NİSÂ SÛRESİ

Kur’ân-ı Kerîm’in dördüncü sûresi.

Müellif:

Medine döneminde genel kabule göre Mümtehine sûresinden sonra nâzil olmuştur. Adını sûre içinde birçok yerde geçen “nisâ” (kadınlar) kelimesinden alır. Ayrıca kadınlarla ilgili bazı hususları ihtiva eden ve “sûretü’n-Nisâ es-suğrâ” diye adlandırılan Talâk sûresinden ayırt edilmesi için “sûretü’n-Nisâ el-kübrâ” şeklinde de isimlendirilir. 176 âyet olup fâsılaları ا، ل، م، ن، و harfleridir. Nisâ sûresi Medine’de müslüman toplumun oluşması, Bedir, Uhud ve Hendek savaşları gibi çetin günlerin yaşanması, geride yetimlerin ve dul kadınların bırakılması, müşriklerin yanı sıra Ehl-i kitap ve münafıklarla temel inanç ve sosyal ilişkiler bakımından problemlerin ortaya çıkmasından sonra muhtemelen 5. (626-27) yılda nâzil olmuştur.

Sûrenin bir girişten sonra üç bölüm halinde incelenmesi mümkündür. On âyetten oluşan girişte bütün insanların aynı nefisten yaratılıp kadın-erkek olarak dünyaya dağıtıldığı, Allah’a saygının yanında akrabalığa ve bir anlamda bütün insanlığa da saygılı olmanın gerektiği ifade edilmektedir. Ardından yetimlerin hukukunun gözetilip mallarının korunması istenmekte, bu arada âdil davranmak şartıyla birden çok kadınla evlilik yapmanın câiz olduğu belirtilmektedir. Nisâ sûresinin birinci bölümü (âyet 11-43) mirasın paylaştırılmasına dair âyetlerle başlar. Gayri meşrû cinsî ilişkilerin önlenmesi için alınacak tedbirlere değinildikten sonra kadınların miras veya mehir yoluyla sahip oldukları malî imkânların baskı ile ele geçirilmesi şeklindeki Câhiliye âdetinin yasaklandığı ifade edilir. Burada özellikle kadınlarla iyi geçinmenin gereğine vurgu yapılır ve kişinin hoşlanmadığı bir hususta müsamaha göstermesinin bazan güzel sonuçlar doğurduğu hatırlatılır. Ardından kendileriyle evlenilmesi yasak olan kadınlardan bahsedilir. Ticaret gibi meşrû yolların dışında başkalarının servetinin zimmete geçirilmemesi emredilir. Kadınla erkekten her birinin kendine has üstünlüklerinin bulunduğu, ancak başta geçimin sağlanması olmak üzere aileden sorumlu olan erkeğin aile reisi kabul edildiği belirtilir, eşler arasındaki geçimsizliğin giderilme yöntemlerine değinilir. Birinci bölüm namaza dair bazı meselelerle sona erer.

İkinci bölümde (âyet 44-126) kendilerine kitap verilen yahudilerin tutumuna temas edilerek gerek kendi kitaplarını incelemek gerekse Medine’deki müslüman toplumu müşahede etmek suretiyle gerçeğe vâkıf oldukları halde bâtılı hakka tercih ettikleri belirtilir. Bu bölümün 58. âyetinde şöyle buyrulur: “Allah, emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasındaki anlaşmazlıklar hakkında karar vereceğiniz zaman adalete riayet etmenizi emreder.” Münafıkların çelişkili davranışlarına değinildikten sonra hicrete gücü yetmeyip Mekke’de zalimlerin arasında kalan çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklara temas edilerek bu uğurda çaba harcamanın gereği vurgulanır, bu arada münafıkların dönek tavırları gözler önüne serilir. Bu kısımda savaş hükümlerine dair bazı açıklamalar da yer alır. Bölüm münafıklara, müşriklere ve Ehl-i kitaba yönelik eleştiriler, samimi iman ve sâlih amel sahiplerini övücü ve müjdeleyici açıklamalarla son bulur.

Sûrenin üçüncü bölümü (âyet 127-176) kadınlara, yetim kızlara, küçük çocuklara ve bütün yetimlere âdil davranılmasının istenmesiyle başlar. Ardından eşler arasında ortaya çıkacak anlaşmazlıkların barış yoluyla giderilmesi önerilir, bu mümkün olmadığı takdirde ayrılmanın da câiz olduğu ifade edilir. Birden çok kadınla evlilik durumunda eşlerden birine tamamen bağlanmak suretiyle diğerinin askıda bırakılmaması emredilir. Allah’a tam anlamıyla bağlanma, hâkim ve şahit olarak adaletten ayrılmama gibi davranışlar tavsiye edilir ve inanç temellerinin hepsine samimiyetle inanılması istenir. Ardından münafıkların bazı davranışlarına değinilir; tövbe edip iyi ameller işleyen ve samimiyetle Allah’a bağlananların dışında bütün münafıkların cehennemin en çetin azaplı kısmında bulunacakları belirtilir. Bu arada İslâm’a karşı direnen yahudi ve hıristiyanların durumuna temas edilir. Hz. Peygamber’e hitap edilerek Hz. Nûh’tan itibaren gelen peygamberlere olduğu gibi kendisine de vahiy indirildiği; bu elçilerin müjdeci ve uyarıcı olarak gönderilmesinden sonra artık insanların Allah’a karşı ileri sürebilecekleri bir mazeretlerinin kalmayacağı bildirilir. Buna rağmen küfür yolunu tutmakla kalmayıp başkalarını da saptırmaya çalışan, ayrıca bunlara baskı uygulayanların ebedî felâkete mâruz kalacağı haber verilir. Daha sonra hıristiyanlara hitap edilerek dinde aşırılığa düşmemeleri ve teslîs inancından vazgeçmeleri istenir. Başta Ehl-i kitap olmak üzere bütün insanların son peygambere ve son kitaba inanmaları emredilir. Sûre miras hukukuna ait bir âyetle sona erer (âyet 127-176).

Nisâ sûresinin fazileti hakkında kaynaklarda bazı rivayetler yer almıştır. Hz. Peygamber’in kıldığı gece namazlarında bu sûreyi de okuduğu nakledilmiş (, VI, 119; Müslim, “Ṣalâtü’l-müsâfirîn”, 203; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 152), Abdullah b. Mes‘ûd’a büyük günahların nelerden ibaret olduğu sorulduğunda bunlar Nisâ sûresinin başından 30. âyetine kadar yer alan yasaklar diye belirtilmiştir (İbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, s. 217-218). İbn Abbas’ın, Nisâ sûresinin Allah’ın kullarına karşı merhametli, bağışlayıcı ve tövbeleri kabul edici olduğunu vurgulayan 26, 27, 28, 31, 40, 48, 64, 110. âyetlerinin bu ümmet için üzerine güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlı sayıldığını belirttiği nakledilir (Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, III, 332). Bazı kaynaklarda Hz. Peygamber’e nisbet edilen, “Nisâ sûresini okuyan kimse miras almaya elverişli kadın ve erkek müminlerin hepsine sadaka vermiş gibi olur; ayrıca köle satın alıp âzat edenin sevabına nâil kılınır, şirk inancından uzak tutulur ve Allah’ın affa mazhar kılacağı kulları arasına alınır” şeklindeki rivayetin (Zemahşerî, II, 189; Beyzâvî, I, 406) uydurma olduğu belirtilmiştir (Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, I, 239; Muhammed et-Trablusî, II, 715).

Nisâ sûresi hakkında yapılan çalışmalardan bazıları şunlardır: Mahmûd Şeltût, “Sûretü’n-Nisâ’” (Risâletü’l-İslâm, III/3 [1951], s. 231-243; III/4 [1951], s. 343-361; IV/1 [1952], s. 5-19; IV/2 [1952], s. 117-135; IV/3 [1952], s. 229-249); Muhammed el-Medenî, el-Müctemaʿu’l-İslâmî kemâ tünaẓẓimuhû sûretü’n-Nisâʾ (Kahire 1377/1957); Muhammed Yûsuf Îd, Ḳażâye’l-merʾe fî sûreti’n-Nisâʾ (yüksek lisans tezi, 1401, Medine el-Câmiatü’l-İslâmiyye); Nûreddin Sammûd, eṭ-Ṭaberî ve mebâḥis̱ühü’l-luġaviyye min ḥilâli tefsîrihî li-sûreti’n-Nisâʾ (Tunus 1987); Sa‘d Mansûr Arefe, el-Mesâʾilü’l-ḫilâfiyye ʿinde’n-naḥviyyîn ve’l-luġaviyyîn fî sûreti’n-Nisâʾ (Kahire 1987); Ayşe Hümeyra Aslantürk, Ebû Mansûr Muhammed İbn Muhammed el-Matürîdî’nin “Te’vîlâtü’l-Kur’ân”ından “Sûretü’n-Nisâ” (yüksek lisans tezi, 1991, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü). Bunların dışında Arne A. Ambros’un Nisâ sûresinin 46. âyetinde geçen, “Dinle, dinlemez olası!” meâlindeki ibarenin çeşitli mânalarını konu alan makalesi (, CXXXVI [1986], s. 14-22), A. H. Mathias Zahniser’in Nisâ sûresinin rehberliği ve teşvik ettiği hususlar açısından muhteva tahlilini esas alan makalesi (Humanism, Culture, and Language in the Near East [ed. Asma Asfaruddin – A. H. Mathias Zahniser], Eisenbrauns 1997, s. 71-86), Marie-Thérèse Urvoy’ın, bazı müfessirlerin bakışı açısından Hz. Peygamber’in dördüncü sûre çerçevesindeki otoritesini konu alan makalesi (En hommage au Père Jacques Jomier, O. P. [ed. Marie-Thérèse Urvoy], Paris 2002, s. 235-245) zikredilebilir.


BİBLİYOGRAFYA

, VI, 119.

Müslim, “Ṣalâtü’l-müsâfirîn”, 203.

Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 152.

Vâhidî, Esbâbü’n-nüzûl, Kahire 1379/1959, s. 81-107.

Zemahşerî, el-Keşşâf (nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd v.dğr.), Riyad 1418/1998, II, 189.

Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, el-Mevżûʿât (nşr. Abdurrahman M. Osman), Medine 1386/1966, I, 239.

, V, 1-427; VI, 1-29.

Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl, Beyrut 1410/1990, I, 406.

Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ḳurʾâni’l-ʿaẓîm (nşr. Mustafa Seyyid M. Fazl el-Acmâvî v.dğr.), Cîze 1421/2000, III, 331-481; IV, 5-402.

Muhammed et-Trablusî, el-Keşfü’l-ilâhî ʿan şedîdi’ż-żaʿf ve’l-mevżûʿ ve’l-vâhî (nşr. M. Mahmûd Ahmed Bekkâr), Mekke 1408/1987, II, 715.

Âlûsî, Rûḥu’l-meʿânî (nşr. M. Ahmed el-Emed – Abdüsselâm es-Selâmî), Beyrut 1420/1999, IV, 528-529.

, II, 1267-1542.

M. Tâhir İbn Âşûr, et-Taḥrîr ve’t-tenvîr, Beyrut 1420/2000, IV, 5-8.

İbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, Feżâʾilü süveri’l-Ḳurʾâni’l-Kerîm, Kahire 1421/2001, s. 213-218.

Mahbûbe Müezzin, “Sûre-i Nisâʾ”, , IX, 334-335.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2007 yılında İstanbul’da basılan 33. cildinde, 137-138 numaralı sayfalarda yer almıştır.