SÜMEYYE bint HUBBÂT

Ümmü Ammâr Sümeyye bint Hubbât (ö. 615 [?])

İslâm tarihinde ilk şehid olan kadın sahâbî.

Müellif:

Babasının adı Habât, Habat, Hayyât şeklinde de kaydedilmektedir. Sümeyye, Ebû Cehil’in amcası Ebû Huzeyfe b. Mugīre’nin kölesiydi. Ondan önce bir Fars melikinin ve Yemen meliklerinden Ebû Cebr’in kölesi olduğu belirtilmektedir (Süheylî, IV, 264). Sümeyye’nin kocası kendisi gibi ilk müslümanlardan olan Yâsir b. Âmir’dir. Yemenli Ans kabilesinden olan Yâsir kaybolan kardeşini aramak amacıyla kardeşleri Hâris ve Mâlik ile birlikte Mekke’ye gelmiş, buraya yerleşebilmek için bir kişinin himayesini alması gerektiğinden Benî Mahzûm kabilesinden Ebû Huzeyfe’nin himayesine girmişti. Ebû Huzeyfe bir süre sonra câriyesi Sümeyye’yi Yâsir’le evlendirmiş ve bu evlilikten Ammâr dünyaya gelmişti.

İslâmiyet’in ilk dönemlerinde dine davet gizlice yürütüldüğünden, müslümanlar kimliklerini açığa vurmamışlardı. Ancak dinin ilân edilmesi emri gelince ilk müslümanlar yeni dine girdiklerini açıkladılar. Sümeyye, Yâsir ve Ammâr’ın ilk müslüman kırk sahabî arasında yer aldıkları kaydedilmektedir (İbn Sa‘d, III, 227). Ayrıca Sümeyye ve Ammâr Mekke’de müslümanlığını açıkça ilân eden ilk yedi kişi arasında zikredilmektedir. Hz. Peygamber dahil olmak üzere bu yedi müslüman Hz. Ebû Bekir, Bilâl-i Habeşî, Habbâb b. Eret (veya Mikdâd b. Amr), Suheyb b. Sinân, Ammâr ve annesi Sümeyye’dir (Müsned, I, 404; İbn Hacer, IV, 335). Resûl-i Ekrem ile Ebû Bekir dışındakiler kendilerini koruyacak kimseleri bulunmayan köle durumunda olduklarından İslâm’ın ilk dönemlerinde ağır işkenceler gördüler, üzerlerine demir zırh giydirilip güneş altında saatlerce bekletildiler (Müsned, I, 404).

Ebû Huzeyfe, Sümeyye’yi yeğeni Ebû Cehil’e verdi ve böylece Sümeyye Ebû Cehil’in kölesi oldu. Yâsir ve Ammâr da Ebû Cehil’in sülâlesinin emri altında bulunduğundan hakarete uğruyor ve işkenceye mâruz kalıyorlardı. Bir gün Mekke’deki Ebtah bölgesinde kızgın güneşin altında işkence gördükleri sırada Resûlullah onların yanına gelerek, “Ey Yâsir ailesi, dayanın! Müjdeler olsun ki yeriniz elbette cennettir” demiş (Hâkim, III, 388), onlar da bu müjdenin sevinciyle zulümlere sabretmişlerdi. Sümeyye yaşlı olmasına rağmen işkenceler karşısında direndi ve müşriklerin isteklerini kabul etmedi. Ebû Cehil fiziksel işkence yanında kendisine hakaret etti. İman etmesinin sebebinin başka şeyler olduğunu söyleyerek namusuna dil uzattı ve sonunda onu edep yerinden mızraklayarak şehid etti. Böylece Sümeyye İslâm tarihinde şehitlik mertebesine erişen ilk kadın müslüman oldu (İbn Ebû Şeybe, VIII, 42). Bu olay muhtemelen 615 yılında vuku bulmuştur. İslâm tarihinde şehitlik mertebesine ilk defa bir kadının ulaşması önemli bir hadise olarak değerlendirilir. Hz. Peygamber, Sümeyye’nin yiğitliğini unutmamış, Ebû Cehil, Bedir Gazvesi’nde öldürülünce Ammâr b. Yâsir’e, “Allah anneni öldürenin hakkından geldi” demiş (İbn Hacer, IV, 335), Ammâr’ın da ileride şehid olacağını haber verirken ona, “Sümeyye’nin oğlu” diye hitap etmiştir (Müslim, “Fiten”, 70, 71). Yâsir, Sümeyye’den hemen sonra işkenceyle, oğlu Ammâr da Sıffîn Savaşı’nda şehid olmuştur. Yâsir’in Sümeyye’den önce şehid edildiği de nakledilmektedir (Belâzürî, I, 160).

Bazı kaynaklarda Sümeyye’nin Yâsir’den sonra Hâris b. Kelede’nin kölesi Ezrak ile evlendiği ve bu evlilikten Seleme isimli çocuklarının dünyaya geldiği kaydedilmekte ise de (İbn Kuteybe, s. 256; Belâzürî, I, 157) bunun açık bir hata olduğu ve Ziyâd b. Ebîh’in aynı adı taşıyan annesi ile karıştırıldığı belirtilmektedir (İbn Abdülberr, IV, 1863-1864; Süheylî, IV, 264; İbn Hacer, IV, 335).

BİBLİYOGRAFYA
Müsned, I, 404; İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, VIII, 264-265; İbn Ebû Şeybe, el-Muṣannef (nşr. Saîd el-Lahhâm), Beyrut 1414/1994, VIII, 42; İbn Kuteybe, el-Ma‘ârif (Ukkâşe), s. 256; Belâzürî, Ensâb, I, 157; Taberânî, el-Muʿcemü’l-kebîr (nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî), Beyrut, ts. (Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî), XVIII, 40; Hâkim, el-Müstedrek, III, 388; İbn Abdülberr, el-İstî‘âb (Bicâvî), IV, 1863-1864; Süheylî, er-Ravżü’l-ünüf, IV, 264; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (Bennâ), VII, 152-153; İbn Hacer, el-İṣâbe, IV, 334-335; Ahmed Halîl Cum‘a, Nisâʾ min ʿaṣri’n-nübüvve, Beyrut 1412/1992, II, 135-141.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 38. cildinde, 134 numaralı sayfada yer almıştır.