SÜVEYŞ

Akdeniz ile Kızıldeniz’i birbirine bağlayan kanal ve bu kanala adını veren şehir.

Müellif:

1869 yılında 163 km. uzunluğunda ve 75-125 m. arasında değişen genişlikte açılan kanal adını, Kızıldeniz’in kuzey kıyısında Mısır’ın önemli bir liman şehri olan ve tarihte Kulzüm adıyla bilinen eski şehrin güneyindeki Süveyş’ten (Suveys / Suez) alır. Süveyş daha çok, o civarda bulunan su kuyuları sebebiyle hacıların deniz yolculuğuna başlamadan önce konakladıkları bir yerdi (TSMA, nr. E. 3945). Eskiden Kahire’den gelen hac yolu üzerinde bir konak olan Süveyş zamanla ticarî ve askerî bakımdan da önem kazandı. Asya ve Afrika’dan gemilerle gelen mallar Süveyş Limanı’na iniyor, oradan kara yoluyla Akdeniz’deki Dimyat, Reşîd ve İskenderiye limanlarına aktarılıyor, buradan Avrupa’ya veya Suriye’ye gönderiliyordu. Gerek ticarî önemi dolayısıyla gerekse Portekizliler’e ve korsanlara karşı bölgenin deniz güvenliğini sağlamak amacıyla Osmanlılar da Süveyş tersanesini genişletti. Bölgedeki Cidde, İskenderiye, Reşîd ve Dimyat gibi limanlara Mısır eyaletinin idarî yapısı içinde sancak statüsü verilirken 1560’ta müstakil kaptanlık ihdas edilen Süveyş de sancak haline getirildi. Osmanlılar, Memlükler döneminden beri mevcut olan Süveyş tersanelerinde inşa ettikleri gemilerle Kızıldeniz’e ve açık denizlere çıkma imkânı buldular. Mısır Beylerbeyi Hadım Süleyman Paşa 945’te (1538) Hindistan seferine çıkarken donanmasına ait gemileri Süveyş Tersanesi’nde inşa ettirdi. Ancak Osmanlılar, Süveyş’le Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’na bir çıkış yolu bulmakla birlikte Süveyş’te hazırlanan donanmanın -arada bir kanal bulunmadığı için- Akdeniz donanmasından yardım alamaması ve deniz aşırı seferlere yeterli gelmemesi yüzünden istenilen başarıyı sağlayamadılar. Bu sebeple II. Selim dönemi başlarında Mısır beylerbeyine 13 Receb 975 (13 Ocak 1568) tarihli bir fermanla Akdeniz’den Kızıldeniz’e bir çıkış temin etmesi emri gönderildi.

Akdeniz’i Kızıldeniz’e bağlama fikri İlkçağ’a kadar inmektedir. Milâttan önce XIV. yüzyılda firavun II. Ramses, Kızıldeniz’den Timsah gölüne kadar olan alanda diğer küçük göllerden yararlanarak bir kanal açtırmış ve sonradan kumların istilâsına uğrayarak kullanılamaz hale gelen kanal milâttan önce VI. yüzyılda yine firavunlar tarafından tekrar kazdırılmışsa da ardından terkedilmiştir. Aynı kanal önce Roma İmparatoru Hadrianus’un (117-138), daha sonra Hz. Ömer’in (634-644) emriyle Amr b. Âs’ın valiliği döneminde yeniden onarılarak VIII. yüzyıla kadar kullanılmıştır. Ardından uzun bir süre, I. Napolyon’un Mısır’ı işgali (1798) sırasında başlatmış olduğu kanal açma çalışmalarına kadar Akdeniz’le Kızıldeniz’i birbirine bağlama hususunda kayda değer bir faaliyette bulunulmamış, Napolyon’un girişimi de denizler arasında seviye farkı bulunduğu yolunda yapılan tesbitler yüzünden sonuçsuz kalmıştır. Ancak iki denizi birbirine bağlayan, kayık benzeri deniz vasıtalarının geçebileceği küçük su yolları daima temiz ve ulaşıma uygun durumda tutulmuştur.

Mısır Valisi Said Paşa’nın 1854 yılında göreve başlamasının hemen arkasından kanal meselesi tekrar gündeme gelerek keşif çalışmaları başladıysa da İngiltere ve Fransa’nın izlediği değişik politikalar sebebiyle Bâbıâli’nin tutumu belli olmadığından çalışmalara birkaç yıl sonra izin verilebildi. Said Paşa’nın valiliğe tayini üzerine İskenderiye’den öğrencilik dönemi arkadaşı olan Fransız mühendisi Ferdinand de Lesseps onu tebrik için Mısır’a gelince projesini de anlattı. O sırada İngiltere ve Fransa ile birlikte Rusya’ya karşı savaş hazırlığı içinde olan Bâbıâli (1856 Kırım Savaşı) müttefiklerinin nüfuzu altında idi. Bundan dolayı önce İngilizler’in etkisiyle eski Hindistan deniz yoluna itibar ettiyse de Fransa İmparatoru III. Napolyon’un desteklediği Lesseps’in projesine onay verdi (5 Ocak 1856). Ancak bu onay, İngiliz tezini savunarak kanalın açılmasına karşı çıkan Sadrazam Mustafa Reşid Paşa’nın istifasına sebep oldu. Yapımı sırasında İsmâiliye şehrinin kurulmasına da vesile olan kanal inşaatı 25 Nisan 1859’da başladı ve 16 Kasım 1869’da tamamlandı. O zamanki Mısır Valisi İsmâil Paşa’nın Avrupa başşehirlerini dolaşarak açılış töreni için hânedan ve hükümet mensuplarını Mısır’a davet etmesi Sultan Abdülaziz’i öfkelendirdi ve Osmanlı Devleti açılışa pek itibar etmedi. Büyük masraflara mal olan törenlere birçok Batılı aristokrat ve siyasetçinin yanında Emîr Abdülkādir el-Cezâirî gibi İslâm dünyasının tanınmış simaları da katıldı.

Said Paşa zamanında kanal şirketinden satın alınan hisse senetleri, İsmâil Paşa döneminde ciddi finansal güçlükler yüzünden 1875’te İngiltere’ye satıldı. Kanal açıldıktan sonra işletmesinde ortaya çıkan bazı aksaklıkların giderilmesi yanında geçiş ücretlerinin belirlenmesi ve kanalı kullanan ülkeler arasında doğan anlaşmazlıkların aşılması gibi konularda İstanbul hükümetinin ağırlığı daima ön planda oldu. Savaş zamanlarında kanalın açık tutulması, geçişlere izin verilmesi (29 Ekim 1888, İstanbul Konvansiyonu) ve diğer konularda ortaya çıkan problemler hükümran devlet sıfatıyla Bâbıâli vasıtasıyla çözüldü. Osmanlı hükümranlığının ardından 1914’te İngiliz manda dönemi başladığı için Mısır’ın diğer yerleri gibi kanal bölgesi de İngilizler’in asker sevkiyatında önemli rol üstlendi. 10 Ekim 1954’te varılan Anglo-Egyptian Antlaşması’nı takiben İngiltere bölgeyi yirmi ay içinde silâhtan arındırdı. Amerika Birleşik Devletleri, Nil üzerindeki Asvan Barajı’na kredi vermeyeceğini açıklayınca 26 Temmuz 1956’da Mısır hükümeti kanalı millîleştirdi. 24 Nisan 1957’de Mısır, İstanbul sözleşmesine uyarak kanalı savaş gemilerinin geçişine açık tutacağını bildirdi. Aynı şekilde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1951 ve 1956 tarihli kararlarıyla kanalın bütün devletler için açık olacağı kesinleşti. İsrail de hem bu kararla hem de Mart 1979’da Washington’da imzalanan antlaşma ile kanaldan geçiş hakkına sahip oldu.

Süveyş Kanalı bölgede gelişen askerî hareketlerden çok etkilendi ve özellikle İsrail-Mısır savaşlarında (1967, 1973) büyük hasar gördü. Süveyş şehri de 1967-1975 yılları arasında kanal kapandığında âdeta ölü bir şehre dönüştü; ancak kanal tekrar açıldığında ve 2000’li yılların başında çevresindeki inşaatlar tamamlandığında nüfusu artarak 2006’da 510.935’e ulaştı. Bölgede petrol rafinerilerinin kurulup boru hatlarıyla Kahire’ye bağlanması buraya demir ve alüminyum ağır sanayi tesislerinin girmesine yol açtı; bu ise beraberinde çarpık yapılaşma getirdi.

BİBLİYOGRAFYA
BA, MD, VII/721, 13 Receb 975/13 Ocak 1568; BA, HAT, nr. 130/5404 ve A eski; nr. 593/29055, T. 1235/1820; nr. 613/30104, T. 1227/1812; nr. 656/32064, T. 1232/1817; BA, YEE, nr. 88/15; BA, A.DVN.NMH, nr. 21/4; nr. 32/3; BA, HR.TO, nr. 457/41; nr. 512/14; BA, I.DH, nr. 45482; BA, I.HR, nr. 14910; nr. 15357; TSMA, nr. E. 6472, Tarih 918/1512; E. 8337, Tarih 923/1517, E. 4404; Peçuylu İbrâhim, Târih, I, 219; Cevdet, Tezâkir, I, 39-41; II, 80-91; İbnülemin, Son Sadrıazamlar, I, 204-212; Abdurrahman er-Râfiî, ʿAṣru İsmâʿîl, Kahire 1368/1948, I, 13, 26-28, 49-53, 58-64; , VII, 44-50, 262; B. Boutros-Ghali, Le canal de Suez: 1854-1957, Alexandria 1958; D. A. Farnie, East and West of Suez: The Suez Canal in History 1854-1956, Oxford 1969; Salih Özbaran, “Expansion in the Southern Seas”, Suleymân the Second and his Time (ed. Halil Inalcık – Cemal Kafadar), İstanbul 1993, s. 215-217; Seyyid Muhammed es-Seyyid, Mıṣr fi’l-ʿaṣri’l-ʿOs̱mânî fi’l-ḳarni’s-sâdis ʿaşer, Kahire 1418/1997, s. 243, 245, 337-339; a.mlf., “Mısır”, DİA, XXIX, 565-566; Fevzi Kurtoğlu, “XVI. Asırda Hind Okyanusunda Türkler ve Portekizliler”, TTK Bildiriler, II (1943), s. 911-923; Danyal Bediz, “Süveyş Kanalının Önemi”, DTCFD, IX/3 (1951), s. 329-352; Ali Tanoğlu, “Mısır ve Süveyş Kanalı”, İÜ Coğrafya Enstitüsü Dergisi, II/3-4, İstanbul 1952-53, s. 17-47; Şehabeddin Tekindağ, “Süveyş’te Türkler ve Selman Reis Arizası”, BTTD, II/9 (1968), s. 77-80; Turgut Işıksal, “Arşivlerimizde Osmanlıların Süveyş Tersanesi ve Güney Denizleri Politikasına İlişkin En Eski Belgeler”, a.e., sy. 6 (1997), s. 57-63; R. Schulze, “al-Suways”, EI2 (İng.), IX, 912-913.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 38. cildinde, 186-187 numaralı sayfalarda yer almıştır.