Ḳavâʿid fî ʿulûmi’l-ḥadîs̱ (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1392/1972, s. 45-46.

Talât Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1980, s. 174-175, 334-336, 404-405.

Nûreddin Itr, Menhecü’n-naḳd fî ʿulûmi’l-ḥadîs̱, Dımaşk 1401/1981, s. 394-395.

Ahmet Yücel, Hadîs Istılahlarının Doğuşu ve Gelişimi, İstanbul 1996, s. 110-112.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2001 yılında İstanbul’da basılan 23. cildinde, 455 numaralı sayfada yer almıştır.