MİNKĀRÎZÂDE YAHYÂ EFENDİ

(ö. 1088/1678)

Osmanlı şeyhülislâmı.

Müellif:

Minkārîzâde ailesinin tanınmış ilk üyesi olan ve Mekke kadısı iken vefat eden Alanyalı Ömer Efendi’nin oğludur. Babasının İbrâhim Paşa-yı Atîk Medresesi müderrisi olduğu sırada 1018’de (1609) doğdu. Önce Aziz Mahmud Hüdâyî’den Kur’an öğrendi, daha sonra Kiçi Mehmed Efendi, eniştesi Velî Efendi ve Abdürrahim Efendi’den ilim tahsil etti, Şeyhülislâm Hocazâde Esad Efendi’den mülâzım oldu.

40 akçeli medreseden mâzul iken Şevval 1046’da (Mart 1637) hâriç derecesiyle Kürkçübaşı, Şevval 1049’da (Şubat 1640) Emre Hoca, Zilkade 1050’de (Şubat 1641) Hadım Hasan Paşa, Rebîülevvel 1051’de (Haziran 1641) Şeyhülislâm Zekeriyyâ Efendi, Zilkade 1053’te (Ocak 1644) Sahn-ı Semân, Safer 1054’te (Nisan 1644) Pîrî Mehmed Paşa, Receb 1055’te (Eylül 1645) İstanbul Siyavuş Paşa Sultan (Fatma Sultan), Receb 1056’da (Ağustos 1646) Yavuz Sultan Selim ve Muharrem 1058’de (Şubat 1648) Süleymaniye medreselerine müderris oldu. Ardından kadılığa geçti. 1059 Muharreminden (Ocak-Şubat 1649) itibaren göreve başlamak üzere Mekke kadılığına tayin edildi. İki yıl süren bu vazifesini tamamladıktan sonra Şâban 1062’de (Temmuz 1652) Kahire kadılığına getirildi. Ramazan 1063’teki (Ağustos 1653) mâzuliyeti yaklaşık iki buçuk yıl sürdü. Safer 1066’da (Aralık 1655) ikinci defa Kahire kadısı oldu ve kendisine Edirne pâyesi verildi. Zilhicce 1066’da (Ekim 1656) mâzul olunca bir süre Kahire’de Mısır ümerâsından Rıdvan Bey’in evinde kaldı. Cemâziyelâhir 1067’de (Mart-Nisan 1657) üçüncü defa Kahire kadılığına getirildi ve burada yedi ay görev yaptı. Rebîülevvel 1069’da (Aralık 1658) mümeyyiz-i ulemâ tayin edildi.

Receb 1069’da (Nisan 1659) görevlendirildiği İstanbul kadılığında altı ay kalabildi, Zilhicce 1069’da (Eylül 1659) mâzul olunca halefinin arpalıkları olan Menemen ve Foçalar kazası kendisine verildi. Zilkade 1070’te (Temmuz 1660) arpalığı Dimetoka ve Dağardı kazalarına çevrildi. Cemâziyelâhir 1072’de (Şubat 1662) Rumeli kazaskeri oldu. Bu görevdeyken 9 Rebîülâhir 1073 (21 Kasım 1662) tarihinde Dîvân-ı Hümâyun toplantısı sonrasında arza girdiğinde IV. Mehmed onu şeyhülislâmlığa tayin etti (Silâhdar, I, 229). On bir yıldan fazla süren şeyhülislâmlığı döneminde IV. Mehmed’in takdirini kazandı ve çeşitli hediyelerine mazhar oldu. Padişah zaman zaman kendisini davet ederek bilgisinden istifade etti. 12 Muharrem 1080’de (12 Haziran 1669) IV. Mehmed huzurunda Minkārîzâde’ye ders takrir ettirmiş ve dinlemişti. Bunu daha sonra da çeşitli zamanlarda sürdürdü. Bu durum, III. Mustafa devrinde düzenli biçimde başlayan huzur derslerinin ilk örneği olarak kabul edilir (Uzunçarşılı, İlmiye Teşkilâtı, s. 215). Görevi sırasında IV. Mehmed’le birlikte çoğunlukla Edirne’de bulundu. Sabatay Sevi’nin padişahın da gizlice takip ettiği sorgulamasını yapan heyette yer aldı (16 Rebîülevvel 1077 / 16 Eylül 1666). Vanî Mehmed Efendi’yle birlikte onun İslâmiyet’i kabul etmesinde önemli rol oynadı. Yine mehdîlik davasıyla hareket ettiği iddiası dolayısıyla yakalanıp Edirne’ye getirilen İmâdiyye ulemâsından Seyyid Mehmed ve babası Seyyid Abdullah’ın sorgulanması işini Vanî Efendi ile birlikte üstlendi, yaptığı tahkikat sonucunda bunun iftira olduğunu tesbit etti (Râşid, I, 136-137). Şeyhülislâm Minkārîzâde Rumeli kadılıklarının gelir durumunu, derecelerindeki aksaklıkları dikkate alarak yeni bir düzenleme yapılmasını Rumeli Kazaskeri Abdülkadir Sinânî Efendi’ye bildirdi ve 1078’de (1667-68) bu düzenlemeyi yaptı (Özergin, s. 252-253). Şeyhülislâmlığının son yıllarında hastalandı, bu sebeple çok defa padişahın seferlerinde ve av dolayısıyla gittiği yerlerde ona refakat edemedi. Hastalığının ilerleyip sağ tarafının felç olması sebebiyle üç ay kadar fetva veremeyince Ankaravî Mehmed Emin Efendi’ye nâib olarak fetva hazırlama görevi verildi. Bir yıl sonra da hastalığının artması ve IV. Mehmed’in ikinci Lehistan seferine katılamayacak duruma gelmesi üzerine 15 Zilkade 1084’te (21 Şubat 1674) azledildi. Yerine en değerli talebelerinden Çatalcalı Ali Efendi getirildi (Defterdar Sarı Mehmed Paşa, s. 44). Azledilmesinin ardından kendisine 500’ü evkaf, 500’ü cizye gelirlerinden olmak üzere yevmî 1000 akçelik tekaüt maaşı bağlandı ve İstanbul’da Beşiktaş’taki yalısında oturmasına izin verildi. Zilkade 1088’de (Ocak 1678) vefat etti.

Kaynaklarda dürüst, faziletli bir âlim olarak tanıtılan Minkārîzâde’nin, İstanbul kütüphanelerinde birçok yazma nüshası bulunan hacimli Fetâvâ-yı Minkārîzâde* adlı eseri yanında kaleme aldığı risâleleri de mevcuttur. Bazı Kur’an âyetlerinin tefsirini yapmış, ayrıca çeşitli eserlere şerh ve hâşiyeler yazmıştır. Bunlar arasında Risâle fî ḳavlihî teʿâlâ “millete ebîküm İbrâhîm” (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 5435), Ḥâşiye ʿale’l-Âdâbi’l-ʿAḍudiyye (Beyazıt Devlet Ktp., nr. 248, vr. 34b-72a), el-İttibâʿ fî mesʾeleti’l-istimâʾ (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 2834/17; Esad Efendi, nr. 3645) sayılabilir. Fetvaları ve diğer yazılarındaki “Yahyâ el-fakīr ufiye anh” şeklindeki imzası Şeyhülislâm Zekeriyyâzâde Yahyâ Efendi’nin (ö. 1053/1644) imzası ile aynı olduğundan bazı eserlerde birbirine karıştırılmıştır.

Minkārîzâde Üsküdar’da kendi adıyla anılan, ancak bugün mevcut olmayan bir medrese inşa ettirmiştir. Kare plan üzerine bir avlu etrafında on üç oda ve bir dershaneden meydana geldiği temel hafriyatından anlaşılmaktadır. Medrese muhtemelen 1855 depreminde yıkılmıştır. Medrese girişinin sol köşesinde Yahyâ Efendi’nin türbesi ve yanında türbedar odası bulunmaktaydı (Haskan, III, 1244-1245). Oğlu Müftüzâde Abdullah Efendi medresenin bir odasını kütüphane haline getirip buraya 425 adet kitap bağışlamış ve 1099 (1688) tarihinde bir vakfiye düzenlemiştir (Erünsal, s. 68, 295).

Minkārîzâde ailesi bugüne kadar devam etmiştir. Oğlu Abdullah Efendi, damadı Çankırılı Mustafa Râsih Efendi kazaskerliğe kadar yükselmiş, bunun oğlu Damadzâde Ahmed Efendi şeyhülislâmlığa getirilmiş, böylece Minkārîzâde’nin kızı ve damadından gelen soyu Damadzâdeler adıyla sürmüştür (Öztuna, II, 780-781). Şeyhülislâm İmâm-ı Sultânî Mehmed Efendi, Şeyhülislâm Menteşzâde Abdürrahim Efendi, Şeyhülislâm Mirza Mustafa Efendi, Şeyhülislâm Atâullah Mehmed Efendi Minkārîzâde’nin talebeleridir.

BİBLİYOGRAFYA
İstanbul Şer‘iyye Sicilleri Arşivi Evkāf-ı Hümâyun Müfettişliği, nr. 74, s. 175-181; Atâî, Zeyl-i Şekāik, s. 692-693; Abdurrahman Abdi Paşa Vekāyi‘nâme’si (haz. Fahri Çetin Derin, doktora tezi, 1993), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 134, 223, 285-286, 305, 363, 373-374; Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât (haz. Abdülkadir Özcan), Ankara 1995, s. 38, 44; Silâhdar, Târih, I, 229, 431-432, 434-435, 633; Şeyhî, Vekāyiu’l-fuzalâ, I, 439-441; Râşid, Târih, I, 25, 95-96, 133, 136-137, 151-153, 161-162, 304; Îsâzâde Târihi (haz. Ziya Yılmazer), İstanbul 1996, s. 118, 128, 157; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, II, 214-215; Devhatü’l-meşâyih, s. 70-71; İlmiyye Salnâmesi, s. 483-484 (fetvasından bir örnek); Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/2, s. 478-479; a.mlf., İlmiye Teşkilâtı, s. 182, 183, 197, 215; Danişmend, Kronoloji, V, 129; Rycaut, I, 154-295; Konyalı, Üsküdar Tarihi, II, 290, 547; M. Kemal Özergin, “Rumeli Kadılıkları’nda 1078 Düzenlemesi”, İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya Armağan, Ankara 1976, s. 251-309; Erünsal, Türk Kütüphaneleri Tarihi II, s. 68, 164, 295; M. C. Zilfi, The Politics of Piety: The Ottoman Ulema in the Postclassical Age: 1600-1800, Minneapolis 1988, s. 117, 180, 189, 204, 205; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, II, 779-782; Necdet Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, İstanbul 2001, s. 220, 366; Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, İstanbul 2001, I, 44, 68; II, 644-645, 894; III, 1244-1245, 1335.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2005 yılında İstanbul’da basılan 30. cildinde, 114-115 numaralı sayfalarda yer almıştır.