MECZÛB, Sîdî Abdurrahman

Ebû Zeyd (Ebû Muhammed) Abdurrahmân b. Ayyâd b. Ya‘kūb el-Meczûb el-Hilâlî el-Ferecî (ö. 976/1569)

Faslı meczup sûfî.

Müellif:

909 Ramazanında (Şubat-Mart 1504) Fas’ın (Mağrib) Atlantik sahilinde bulunan Azemmûr’a bağlı Benî Amgār’ın bir ribâtı olan Tît (Tîtünfıtr, Aynülfıtr) köyünde doğdu. Fâtımîler zamanında Kuzey Afrika’ya yerleşen Benî Hilâl Arap kabilesinin kollarından olup Dükkâle kabileler birliği içinde yer alan Evlâdü Ferec’e mensuptur. Kaynaklarda zikredilen Sanhâcî nisbesi, aynı bölgede yaşayan Sanhâce Berberî kabilesiyle de bir alâkası olduğuna işaret etmektedir. Babası muhtemelen, 914’te (1508) Portekizliler’in Azemmûr’u işgali sırasında Miknâs çevresindeki İruggān köyüne göç etmiş ve 922’de (1516) orada vefat etmiştir.

Abdurrahman el-Meczûb, Fas’ın kuzeyinde Habt bölgesinin merkezi olan Kasrülkebîr’de (Alcazarquivir) bir süre kaldıktan sonra Miknâs’a yerleşti. Burada ve çevresinde feyiz aldığı şeyhler arasında özellikle Ebû Osman Saîd b. Ebû Bekir el-Meşterâî, Ebü’r-Revâyin Muhammed ve Ebû Hafs Ömer el-Hattâb ez-Zerhûnî’nin adları anılır. Tasavvuf terbiyesinde en önemli şeyhi Ebû Hafs Ömer olup kendisine Meczûb lakabını da o vermiştir. Ebu Hafs Ömer ve diğer şeyhlerinin silsilesi Şâzeliyye’nin Cezûliyye kolunun kurucusu Muhammed b. Süleyman el-Cezûlî’ye veya Zerrûkıyye kolunun kurucusu Ahmed Zerrûk’a ulaşır. Meczûb’un ilk şeyhinin, mânevî bir işaretle Fas’a gidip bir defa görüştüğü Devvâr lakaplı Ebü’l-Hasan Ali b. Ahmed es-Sanhâcî olduğu kaydedilir. Devvâr’ın şeyhi İbrâhim ez-Zerhûnî el-Fahhâm da Ahmed Zerrûk’tan feyiz almıştır.

Meczûb, seyrüsülûkünü tamamladıktan sonra şeyhi Ebû Hafs Ömer’in işaretiyle Habt bölgesinde küçük bir yer olan Bûzîrî’de bir tekke açarak irşada başladı. Şeyhî’nin, “Meczûb’dan başka meczup kalmaz” sözü onun bu lakapla anılmasına yol açmıştır. Kendisinden hiç bahsetmeyen çağdaşı İbn Asker el-Mağribî bazı şeyhlerinin biyografisini verir ve bunlardan Ebü’r-Revâyin için, “Melâmetiyye tariki üzere idi”; Ali b. Ahmed ed-Devvâr için de, “Behlûl, meczup ve Melâmetiyye tariki üzere idi” diyerek her ikisinin de bazı garip hallerini kaydeder (Devḥatü’n-nâşir, s. 79-81). Onun cezbeli hali üzerinde bu iki şeyhinin etkisi olduğu açıktır. Vecd halinde iken bazı garip davranışlarda bulunur, anlaşılmaz sözler söyler, güçlü bir şiir yeteneğine sahip olurdu; söylediği rubâîler bütün Mağrib’de darbımesel haline gelmiştir. Meczûb’dan nakledilen ve daha çok zikir meclislerinde okunan şiirlerin hepsi tasavvufî muhtevaya sahip olup sosyal ve siyasal içerikli şiirlerin ona nisbeti şüphelidir (de Premare, s. 101 vd.). Muhammed Mehdî el-Fâsî, Cezûlî ve halifelerine dair Mümtiʿu’l-esmâʾ adlı eserinde Meczûb’un hiçbir amel ve hal iddiası olmayan, feyiz hali galip, gayb ve esrardan haber veren bir kimse olduğunu belirterek onun, “Bütün insanlar aslında meczuptur, fakat yalnız beni bununla andılar” sözünü nakleder (a.g.e., s. 229).

Hayatının sonuna doğru kendisinde sükûn halinin daha galip olduğu söylenen Meczûb’un zahir hal ve histen tamamen kopmadığı, dinî görevlerini tam olarak yerine getirdiği, eşleri ve çocukları olduğu, zâviyesinde beş vakit namazın düzenli olarak kılındığı, zikri oturarak yaptırdığı, birinin kalkıp taşkınlık yapması veya raksetmesi durumunda zikre son verdiği kaydedilir (a.g.e., s. 221, 222).

Zâviyesinin bulunduğu Bûzîrî’de hastalanan Meczûb isteği üzerine Miknâs’a götürülürken 9 Zilhicce 976 tarihinde (25 Mayıs 1569) Mirşâka’da öldü. Üç gün sonra da Miknâs’ta Bâbüîsâ dışına defnedildi. Halifesi Ebü’l-Mehâsin el-Fâsî’nin yaptırdığı türbesi ziyaretgâh olup bugün el-Meşhedü’l-İsmâilî’nin haremi içinde kalmıştır. Sözlü gelenekte ve yazılı kaynaklarda Meczûb’a birçok keramet ve keşif isnat edilir; vuku bulmadan önce birçok olayı haber verdiği, karada ve denizde insanların imdadına yetiştiği, her yıl Arafat’ta görüldüğü söylenir. Meczûb’un derledikleriyle kendi sözlerinden oluşan ve zikir meclislerinde okunan bir hizbi vardı.

Meczûb’un önde gelen müridleri arasında Ebü’l-Hasan Ali b. Kāsım el-Kantarî el-Kasrî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ali en-Neyyâr el-Kasrî, Kaddâr lakaplı Muhammed b. Yahyâ el-Bûhasîbî, Muhammed el-Lecâî anılır. Meczûb ölünce yerine Abdullah b. Hüseyin el-Megārî, onun da altı ay sonra vefatı üzerine Ebü’l-Mehâsin el-Fâsî geçti. İki oğlu Muhammed es-Seb‘ ve Ayyâd da babalarının bu halifesine intisap ettiler.

Meczûb’un şiirleri Henry de Castries’in Les moralistes populaire de l’Islam. Les gnomes de Sidi Abder-Rahman el-Medjedoub adlı eserine (Paris 1896) konu olmuş, Nûreddin Abdülkādir b. İbrâhim el-Ḳavlü’l-meʾsûr min kelâmi’ş-Şeyḫ ʿAbdirraḥmân el-Mecẕûb’da (Rabat, ts.) onun 127 rubâîsini derleyerek şerhetmiş, J. Scelles-Millie ve Buhârî Halîfe, Les quatrains de Medjdoub le sarcastique, poète maghrébin du XVIe siècle adlı eserinde (Paris 1966) bunların Arapça metinlerini vermiş ve açıklamalarla birlikte Fransızca’ya çevirmiştir. Tayyib es-Sıddîkī şiirlerini Dîvânü Sîdî ʿAbdirraḥmân el-Mecẕûb adlı eserde toplamış (Rabat 1979) Muhammed b. Azzûz da sözlerini derleyerek Arapça metin ve İspanyolca tercümesiyle birlikte yayımlamıştır (Pensamientos y maximas de Sidi Abdurrahman el-Maxdub, Madrid 1955).

Ebü’l-Mehâsin’in torununun oğlu Abdurrahman b. Abdülkādir b. Ali b. Yûsuf el-Fâsî’nin İbtihâcü’l-ḳulûb bi-ḫaberi’ş-Şeyḫ Ebi’l-Meḥâsin ve şeyḫihi’l-Mecẕûb’u ile onun biyografisine dair diğer eserlerde (bk. EBÜ’l-MEHÂSİN el-FÂSÎ) Meczûb’un hayatı ve menâkıbına dair bilgiler yer alır.


BİBLİYOGRAFYA

İbn Asker el-Mağribî, Devḥatü’n-nâşir (nşr. Muhammed Haccî), Rabat 1397/1977, s. 77-78, 79-81, 85, 140.

, I, 128.

Hasan b. Muhammed Kûhin el-Fâsî, Ṭabaḳātü’ş-Şâẕeliyyeti’l-kübrâ (nşr. M. Edîb el-Câdir), Dımaşk 1421/2000, s. 237.

O. Depont – X. Coppolani, Les confréries religieuses musulmanes (ed. M. J. Cambon), Alger 1897, s. 350, 457.

, IV, 151; V, 24, 88, 192.

İbn Zeydân, İtḥâfü aʿlâmi’n-nâs, Rabat 1352/1933, V, 276-278.

, X, 400, 402-403.

A. L. de Premare, Sîdi Abder-Rahmân el-Mejdûb, Paris 1985.

Abdullah b. Abdülkādir et-Telîdî, el-Muṭrib bi-meşâhîri evliyâʾi’l-Maġrib, Rabat 1421/2000, s. 167-173.

Ch. Pellat, “al-Mad̲j̲d̲h̲ūb”, , V, 1029.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2003 yılında Ankara’da basılan 28. cildinde, 284-285 numaralı sayfalarda yer almıştır.