TEVLÎD

İstişhâd asrından sonra ortaya çıkan kelimeler, yeni kelime türetimi ve mevcut kelimelere yeni anlam yükleme mânasında filoloji, başka bir şairin kelime, söz ve temasını farklı şekilde kullanma anlamında belâgat terimi.

Müellif:

Sözlükte “doğurmak” anlamındaki vilâd (vilâdet) kökünden türeyen tevlîd “doğurtmak, bir şeyden başka bir şey meydana getirmek” mânasına gelir. Arap edebiyatı ile Arap filolojisinde tevlîd yabancı unsurların Arap toplumuna girip onlarla birlikte yaşamasını, müvelled ise bu sınıftan kişileri ifade etmek için kullanılıyordu. Daha sonra tevlîd, istişhâd asrı Araplar’ı arasında yaygın olmayan yeni tabir ve kelimelerin Arapça’da yer almasını, müvelled yeni tabir ve kelimeleri belirtmeye başlamıştır. Tevlîd ve müvelledi bu anlamda kullanan ilk Arap dilcileri Ebû Amr b. Alâ (ö. 154/771) ve Yûnus b. Habîb’dir (ö. 182/798) (Hilmî Halîl, s. 157). I. (VII.) yüzyılın sonu ile II. (VIII.) yüzyılın başında müvelled ile eş anlamlı kullanılan diğer bir kelime muhdestir (a.g.e., s. 159). Müvelled, dahîl, muarreb, a‘cemî kelimeleriyle aynı ve daha dar anlamda Arapça’ya yabancı dilden giren kelimeleri de ifade ediyordu. Günümüz Arap filolojisinde bu sonuncu olgu “el-iktirâzu’l-lugavî” başlığı altında ele alınmaktadır (a.g.e., s. 73). Tevlîd ve müvelled zaman zaman her çeşit dil yanlışını ifade eden “lahn” kavramıyla karıştırılmıştır. Meselâ Sa‘leb kelimede meydana gelen her türlü değişimi müvelled şeklinde nitelemiştir (Süyûtî, I, 310). Çağdaş dil bilimcilerden İbrâhim Enîs, Arap dili geleneğindeki bu değerlendirme ve delâlet biçimini, İslâm’la değişen kelimelerin diğerlerinden ayrı tutularak müvelled sayılmamasını eleştirmektedir (Hilmî Halîl, s. 175, 176). İslâmî terminolojide yerleşmiş kelimeler dışında kalan yeni kelimelerin bir tür bozulma diye görülmesi yaygın bir kabuldür. Muhammed b. Ahmed el-Ezherî ile İsmâil b. Hammâd el-Cevherî’nin eserlerinde olduğu gibi pek çok sözlükte müvelled kelimelere yer verilmemiş, eğer yer verilmişse bu kelimeler ya kusurlu sayılmış ya da önceki dönemde bulunmalarından dolayı alındıkları belirtilmiştir (Mevhûb b. Ahmed el-Cevâlîkī, s. 14). Bu çerçeveye giren bir kelime Arapça’nın kalıplarına uyum sağlamışsa Arapça kabul edilmiştir (Bakalla, s. 73). Süyûtî bu doğrultuda müvelled kelimelerin sözlük ve gramer alanında delil olarak kullanılamayacağını söylemiştir (el-Müzhir, I, 304). Müvelled kelimeler konusundaki bu olumsuz yaklaşım Fîrûzâbâdî ile aşılmıştır. Fîrûzâbâdî, el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ’te bu tür kelimelere ve bilimsel terimlere, özellikle fıkıh ve aruz terimlerine geniş biçimde yer vermiştir (Hilmî Halîl, s. 178). Yaklaşık 150’lere (767) kadarki devreyi kapsayan ihticâc devrinden sonra yaşamış müvelled/muhdes ediplerin şiirleri söz konusu döneme ait kelimeler gibi sözlük ve gramerde referans değeri taşımaz (bk. MÜVELLEDÛN).

Arap dil bilimi çalışmalarında tevlîd bugün daha çok Batı dil bilimi çalışmalarındaki “neolojizm” karşılığında kullanılmaktadır (Vardar, s. 223). Batı’da neolojizm olgusu yeni kelimeler türetme ve mevcut kelimelere yeni anlamlar yükleme biçiminde iki grupta değerlendirilmektedir (Darmesteter, s. 31-32). Arap filolojisinde lafız ve mâna iştikakı şeklinde ikiye ayrılan türetme yolları günümüzde pek çok Arap dilcisine göre bu tasnife uymakta, buna bağlı olarak Arapça’nın bütün gelişim yollarını karşılamak üzere “isrâü’l-luga” ve “tenmiyetü’l-luga” (dilin zenginleştirilmesi ve geliştirilmesi) gibi terkiplerle birlikte tevlîd terimi de kullanılmaktadır. Tevlîd daha özel bir türetmeyi ifade eden “et-tevlîd bi’t-terceme” ve belli ihtiyaçları karşılamaya yönelik olmadığı halde bazı yazarların veya konuşmacıların dilde yenilik yapma hevesiyle kelime uydurmalarını anlatan “et-tevlîdü’l-marazî” gibi tabirler içinde de kullanılmaktadır (Hilmî Halîl, s. 182, 651).

Belâgatta Tevlîd. Belâgatın bedî‘ dalında hem lafız hem mâna sanatlarıyla ilgili olan tevlîd, kelimenin “bir şeyden başka bir şey üretip meydana çıkarmak” anlamından doğup terim haline gelmiştir. Yaygın anlamıyla tevlîd, bir şairin başka şaire ait lafız veya mânayı alıp kendi şiirinde ayrı bir anlam ve temada kullanması, bir anlam ve tema halinde ortaya koymasıdır. Serika, intihal, tazmin, iktibas, nakil gibi türlerle de ilgisi bulunan tevlîdi “nakil” başlığı altında ele alan ve “şairin başkasına ait belli temadaki kelimeyi şiirinde farklı temaya naklederek kullanması” biçiminde ilk tanımlayan kişi Ebû Ali el-Hâtimî’dir (ö. 388/998). Ebû Hilâl el-Askerî konuyu ilk defa, “başkasının güzel bir konumdaki ifadesini latife yollu çirkin, çirkin bir sözünü güzel yoruma dönüştürerek sunmak” anlamında “telattuf” adıyla ele almıştır (Kitâbü’ṣ-Ṣınâʿateyn, s. 482). İbn Reşîḳ ise bunu “telattuf ve tevlîd” diye anarak “şairin başkasına ait bir mânadan yeni bir mâna üretmesi veya ona ziyadede bulunması” biçiminde tanımlamıştır (el-ʿUmde, I, 233). İbn Münkız, telattuf başlığıyla ele aldığı tevlîdi “başkasının sözüyle kendi sözünü birleştirerek onlardan üçüncü bir söz üretmek” şeklinde tarif etmiş (el-Bedîʿ, s. 284), ayrıca “başkasının anlamını farklı muhtevada kullanmak” diye tanımladığı “nakil” başlığı altında (a.g.e., s. 205-212) yine başkasının uzun, kısa, fasih ve fasih olmayan sözlerini uzunu kısaya ve aksine, fasihi fasihe, fasihi fasih olmayana ve aksine çevirmek şeklinde ayrı başlıklar altında kaydettiği nakil çeşitleri içinde de birçok örnek vermiştir (a.g.e., s. 183-193). İbn Ebü’l-İsba‘ tevlîdi lafız ve mânaya yönelik olarak iki kategoride incelemiş, Safiyyüddin el-Hillî, İbn Hicce, İbn Ma‘sûm ve Abdülganî en-Nablusî gibi müellifler de konuya bu bağlamda yaklaşmıştır. Hatîb el-Kazvînî tevlîdi hafî bir serika türü saymış, onun Telḫîṣü’l-Miftâḥ’ına şerh yazan belâgatçılar da kendisine uymuştur. Lafız tevlîdi bir tür serika ve intihal sayılarak eleştirilirken mâna tevlîdi güzel ve bedîî kabul edilmiştir.

Lafız ve mâna tevlîdine örnek olarak İslâm kahramanlarından Mus‘ab b. Zübeyr atının bir yanına “udde” (savaşa hazırlık) damgasını, muhalifi Haccâc’ın eline geçen atın diğer yanına Haccâc “li’l-firâr” (kaçmaya hazırlık) damgasını vurmuş, böylece övgü konumundaki söz yergi konumuna aktarılmıştır. Şiirden örnek bağlamında İmruülkays b. Hucr’ün ”وقد أغتدي والطير في وكناتها / بمنجردٍ قيد الأوابد هَيكَلِ“ (Bazan erkenden ava çıkarım, kuşlar henüz tüneklerindeyken, yaban hayvanlarının kemendi olan müheykel bir atla) beytine nazîre olarak yazılan ”لها منظر قيد النواظر لم يزل / يروح ويغدو في خفارته الحُبّ“ (O dilberin öyle bir cemali vardır ki âdeta gözleri kamaştıran kementtir. Aşkım o pürhayâ cemal içinde döner dolaşır) beyti verilebilir. İlk beyitte “kaydü’l-evâbid” (vahşilerin kemendi) ifadesi av teması bağlamındayken ikinci beyitte “kaydü’n-nevâzır” (bakan gözlerin kemendi) şeklinde nesîb/gazel temasına dönüştürülmüş ve son beyit bu iki ifadeye dayanılarak üretilmiştir. “Başkasının mâna ve temasını onun lafızlarını kullanmadan farklı mâna ve temaya aktarmak ve bu ikisinden üçüncü bir söz üretmek” biçiminde tanımlanan mâna tevlîdine örnek olarak Kutâmî’nin, “Aceleci olmayan muradına erer / Acele eden eceline gider” anlamındaki beytiyle bundan esinlenen Sâlim b. Vâbisa’nın, “Yapacağın işleri orta bir seyirle bitir / Nitekim ahlâk alıştırma döneminden sonra oluşur” beyti gösterilebilir. Burada ilk beytin muhtevası ikincinin ilk mısraında özetlenmiş, bu ikisinden son mısraın içeriği üretilmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

Ebû Hilâl el-Askerî, Kitâbü’ṣ-Ṣınâʿateyn (nşr. Müfîd M. Kumeyha), Beyrut 1404/1984, s. 482-485.

İbn Reşiḳ el-Kayrevânî, el-ʿUmde (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Kahire 1353/1934, I, 233-235.

Mevhûb b. Ahmed el-Cevâlîkī, el-Muʿarreb (nşr. Ahmed M. Şâkir), Kahire 1969, s. 14.

İbn Münkız, el-Bedîʿ fî naḳdi’ş-şiʿr (nşr. Ahmed Ahmed el-Bedevî – Hâmid Abdülmecîd), Kahire 1380/1960, s. 183-193, 205-212, 284-285.

İbn Ebü’l-İsba‘, Taḥrîrü’t-Taḥbîr (nşr. Hifnî M. Şeref), Kahire 1983, s. 494-498.

a.mlf., Bedîʿu’l-Ḳurʾân (nşr. Hifnî M. Şeref), Kahire 1377/1957, s. 207-211.

Safiyyüddin el-Hillî, Şerḥu’l-Kâfiyeti’l-bedîʿiyye (nşr. Nesîb Neşşâvî), Dımaşk 1403/1983, s. 215-218.

İbn Hicce, Ḫizânetü’l-edeb (nşr. Selâheddin el-Hevvârî), Sayda 1426/2006, II, 261-263.

, I, 304, 310.

, I, 21.

İbn Ma‘sûm, Envârü’r-rebîʿ fî envâʿi’l-bedîʿ (nşr. Şâkir Hâdî Şükr), Necef 1388/1968, V, 323 vd.

A. Darmesteter, La vie des mots, Paris 1932, s. 31-32.

Hilmî Halîl, el-Müvelled fi’l-ʿArabiyye, Kahire 1954, tür.yer.

M. H. Bakalla, Arabic Culture Through its Language and Literature, London-Boston 1984, s. 73.

M. Hamâse Abdüllatîf, Luġatü’ş-şiʿr: Dirâse fi’ż-żarûreti’ş-şiʿriyye, Kahire 1416/1996, s. 38-39.

İbrâhim b. Murâd, “Tevlîdü’l-muṣṭalaḥi’l-ʿilmiyyi’l-ʿArabiyyi’l-ḥadîs̱ el-ḳażâyâ ve’l-işkâliyyât”, el-Luġatü’l-ʿArabiyye ve teḥaddiyyâtü’l-ḳarni’l-ḥâdî ve’l-ʿişrîn, Tunus 1996, s. 35-58.

Ahmed Matlûb, Muʿcemü’l-muṣṭalaḥâti’l-belâġıyye ve teṭavvürühâ, Beyrut 1996, s. 440-442.

Berke Vardar, Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2002, s. 223.

Soner Gündüzöz, Arapça’da Kelime Türetimi: Kavramlar-Kuramlar-Kurumlar, Samsun 2005, tür.yer.

a.mlf., “Arapça’nın Potansiyeli: Arapça’da Kelime Türetim Yollarına İlişkin Bir İnceleme”, Marife, IV/2, Konya 2004, s. 177-196.

Selâhaddin ez-Za‘belâvî, “el-İştiḳāḳ”, et-Türâs̱ü’l-ʿArabî, III/9, Dımaşk 1982, s. 37-61.

Mehmet Yavuz, “Yabancı Kelimenin Arapçada Kullanılışı veya Tanınmasındaki Ölçüler”, Nüsha, I/2, Ankara 2001, s. 71-79.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2012 yılında İstanbul’da basılan 41. cildinde, 37-38 numaralı sayfalarda yer almıştır.