LÜ’LÜ’, Bedreddin

Ebü’l-Fezâil el-Melikü’r-Rahîm Bedrüddîn Lü’lü’ b. Abdillâh en-Nûrî el-Atabekî (ö. 657/1259)

Musul hükümdarı (1233-1259).

Müellif:

Zengîler’den I. Nûreddin Arslanşah’ın (1193-1211) muhtemelen siyahî veya Ermeni asıllı kölesidir; daha sonra onun atabegi olarak tarih sahnesine çıktı. Gerek bu hükümdarın gerekse onun yerine geçen oğlu II. İzzeddin Mes‘ûd’un (1211-1218) devlet işlerini başarıyla yürüterek her ikisinin yanında büyük itibar kazandı. II. İzzeddin Mes‘ûd ölüm döşeğinde on yaşındaki büyük oğlu II. Nûreddin Arslanşah’ı yerine halef, Lü’lü’ü de ona nâib tayin etti. Bunun üzerine Nûreddin Arslanşah adına hutbe okutup para bastıran Lü’lü’, gerçekte Musul’un en yetkili kişisi konumuna geldiği için Abbâsî Halifesi Nâsır-Lidînillâh’tan kendisine taklid ve teşrifat göndermesini isterken bir yandan da komşu devletlere daha önce yapılan antlaşmaların yenilenmesini teklif etti. Çok geçmeden bu istekleri yerine geldi, böylece tam yetkili bir atabeg ve nâib oldu; bu suretle Nûreddin Arslanşah’ın tahtına göz dikenlere de fırsat vermedi. Diğer taraftan akıllı siyasetiyle devlet mekanizmasını tamamen tekeline alırken adaletiyle de halkın güven ve sevgisini kazandı.

Nûreddin Arslanşah’ın iktidara getirilmesinin ardından amcası İmâdüddin Zengî tahtın kendi hakkı olduğu iddiasıyla ayaklandı ve İmâdiye’yi ele geçirdi. Lü’lü’ün ona karşı çıkması, Erbil Atabegi Kökböri’nin damadı olan Zengî’yi desteklemesi sebebiyle bir sonuç vermedi. İmâdüddin Zengî’nin Hakkâriye ve Zevezân kalelerini zaptetmesi üzerine Lü’lü’, el-Cezîre Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’l-Eşref Mûsâ’ya başvurarak onunla bir antlaşma yaptı ve tâbiiyetine girdi. Ancak el-Melikü’l-Eşref, o sıralarda Diyarbekir ve Mardin Artuklu emîrlerinin kendisine karşı ittifak kurmaları yüzünden Lü’lü’e sadece küçük bir askerî birlik gönderebildi. Lü’lü’, bir süre sonra İmâdüddin Zengî’ye ait Akr Kalesi’ni ele geçirdiyse de halife ve el-Melikü’l-Eşref’in aracılığıyla kaleyi geri verdi ve barış sağlandı. Bu sırada hastalanan Nûreddin Arslanşah’ın ölümü üzerine tahta üç yaşındaki kardeşi Nâsırüddin Mahmûd çıkarıldı. Hemen arkasından yeni hükümdarın yaşının küçüklüğünü bahane eden Kökböri ile İmâdüddin Zengî Musul bölgesine saldırdılar. Lü’lü’, ordusunun önemli bir kısmını Haçlılar’a karşı sefere çıkacak olan el-Melikü’l-Eşref’in emrine verdiğinden Musul’un 3 fersah ilerisinde yapılan savaşı kaybettiyse de ardından barış tekrar kuruldu (616/1219). Fakat Musul’un doğusundaki Kevâşâ Kalesi’nin, muhafızı tarafından İmâdüddin Zengî’ye teslim edilmesiyle barış yeniden bozulunca Lü’lü’ yine el-Melikü’l-Eşref’ten yardım istemek zorunda kaldı. Yardıma gelen el-Melikü’l-Eşref, Anadolu Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykâvus ile Diyarbekir, Mardin, Hısnıkeyfâ Artuklu emîrleri ve Kökböri’nin kendisine karşı kurdukları ittifakla karşılaştı. İzzeddin Keykâvus’un Viranşehir’de ölmesi üzerine bu ittifak bozulduysa da gelişen olaylar taraflar arasındaki gerginliğin devamına yol açtı ve savaşın çıkması ancak halifenin gayretiyle önlenebildi; bir ay süren görüşmelerden sonra da resmen barış yapıldı. Buna göre İmâdiye Kalesi dışında kalan bütün kaleler İmâdüddin Zengî’den alınarak Lü’lü’e verilecekti. Fakat bu gerçekleşmedi; sadece İmâdiye Kalesi bir müddet sonra Lü’lü’e teslim edilerek Zengî’nin oradan uzaklaşması sağlandı. Zengî’nin uzaklaşmasının ardından Lü’lü’ bazı kaleleri hâkimiyeti altına aldı.

618 (1221) yılında Moğollar Erbil’e doğru yönelince Kökböri’nin kumandasında halifenin de desteklediği bir ordu kuruldu; Lü’lü’ de bu harekete güç kattı, daha sonra da bazı şartlarla Şûş Kalesi’ni ele geçirdi. O yıllarda Dımaşk, Ahlat ve Erbil hükümdarları el-Melikü’l-Eşref’e karşı yeni bir ittifak oluşturunca Lü’lü’ el-Melikü’l-Eşref’in yanında yer aldı. Bu sıralarda onun, bir yandan el-Melikü’l-Eşref’e dayanarak tehlikeleri uzaklaştırıp birtakım kaleleri kazanırken bir yandan da Musul’da Zengî soyunun yerine yeni bir hânedan kurma çabası içinde olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 630 (1233) yılında Muzafferüddin Kökböri ile II. Nâsırüddin Mahmûd’un ölümleri üzerine meşrû bir hükümdar olarak tanınmak istedi ve Abbâsî halifeliğine yaptığı başvuru sonunda kendisine saltanat menşuruyla birlikte el-Melikü’r-Rahîm unvanı verilerek sultan ilân edildi (Rebîülevvel 631 / Aralık 1233).

Bağımsız bir hükümdar kimliğiyle devletini yönetmeye başlayan Lü’lü’ önce Eyyûbîler’le mücadele etmek zorunda kaldı. Başlangıçta Dârâ, Rahbe ve Karkīsiyâ gibi şehirleri kaybetmesine rağmen bir süre sonra tamamını geri almayı başardı, böylece sınırlarını Habur suyunun batısına kadar genişletti. Eyyûbîler’in yıkılmasının ardından ilk Memlük hükümdarı İzzeddin Aybeg hâkimiyetini genişletmek amacıyla Lü’lü’ün kızıyla nişanlandı; ancak karısı Şecerüddür bundan rahatsız olup onu öldürtünce evlilik gerçekleşmedi. Lü’lü’, Moğollar’ın Bağdat’ı ele geçirmesi üzerine yaşı epeyce ilerlemiş olduğu halde, ilişkilerini düzeltmek için kıymetli hediyelerle Merâga’ya giderek Hülâgû’nun huzuruna çıktı ve kendisine bağlılığını teyid etti. Musul’a döndükten kısa bir süre sonra seksen küsur yaşında vefat etti (3 Şâban 657 / 26 Temmuz 1259) ve sağlığında yaptırdığı Bedriyye Medresesi’ndeki türbesine gömüldü.

Lü’lü’ zekâsı, yetenekleri ve başarılı siyasetiyle kumandanlıktan hükümdarlığa yükselmiş seçkin bir kişiliğe sahipti. Âlim, sanatkâr, edip ve şairleri himaye etmiş, İzzeddin İbnü’l-Esîr ünlü eseri el-Kâmil fi’t-târîḫ’i onun adına kaleme almıştır. Lü’lü’, kendi adını taşıyan medresesinden başka yine Musul’da Kara Saray denilen bir saray, Ra‘bân’da Habur suyu üzerinde bir köprü ve Sincar’ın doğusunda bir kervansaray yaptırmış, ayrıca Musul Kalesi’ni ve surlarını tamir ettirmiştir.

BİBLİYOGRAFYA
Yâkūt, Muʿcemü’l-büldân, II, 39; IV, 486; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XII, 334, 335, 337, 338, 339, 341, 357, 421-424, 444-446; a.mlf., et-Târîḫu’l-bâhir fi’d-devleti’l-Atâbekiyye bi’l-Mevṣıl (nşr. Abdülkādir Ahmed Tuleymât), Bağdad-Kahire 1382/1963, s. 203-204; İbnü’l-Adîm, Zübdetü’l-ḥaleb, III, 187-189, 242, 245, 259; Ebû Şâme, eẕ-Ẕeyl ʿale’r-Ravżateyn, s. 114, 142, 144, 203; İbn Hallikân, Vefeyât, I, 94, 181, 184; V, 83, 84, 92, 208; Ebü’l-Ferec, Târih, II, 539; Ebü’l-Fidâ, el-Muḫtaṣar, III, 121, 122, 126, 127, 134, 192, 198; İbn Kesîr, el-Bidâye, Beyrut 1407/1986, XIII, 18, 81, 136, 154, 196, 199, 214; Artuk, İslâmî Sikkeler Kataloğu, I, 412-415; D. Patton, Badr ad-Dīn Lu’lu’, Atabag of Mosul: 1211-1259, Seattle 1991; a.mlf., “Badr al-dīn Lu’lu’ and the Establishment of a Mamluk Government in Mosul”, St.I, LXXIV (1991), s. 79, 82, 83, 85, 94, 95; A. Hagedorn, “Badr ad-Dīn Lu’lu’ von Mosul (reg. 1233-1259). Zu Auftraggebern islamischer Kleinkunst im 13. Jahrhundert”, ZDMG Suppl., X, Stuttgart 1994, s. 493-507; K. V. Zetterstéen, “Lü’lü’”, İA, VII, 108-109; Cl. Cahen, “Luʾluʾ”, EI2 (İng.), V, 821.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2003 yılında Ankara’da basılan 27. cildinde, 257 numaralı sayfada yer almıştır.