KİSÂÎ, Ali b. Hamza

Ebü’l-Hasen Alî b. Hamza b. Abdillâh el-Kisâî el-Kûfî (ö. 189/805)

Yedi kıraat imamından biri, nahiv âlimi.

Müellif:

120 (738) yılı civarında Bağdat’ın kuzeyinde Evânâ ile Hazîre arasında bulunan Bâhamşâ köyünde dünyaya geldi (, I, 316; , I, 296). Kûfe’de doğduğu da ileri sürülmüştür (Enderâbî, s. 120). Ebû Abdullah künyesiyle ve Benî Esed’in mevlâsı olduğu için Esedî nisbesiyle de anılmıştır. Kaynaklarda Kisâî diye meşhur olmasının sebebi açıklanırken değişik rivayetler zikredilmiş olup bunların çoğu onun aba giymesiyle ilgilidir.

Küçük yaşta Kûfe’ye gitti. Enderâbî’nin kaydettiği bir rivayete göre tahsil çağının ilk yıllarında zamanını boşa geçirdiyse de daha sonra ilme yöneldi (a.g.e., s. 120). İbn Ebû Leylâ ve Ebû Hayve Şüreyh b. Yezîd el-Hadramî’den kıraat dersleri aldı; Hamza b. Habîb ez-Zeyyât’tan dört hatim indirdi. Ca‘fer b. Muhammed es-Sâdık, A‘meş ve Süleyman b. Erkam’dan hadis rivayet etti. İleri yaşlarında konuşması esnasında bir kelimeyi yanlış kullanması sebebiyle lahin yaptığının söylenmesi ve bu yüzden kınanması üzerine Muâz b. Müslim el-Herrâ’dan nahiv öğrendi. Ardından Basra’ya giderek Halîl b. Ahmed’in derslerine katıldı. Ebû Amr b. Alâ, Yûnus b. Habîb ve Îsâ b. Ömer el-Hemdânî’den faydalandı. Nahiv ilmi için Halîl b. Ahmed’in Hicaz, Necid ve Tihâme kabilelerine gitmesini tavsiye etmesi üzerine seyahate çıktı. Nahiv ilmini en fasih şekliyle bu yerlerdeki Arap kabilelerinden öğrenmeye çalıştı. Basra’ya döndüğünde Halîl b. Ahmed ölmüş, yerini Yûnus b. Habîb almıştı. Yûnus’la aralarında geçen ilmî tartışmalar sonunda Yûnus onun üstünlüğünü kabul ederek ders okutma görevini kendisine bıraktı. Kisâî’den Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, Ebû Ömer ed-Dûrî, Kuteybe b. Mihrân, Ebü’l-Hâris Leys b. Hâlid gibi âlimler kıraat ilminde istifade etmiş; Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ, Ya‘kūb b. İbrâhim ed-Devrakī, Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. Sa‘dân ve diğerleri kendisinden rivayette bulunmuştur. Ayrıca Ferrâ, Meʿâni’l-Ḳurʾân adlı eserinde Kisâî’den aldığı rivayetlere bolca yer vermiştir.

Abbâsî Halifesi Mehdî-Billâh, Kisâî’yi Bağdat’a davet ederek oğlu Hârûnürreşîd’in eğitimiyle görevlendirdi. Ardından Hârûn da oğulları Emîn ve Me’mûn’un eğitimini ona havale etti; kendisini hacca götürdü ve ondan yararlanmayı sürdürdü. Hayatının sonuna kadar kıraat ve dil konusunda otorite kabul edilen Kisâî, Hârûnürreşîd’le çıktığı Horasan seyahati sırasında Rey’e bağlı Renbeveyh (Erinbûye) köyünde 189’da (805) vefat etti. Bu tarih 181 (797), 182, 183, 185, 192, 193 (809) olarak da zikredilmiş, ancak Zehebî bunların hepsinin yanlış olduğunu söylemiştir (Maʿrifetü’l-ḳurrâʾ, I, 305). Ayrıca Tûs’ta öldüğü de kaydedilmiştir (İbn Hallikân, II, 458).

İbn Mücâhid’in belirttiğine göre Kisâî, kıraat ilmini esas itibariyle Hamza b. Habîb ez-Zeyyât’tan almış olmasına rağmen 300 kadar yerde ona muhalefet etmiş, gerek onun kıraatinden gerekse diğer bazı imamların okuyuşundan tercihler yaparak isnad gerçeğini de göz ardı etmeksizin kendine has bir kıraat meydana getirmiştir. Yaptığı tercihlerle gördüğü kabul üzerine kıraatte asrın imamı sayılmıştır (Kitâbü’s-Sebʿa, s. 78). Resm-i hat açısından Kûfe mushafı kıraatinin temelini oluşturduğu halde tercihlerde bulunurken bu mushafın hattına muhalefet ettiği de olmuştur (İbn Ebû Dâvûd, s. 48-49). Hem Kur’an okuyucusu hem Kur’an muallimi kimliğiyle Kûfeliler Hamza’dan sonra Kisâî’nin kıraatini benimsemiş ve bu kıraatin etkinliği bölgede V. (XI.) yüzyılın sonlarına kadar devam etmiştir (Enderâbî, s. 119). Kisâî kıraati, özellikle İbn Mücâhid’in yedili sisteminden önce Halife Me’mûn zamanında yapılan seçimlerde yedinci imam olarak yerini almıştır (Mekkî b. Ebû Tâlib, s. 39; Ebû Şâme, s. 154). Ancak İbn Mücâhid’in Kitâbü’s-Sebʿa’sında yer aldıktan sonra Şam bölgesinde de yaygın şekilde okunmuş, Mısır’da aynı sistem içinde kabul görmüştür (Makdisî, s. 180, 202). Onun kıraatinin bazı özellikleri şöyledir: 1. Sonunda tâ-i te’nîs bulunan kelimeler üzerinde vakfederken bazı şartlarla “tâ”dan önceki harfi imâle ile okur: غشاوة ، نعمة gibi. 2. فتلقّى، الهدى، موسى gibi kelimelerde de imâle yapar. 3. هو ve هي zamirlerinden önce lâm, fâ ve vâv harflerinden biri bulunduğunda zamirdeki hâ harfini sükûn ile okur: وهو، وهي، لهو، فهو. 4. المحصنات – محصنات’taki “sâd”ı ve البيوت – بيوت kelimesindeki “bâ”yı kesre ile okur. 5. نعم kelimesini okurken ayn harfine kesre verir: نعِم.

Nahivde senedi sahih olmak şartıyla âhâd haberleri kullanan Kisâî, fesahatlerine güvendiği Arap kabilelerinin kullanımını şâz da olsa tercih etmekte sakınca görmemiş, dilde kurallaştırma yerine kullanıma önem vermiştir. Şâz örnekleri ezberlemekle yetinen ve onlara kıyas uygulamayan Basra nahivcilerinin aksine kıyas yoluna gitmiş, dildeki buna benzer farklı yaklaşımlarıyla Kûfe nahiv mektebinin kurucusu sayılmıştır.

Kisâî’nin ilmî kişiliği üzerinde çelişkili değerlendirmeler yapılmıştır. İmam Şâfiî, nahivde derinleşmek isteyenlerin Kisâî’ye muhtaç olduğunu söylemiş, İbnü’l-Enbârî onu nahiv ilmine devrinde en çok vukufu olan, garîb kelimeleri ve Kur’an ilmini en iyi bilen âlim olarak nitelemiştir (, IX, 132). Sa‘leb de kendisini zamanında rivayeti en çok ve ilmî birikimi en geniş âlim diye tanımlar. Ancak Ebû Hâtim er-Râzî, Kisâî’nin şöhretini halifelere yakınlığıyla ilişkilendirerek açıklamış, ilminin temelsiz olduğunu ileri sürmüştür (Ebü’t-Tayyib el-Lugavî, s. 74). Ayrıca Ebû Amr b. Alâ ve Yûnus b. Habîb’den sahih bilgiler edinmekle birlikte Bağdat’a gittikten sonra Araplar’dan öğrendiği yanlış unsurlarla bunları karıştırdığı ve dili bozduğu söylenmiştir (İbnü’l-Kıftî, II, 274). Kisâî’nin ahlâkı üzerindeki değerlendirmeler de farklıdır. Ahmed b. Hâris el-Hazzâz onun cömert kişiliğine ve güzel ahlâkına işaret ederken talebesi Ebû Abdullah İbnü’l-A‘râbî, çağdaş olan âlimler arasında sıkça görülen türden olması muhtemel bir anlayışla onun bazı ahlâkî zaaflarının bulunduğunu ileri sürmüştür (, XIII, 191). Gerek ilmî gerekse ahlâkî kişiliği üzerinde yapılan bu değerlendirmelere onun tenkitçi ve cedelci karakterinin sebep olduğunu düşünmek mümkündür.

Eserleri. 1. Müteşâbihü’l-Ḳurʾân (el-Müteşâbih fi’l-Ḳurʾân, Müştebihâtü’l-Ḳurʾâni’l-ʿaẓîm). Kur’an’daki lafzî benzerliklerle ilgili olup Sabîh et-Temîmî’nin tahkikiyle neşredilmiş (Trablus 1402/1982), üzerinde Mennâ‘ b. Muhammed Sa‘d el-Kırnî tarafından yüksek lisans çalışması yapılmıştır (1406, Câmiatü’l-İmâm Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye).

2. Mâ telḥanü fîhi’l-ʿavâm. Carl Brockelmann’ın yayımladığı eseri (, sy. 13 [1898], s. 31-46) daha sonra S̱elâs̱ü resâʾil içinde ikinci risâle olarak Abdülazîz el-Meymenî er-Râckûtî neşretmiş (Kahire 1344, 1387), ayrıca Ramazan et-Tevvâb’ın tahkikiyle ve Mâ telḥanü fîhi’l-ʿâmme adıyla basılmıştır (Kahire 1403/1982).

3. el-Bedʾü fî ḳıṣaṣi’l-enbiyâʾ ʿaleyhimü’s-selâm. Tunus’ta üç nüshası bulunan eser (el-Mektebetü’l-vataniyye, nr. 602, 806; Mecâmî‘, nr. 434/1) I. Eisenberg tarafından yayımlanmıştır (Kirchhain 1903).

4. Taʿlîḳāt ʿalâ ṣıyâġi’ṭ-ṭalâḳ fî beyt mine’ş-şiʿr (British Museum, Or., Mecmua, nr. 3102, vr. 70b-71a).

5. Ḳırâʾatü’l-Kisâʾî. Fotokopi halindeki bir nüshası Câmiatü Ümmi’l-kurâ’da bulunmaktadır (Merkezü’l-bahsi’l-ilmî, nr. 829).

Kisâî’nin kaynaklarda adı geçen diğer eserleri de şunlardır: el-Âs̱âr fi’l-ḳırâʾât, Eczâʾü’l-Ḳurʾân, Eşʿârü’l-muʿâyât ve ṭarâʾiḳuhâ, el-Hâʾâtü’l-mekniyyü bihâ fi’l-Ḳurʾân, İḫtilâfü’l-ʿaded, İḫtilâfü meṣâḥifi ehli’l-Medîne ve ehli’l-Kûfe ve ehli’l-Baṣra, Kitâbü’l-ʿAded, Kitâbü’l-Hicâʾ, Kitâbü’l-Ḥudûd fi’n-naḥv, Kitâbü’l-Ḥurûf, Kitâbü’l-Ḳırâʾât, Kitâbü’l-Meṣâdir, Meʿâni’l-Ḳurʾân, Maḳṭûʿu’l-Ḳurʾân ve mevṣûlüh, Muḫtaṣar fi’n-naḥv, en-Nevâdirü’l-kebîr, en-Nevâdirü’l-evsaṭ, en-Nevâdirü’l-aṣġar.

İbrahim Tanç Al-Kisa’i Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri, Dil ve Gramerle İlgili Görüşleri adıyla bir doktora tezi hazırlamıştır (1993, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü). Paul Brönnle, “Ali İbn Hamza and His Criticism on Famous Arabic Philologists” başlığını taşıyan tebliğinde Kisâî’nin meşhur Arap dilcilerine yönelttiği eleştirileri ele almıştır (Actes du 12e Congres international des orientalistes [1899], III/2, s. 5-32). Kisâî’nin kıraati, kırâat-i seb‘a ve kırâat-i aşereye dair eserlerde yer almasının yanında müstakil çalışmalara da konu olmuştur (bu eserlerden bazıları için bk. el-Fihrisü’ş-şâmil, I, 96, 242, 447; II, 491, 634, 656, 683, 695; Muhammed b. Ömer b. Sâlim, I, 268).


BİBLİYOGRAFYA

, IV, 268.

, s. 545.

İbn Ebû Dâvûd, Kitâbü’l-Meṣâḥif (nşr. A. Jeffery), Kahire 1355/1936, s. 48-49.

İbn Mücâhid, Kitâbü’s-Sebʿa (nşr. Şevkī Dayf), Kahire 1972, s. 78-79, 98.

Ebü’t-Tayyib el-Lugavî, Merâtibü’n-naḥviyyîn (nşr. M. Ebü’l-Fazl İbrâhim), Kahire 1375/1955, s. 74-75.

, s. 180, 202.

, s. 147-149, 174, 179, 297-299, 718, 725-726.

Mekkî b. Ebû Tâlib, el-İbâne (nşr. Muhyiddin Ramazan), Dımaşk 1399/1979, s. 28, 38, 39.

Enderâbî, Ḳırâʾâtü’l-ḳurrâʾi’l-maʿrûfîn bi-rivâyâti’r-ruvâti’l-meşhûrîn (nşr. Ahmed Nusayyif el-Cenâbî), Beyrut 1407/1986, s. 119-133.

Ebû Ca‘fer İbnü’l-Bâziş, el-İḳnâʿ fi’l-ḳırâʾâti’s-sebʿ (nşr. Abdülmecîd Katâmiş), Dımaşk 1403, I, 138-148.

, XI, 403-415.

, XIII, 167-203.

a.mlf., , I, 162, 316.

, II, 256-274.

Ebû Şâme, el-Mürşidü’l-vecîz (nşr. Tayyar Altıkulaç), Ankara 1406/1986, s. 154.

, II, 457-458.

, IX, 131-134.

a.mlf., Maʿrifetü’l-ḳurrâʾ (Altıkulaç), I, 296-305.

, I, 535-540.

, II, 1730.

Rieu, Catalogue of the Arabic Manuscripts, s. 756.

, I, 117-118; Suppl., I, 177.

el-Fihrisü’ş-şâmil: ʿUlûmü’l-Ḳurʾân, maḫṭûṭâtü’l-ḳırâʾât (nşr. el-Mecmau’l-melekî), Amman 1987, I, 96, 242, 447; II, 491, 634, 656, 683, 695.

el-Fihrisü’ş-şâmil: ʿUlûmü’l-Ḳurʾân, maḫṭûṭâtü’t-tefsîr ve ʿulûmih (nşr. el-Mecmau’l-melekî), Amman 1989, I, 20.

Muhammed b. Ömer b. Sâlim, el-Ḳırâʾât ve es̱eruhâ fi’t-tefsîr ve’l-aḥkâm, Riyad 1417/1996, I, 268.

Abdurrahman M. İsmâil, “el-İmâmü’l-Kisâʾî ve ârâʾühû fi’n-naḥv”, Buḥûs̱ Külliyyeti’l-luġati’l-ʿArabiyye, II/2, Mekke 1404-1405, s. 425-452.

Moh. Ben Cheneb, “Kisâî”, , VI, 824.

R. Sellheim, “al-Kisāʾī”, , V, 174-175.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2002 yılında Ankara’da basılan 26. cildinde, 69-70 numaralı sayfalarda yer almıştır.