MUTΑ-LİLLÂH

Ebü’l-Kāsım el-Mutî‘-Lillâh el-Fazl b. Ca‘fer el-Muktedir-Billâh el-Abbâsî (ö. 364/974)

Abbâsî halifesi (946-974).

Müellif:

301’de (913-14) doğdu. Babası Halife Muktedir-Billâh, annesi Slav asıllı bir câriyedir. Çevresinde meydana gelen hilâfet çekişmeleri yüzünden evini terkederek bir süre gizlilik içinde yaşadı. Büveyhîler’in Bağdat’a hâkim olması (11 Cemâziyelevvel 334 / 19 Aralık 945) ona hilâfet yolunu açtı. Büveyhî Emîri Muizzüddevle, önce Müstekfî-Billâh’a biat ettiyse de bir ay kadar sonra çeşitli suçlamalarla onu tahttan indirip gözlerine mil çektirdi ve yerine Mutî‘-Lillâh lakabıyla Ebü’l-Kāsım Fazl’ı geçirdi (22 Cemâziyelâhir 334 / 29 Ocak 946). Hilâfeti elde etmek amacıyla 349’da (960) Müktefî-Billâh’ın oğlu Îsâ Azerbaycan’da ve 357’de (968) Müstekfî-Billâh’ın oğlu Muhammed Irak’ta ortaya çıktılarsa da başarılı olamadılar.

358’de (969) Fâtımîler’in Mısır’ı ele geçirmesi üzerine Abbâsî hilâfeti için büyük bir tehlike baş gösterdi. Mutî‘-Lillâh onların Bağdat’a ve Suriye’ye yayılmasını engellemek için Büveyhîler, Hamdânîler ve Karmatîler’le iş birliği yaptı. Bu ittifak bir ölçüde başarılı oldu; Büveyhîler ve Hamdânîler’in de yardımıyla Karmatîler, 363 (973-74) yılına kadar Fâtımîler’in Suriye’ye ilerlemesini önlediler ve bu bölgede Mutî‘-Lillâh adına hutbe okuttular. Onun döneminde Bizanslılar’la mücadele âdeta Halep Hamdânîleri’ne bırakılmıştı. Bizanslılar’ın saldırı, yağma ve katliamları İslâm dünyasında büyük tepkilere yol açtığı gibi Mutî‘in konumunu da olumsuz yönde etkiliyordu. Özellikle 361’de (971-72) Urfa’nın ele geçirilmesinden sonra Nusaybin ve Diyarbekir’in tahrip edilerek katliamlarda bulunulması Mutî‘i çok zor duruma düşürdü. Katliamlardan kurtulabilen insanlar Bağdat’a gelerek tedbir alınmasını istediler; fakat halifenin ne askerî ne de malî gücü vardı. Bununla birlikte Büveyhî Emîri Bahtiyâr ondan Bizanslılar’a karşı kullanılmak üzere 400.000 dirhem almayı başardı.

Bahtiyâr, Türk asıllı başkumandanı Sebük Tegin’i bertaraf etmek istediğinde Ahvaz’daki Türk kumandanı Bah Tegin ile Türkler’in diğer ileri gelenlerini tutuklatıp mallarına el koydu. Sebük Tegin buna karşılık 9 Zilkade 363’te (1 Ağustos 974) Bağdat’ta iktidarı ele geçirdi ve Bahtiyâr’ın kardeşleri Ebû İshak ile Ebû Tâhir’i anneleriyle birlikte tutuklattı. Mutî‘-Lillâh olaylara karışmak istemediğinden Bağdat’tan ayrılmak için hazırlıklara başladı; fakat Sebük Tegin tarafından engellendi ve sarayında göz altına alındı. Esasen o sırada üç yıl önce yakalandığı kısmî felçle mücadele ediyor, konuşma ve hareketlerini ağırlaştıran bu hastalığını gizlemeye çalışıyordu. Bundan dolayı Sebük Tegin’in isteğine uyarak hilâfeti onun kızıyla evlenen ve Tâi‘-Lillâh lakabını alan oğlu Ebû Bekir Abdülkerîm’e bıraktı (13 Zilkade 363 / 5 Ağustos 974). Sebük Tegin ve Türk askerleri, Bahtiyâr ile savaşmak için Vâsıt’a doğru harekete geçtiklerinde Mutî‘-Lillâh da yeni halifeyle beraber orduya katıldı; fakat Deyrülakūl’a gelindiğinde vefat etti (22 Muharrem 364 / 12 Ekim 974). Cenazesi Bağdat’a götürülerek Rusâfe’de babası Muktedir-Billâh’ın türbesine gömüldü.

Mutî‘-Lillâh, Abbâsî Devleti’nin iyice zayıfladığı, emîrülümerâlık devrinden (935-945) sonra Şiî Büveyhîler’in Irak’ta ve Bağdat’ta henüz iktidara geldikleri bir zamanda hilâfete getirilmişti. Bundan dolayı onun uzun dönemi, Abbâsî Devleti’nin güçsüzlüğünü ve çaresizliğini açık biçimde ortaya koyan gelişmelere ve hilâfetin bir siyasî iktidarın gölgesinde devam edebilmesinin şekil ve şartlarını gösteren değişikliklere şahit olmuştur. Mutî‘ devrinde hilâfet etkinliğini büyük ölçüde yitirmişti. Maaş alan bir kimse durumuna düşürülen halifeye günlük 2000 dirhem ücretle yıllık 200.000 dinar gelir getiren araziler tahsis edilmiş ve kendisine sadece yargıya, cami, mescid gibi dinî kurumlara ve Abbâsî soyundan gelenlerin adlî işlerine bakan Abbâsî nakibliği bırakılmıştı; bu sınırlı tasarruf alanına da zaman zaman müdahale ediliyordu. Bağdat’a hâkim olmasından itibaren uzunca bir süre yargı kurumuna dokunmayan Muizzüddevle, 350’de (961) malî problemlerle karşılaşınca kādılkudâtlık makamını yıllık 200.000 dirhem karşılığında iltizama verdi; buna karşılık Mutî‘-Lillâh tayin menşurunu imzalamayarak tepkisini açıkça gösterdi. Ayrıca daha önce bir örneği görülmeyen bu uygulama hem Sünnî hem Şiîler tarafından şiddetle eleştirildi, fakat karar 352 (963) yılına kadar yürürlükte tutuldu. Abbâsî halifesinin devlet başkanı sıfatıyla sahip bulunduğu nazarî üstünlüğü ifade eden bazı sembolik imtiyazlara Büveyhî emîrlerinin ortak olmasının ilk örnekleri de bu dönemde ortaya çıktı; Muizzüddevle ve İzzüddevle saraylarının kapısında günde üç vakit nevbet çaldırmaya başladılar. Büveyhî emîrleri, Mutî‘in zamanında Abbâsî hilâfetinin İslâm dünyasındaki hukukî-mânevî otoritesini her fırsatta kendi hânedanları yararına kullanmaya çalıştılar. Bundan dolayı halife, mahallî hükümdarlara onların istekleri doğrultusunda tayin menşuru ve şeref unvanı vermek zorunda kaldı. Büveyhîler’in diğer devletlerle olan ilişkileri de Mutî‘in konumunu olumsuz etkiledi; nitekim Sâmânîler, 344 (955) yılına kadar onun yerine Müstekfî-Billâh adına hutbe okutmaya devam ettiler. Mutî‘ devrinde Şiîler birtakım dinî-içtimaî faaliyetlerle kendilerini belli ettiler ve 352 (963) yılından itibaren âşûrâ matemiyle Gadîr-i Hum bayramını törenlerle kutladılar. Bu da Sünnîler’le Şiîler arasındaki gerilimi arttırdı ve Bağdat’ta bu iki grup arasında sürüp giden çatışmalara sebep oldu. Mutî‘-Lillâh’ın Hacerülesved’i yerine koymaları için Karmatîler’e 30.000 dinar ödediği rivayet edilir.

BİBLİYOGRAFYA
Mes‘ûdî, Mürûcü’ẕ-ẕeheb (Abdülhamîd), IV, 356-357, 361-362, 371, 372; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, II, 78, 84-85, 86-87, 107-108, 123-124, 157, 161, 162, 188-189, 249, 303, 304, 307, 308, 327, 328, 334, 344; Hilâl b. Muhassin es-Sâbî, Rüsûmü dâri’l-ḫilâfe (nşr. Mîhâîl Avvâd), Bağdad 1383/1964, s. 136-137; Muhammed b. Abdülmelik el-Hemedânî, Tekmiletü Târîḫi’ṭ-Ṭaberî (Taberî, Târîḫ [Ebü’l-Fazl], XI içinde), s. 353, 354-355, 378, 380, 389, 391, 392, 396, 397-398, 400, 403, 404, 410, 411, 419, 422, 425, 428, 429, 430, 432, 434; İbnü’l-Cevzî, el-Muntaẓam, VII, 2, 15, 16, 19, 23, 33, 38, 53, 66, 79, 357; VIII, 151; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 449-451, 452, 486, 507, 512, 529-530, 536-537, 549-550, 584-585, 612, 618-620, 634-637, 645, 647; İbnü’t-Tıktakā, el-Faḫrî, s. 288-289; Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XV, 113-118; Mafizullah Kabir, The Buwayhid Dynasty of Baghdad, Calcutta 1964, s. 205 vd.; a.mlf., “The Relation of the Buwayhid Amirs with the ‘Abbasîd Caliphs”, JPHS, II (1957), s. 228 vd.; a.mlf., “Administration of Justice During the Buwayhid’s Period”, IC, XXXIV (1960), s. 17-18; Ebû Saîd Hâmid Guneym, el-ʿAlâḳātü’l-ʿArabiyyetü’s-siyâsiyye fî ʿahdi’l-Büveyhiyyîn, Kahire 1971, s. 328-329, 333-334, 364; İbrâhim Selmân el-Kürevî, el-Büveyhiyyûn ve’l-ḫilâfetü’l-ʿAbbâsiyye, Küveyt 1402/1982, s. 181-187; G. Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi (trc. Fikret Işıltan), Ankara 1995, s. 258, 263, 265, 269-270; Ahmet Güner, Büveyhîler’in Şiî-Sünnî Siyaseti, İzmir 1999, s. 21, 39, 49-51, 76, 82-83, 103, 106, 194-195, 247; K. V. Zetterstéen, “Mutî”, İA, VIII, 764; a.mlf. – [C. E. Bosworth], “al-Muṭīʿ Li’llāh”, EI2 (İng.), VII, 799.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 31. cildinde, 401-402 numaralı sayfalarda yer almıştır.