OSMAN DEDE, Nâyî

(ö. 1142/1729)

Kutbünnâyî diye tanınan neyzen, bestekâr ve şair.

Müellif:

İstanbul’un Vefa semtinde dünyaya geldi. Süleymaniye Dârüşşifâsı başhademelerinden Hacı İbrâhim Efendi’nin oğludur. Hüseyin Ayvansarâyî ve Hüseyin Vassâf onun Gelibolulu olduğunu, küçük yaşlarda öğrenim için İstanbul’a geldiğini söylüyorsa da (Vefeyât, vr. 27b; Sefîne, V, 175) bütün tezkirelerde ve diğer kaynaklarda İstanbul’da doğduğu kaydedilmektedir. Çocukluğundan itibaren tasavvuf, edebiyat ve mûsikiye ilgi duyan Osman Dede, genç yaşlarında Galata Mevlevîhânesi şeyhi Mesnevîhan Gavsî Ahmed Dede’ye intisap etti. Nefeszâde Seyyid İsmâil Efendi’den hüsn-i hat meşketti. Ta‘lik yazısını ve Farsça’yı Gavsî Ahmed Dede’den öğrendi; edebiyat ve mûsiki bilgilerinin yanı sıra ilk ney derslerini de ondan aldı. Neyzenlik yolunda hızla ilerlediği dönemde Gavsî Ahmed Dede bir gün Seyyid Halil Ruhâvî adlı misafiriyle sohbet ederken misafiri ney dinlemeyi arzu etmiş, ancak neyzenlerin hiçbiri o sırada mevlevîhânede bulunmadığından Derviş Osman’dan ney üflemesi istenmiş, Seyyid Halil Efendi’nin onu çok beğenip dergâhın neyzenbaşısı olması için Gavsî Ahmed Dede’ye ricada bulunması üzerine 1091 (1680) yılında neyzenbaşılık görevine başlamıştır. Şeyhinin kızı Hatice Hanım’la evlenen Osman Dede, neyzenbaşılığı döneminde bestekârlık ve mûsiki nazariyatı konusunda da ileri bir seviyeye ulaştı. Gavsî Ahmed Dede’nin ölümünün (1109/1697) ardından Galata Mevlevîhânesi meşihatına tayin edildi. Şeyhlik döneminin önemli bir kısmı devlet erkânının ilim, sanat, edebiyat ve mûsikiye yakın ilgi duyduğu Lâle Devri’ne rastlar. III. Ahmed ve Sadrazam Damad İbrâhim Paşa’nın teşvik ve himayesini gören Osman Dede otuz üç yıl bu görevi sürdürdükten sonra vefat etti ve Gavsî Ahmed Dede’nin mevlevîhânenin avlusundaki türbesine defnedildi (zamanla türbe yıkılmış, 1944 yılında Maarif Vekili Hasan Âli Yücel günümüzdeki mezar taşını diktirmiştir). Vefatına, “Osman Dede göçtü ola sırrı bâkî” (Seyyid Vehbi); “Değişti devr-i bâkî ile fânîyi Dede Osman” (Tâhirülmevlevî); “Adne gitti asr kutbu Mevlevî Osman Dede” (Nazîr) mısraları tarih düşürülmüştür. Osman Dede’nin Sırrı Abdülbâki adlı bir oğluyla Saîde adlı bir kızı olmuş, oğlu onun ölümünden sonra Galata Mevlevîhânesi postnişinliğine tayin edilmiştir. Yukarıdaki ilk iki tarih mısraında Sırrı Abdülbâki Dede’nin postnişinliğine de işaret edilmektedir. Osman Dede’nin kızı Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Kütahyalı Seyyid Ebûbekir Dede ile evlenmiştir. Bu mevlevîhânede şeyhlik yapan ve her biri tanınmış birer mûsikişinas olan Ali Nutkî, Abdülbâki Nâsır ve Abdürrahim Künhî dedeler Osman Dede’nin kızının çocuklarıdır.

Osman Dede neydeki üstün yeteneği sebebiyle “Kutbünnâyî” diye tanınır. Kendi adıyla anılan nota sistemini bulan Osman Dede aynı zamanda önemli bir bestekâr ve mûsiki nazariyatçısıdır. Sâkıb Dede, onun yeni duyduğu bir nağmeyi kendine has işaretlerle kolayca notaya aldığını ve hemen icra ettiğini söyler. Osman Dede’nin üstün bir nota tesbit edebilme kabiliyeti olduğu, bir defa dinlediği kârı, nakış besteyi noksansız olarak kendi notasıyla kaydettiği, tiz ve pes nağmeleri hatasız yazıp okuduğu kaynaklarda belirtilmektedir (Sâlim, s. 637). Nâyî Osman Dede meşhur mi‘râciyyesinin yanı sıra rast, uşşak, çârgâh ve hicaz makamlarından dört Mevlevî âyini, segâh, dügâh, sabâ, hüseynî ve ırak makamlarından dört tevşîh, dügâh ve hüseynî iki ilâhi, bir hüseynî nakış yürük semâi, yirmi sekiz peşrev, yirmi beş saz semâisi bestelemiştir. Bazı peşrevlere isim koyması ona has bir özelliktir. Meselâ bir gül bahçesinden etkilenerek bestelediği rast peşrevine “gül devri”, mevlevîhânenin bostanında açan kabak çiçeklerinin zarafetinden aldığı zevkle bestelediği segâh peşrevine “kabak peşrevi” adını vermiştir. Osman Dede, dostu Halvetî-Şâbânî şeyhi Mehmed Nasûhî Efendi’nin ricası üzerine güftesini yazıp bestelediği mi‘râciyyeyi ilk defa Üsküdar Doğancılar’daki Nasûhî Dergâhı’nda icra etmiş, daha sonra eserin mi‘rac kandillerinde tekkelerde okunması bir gelenek halini almıştır (geniş bilgi için bk. Mİ‘RÂCİYYE).

Eserleri. 1. Rabṭ-ı Taʿbîrât-ı Mûsîḳī. Osman Dede 276 beyitten meydana gelen bu Farsça eseri, dostlarının kendisinden yanlış kullanılan mûsiki tabirlerinin doğrularını gösteren bir eser yazmasını istemeleri üzerine kaleme aldığını söyler. Eserde dua ve sebeb-i te’lîf niteliğindeki beyitlerden sonra kâinatın “kün” emriyle ortaya çıktığı, Allah’ın gökleri yıldızlar, ay ve güneşle, yeryüzünü insanla süslediği, insana bahşettiği beş duyu içinde en değerlisinin işitme duyusu olduğu belirtilerek sesin önemi çeşitli benzetmelerle vurgulanmış, ardından makam, şube ve terkipler konusu ele alınmış, bunlar arasındaki farklılıklar tesbit edilmiştir. Nâyî Osman Dede’ye göre on iki aslî makam, yirmi dört şube ve kırk dört terkip vardır. Daha sonra sesler, aralıklar ve perdeler konusunda bilgi verilmiştir. Mûsikiye dair bir mesnevi hikâyesiyle sona eren eser Fares Hariri ve Onur Akdoğu tarafından yayımlanmıştır (Nâyi Osman Dede ve Rabt-ı Tabirât-ı Mûsiki, İzmir 1992). 2. Nota-i Türkî. Osman Dede’nin kendi bulduğu nota sistemiyle yazdığı altmış beş peşrevle birkaç semâinin notalarını içeren 100 yapraklık bir defterdir. Kitâb-ı Edvâr diye de anılan defterin ilk yaprağında Osman Dede’nin “Derviş Osman el-Mevlevî” şeklindeki imzası yer almaktadır. Yenikapı Mevlevîhânesi’nde iki nüshası bulunduğu söylenen bu defterlerden biri mevlevîhânede çıkan yangında kaybolmuş, kurtarılan diğer nüshası Rauf Yektâ Bey’in eline geçmiş, ondan torunu Yavuz Yektâ’ya intikal etmiştir. Nota yazımında Türk mûsikisinin temel ses sistemindeki perdeler için otuz üç harf kullanan Osman Dede’nin nota sisteminin Kantemiroğlu’nun düzenlediği notaya benzediği kaydedilmektedir. Bu sistemin özellikleri Eugenia Popescu-Judets tarafından tanıtılmış ve defterde notaları yer alan eserlerin adları verilmiştir (Türk Musikî Kültürünün Anlamları, s. 38-39). 3. Ravzatü’l-i‘câz fi’-mu‘cizâti’l-mümtâz. 1170 beyitten oluşan mesnevi tarzındaki eserde peygamberlerin mûcizeleri anlatılmaktadır. Eser üzerinde Müjgân Çakır tarafından bir doktora tezi hazırlanmıştır (bk. bibl.). Bunun dışında Osman Dede’nin tezkirelerde beş gazeliyle, bir kıtası yer almaktadır; bu şiirleri Müjgân Çakır yayımlamıştır (İlmî Araştırmalar, sy. 8 [1999], s. 311-313). Osman Dede’nin ayrıca Zübde-i Makālât-ı Şems adlı bir çalışmasının bulunduğu kaydedilmektedir (Osmanlı Müellifleri, II, 270).

BİBLİYOGRAFYA
Safâyî, Tezkire, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2549, vr. 311a-b, 312a; Sâkıb Dede, Sefîne, II, 229-231; Sâlim, Tezkiretü’ş-Şu’arâ (haz. Adnan İnce), Ankara 2005, s. 636-638; Suyolcuzâde, Devhatü’l-küttâb, s. 132; Hüseyin Ayvansarâyî, Vefeyât, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1375, vr. 27b; Müstakimzâde, Tuhfe, s. 297-298; Esrâr Dede, Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye (haz. İlhan Genç), Ankara 2000, s. 498-501; Sahih Ahmed Dede, Mecmûatü’t-Tevârihi’l-Mevleviyye, Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 1462, vr. 80a; Fatîn, Tezkire, s. 296; Hüseyin Vassâf, Sefîne (haz. Mehmet Akkuş – Ali Yılmaz), İstanbul 2006, IV, 72-73; V, 175-177; Ali Enver, Semâhâne-i Edeb, İstanbul 1309, s. 234-235; Mehmed Tevfik [Mesnevihan], Mecmûa-i Terâcim, İÜ Ktp., TY, nr. 192, vr. 82b, 83b; Osmanlı Müellifleri, II, 270; Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Musikisi Antolojisi, İstanbul 1942, I, 151-156, 308-317; Suphi Ezgi, Nazarî-Amelî Türk Musikisi, İstanbul, ts., III, 102-143; Metin Akar, Türk Edebiyatında Manzum Mi‘râc-nâmeler, Ankara 1987, s. 173-175; a.mlf., “Nâyi Osman Dede ve Mi‘râciye’si”, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, sy. 1, Konya 1981, s. 1-16; E. Popescu-Judetz, Türk Musıki Kültürünün Anlamları (trc. Bülent Aksoy), İstanbul 1998, s. 37-42; Müjgân Çakır, Nâyî Osman Dede: Hayatı, Sanatı, Eserleri ve Ravzatü’l-i‘câz fi’l-mu‘cizâti’l-mümtâz’ı (doktora tezi, 1998), MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü; a.mlf., “Kutbu’n-Nâyî Osman Dede’nin Şiirleri”, İlmî Araştırmalar, sy. 8, İstanbul 1999, s. 307-313; Cemâleddin Server Revnakoğlu, “Kutb-i Nâyî Şeyh Osman Dede ve Mi‘râciyesi”, Yeni Tarih Dünyası, II/15, İstanbul 1954, s. 615; Orhan Nasuhioğlu, “Dinî Mûsikimizin Bir Şaheseri Mi‘râciyye”, MM, sy. 292 (1974), s. 4-7; Öztuna, BTMA, II, 169-170.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2007 yılında İstanbul’da basılan 33. cildinde, 461-462 numaralı sayfalarda yer almıştır.