CEVRÎ KALFA MEKTEBİ

İstanbul’da XIX. yüzyıl başlarında benzerlerinden farklı bir üslûpta inşa edilen sıbyan mektebi.

Müellif:

Sultanahmet Meydanı’nda Divanyolu caddesinin başında Fîruz Ağa Camii’nin karşısında bulunmaktadır. Keçecizâde İzzet Molla tarafından yazılan manzum kitâbesinden, 1235’te (1819-20) Sultan II. Mahmud tarafından saray hareminden Cevrî Usta (veya Kalfa) adlı kadının ruhu için yaptırılmış olduğu öğrenilmektedir.

Cevrî Kalfa Osmanlı tarihinde önemli yeri olan bir saray kadınıdır. 1223 (1808) yazında Şehzade Mahmud, kendisini öldürmeye gelenlerin elinden birkaç taraftarının gayretiyle kaçırılırken Cevrî Kalfa da merdivenden çıkmaya çalışan cellâtların gözlerine kül serpmek suretiyle şehzadenin kurtulmasına yardımcı olmuştur. II. Mahmud padişah olduktan sonra kendisine yardımcı olan bu kadına çok saygı göstermiş ve onu hazinedarbaşı yapmıştır. Şükranının bir ifadesi olarak da bu sıbyan mektebini inşa ettirmiştir. Ayrıca onun için Büyük Çamlıca’da bir köşk yaptırmış ve buradaki kaynaklardan çıkan su Cevrî Kalfa suyu adıyla Üsküdar’da bir çeşmeye indirilmiştir.

İstanbul’un sıbyan mektepleri arasında hacim bakımından en büyüğü olan Cevrî Kalfa Mektebi, mimarisi, plan düzeni ve bilhassa cephesi bakımından Batı’dan gelen sanat akımlarının izlerini taşıyan kendi türü içinde değişik bir eserdir. Sıbyan mektebi olarak bir süre kullanıldıktan sonra, Maarif Nezâreti’nin sadârete yazdığı 3 Rebîülâhir 1275 (10 Kasım 1858) tarihli tezkireden öğrenildiğine göre burada bir kız sanat mektebi şeklinde kız rüşdiyesi açılmıştır. Cumhuriyet’ten sonra 1929-1930 yıllarında kısa süre Devlet Basımevi’nin matbaacılık okulu olmuş, 1932’de Adliye Sarayı yangınının arkasından bazı mahkeme daireleri bir müddet için buraya yerleşmiş, bir süre Başbakanlık Arşivi’nin deposu olmuş, 1945-1946 ders yılında elli dokuzuncu ilkokul olarak tekrar mektep haline getirildiği gibi 1955-1956 ders yılında adı yeniden Cevrî Kalfa Okulu olmuştur. 1970’li yıllara kadar böylece kullanılmış, 1980’li yıllarda bir süre boş durmuş, 1985’ten sonra Türk Edebiyatı Vakfı’na tahsis edilmiştir. Halen üst katını vakfın kullandığı binanın alt katındaki odalarda turistik eşya satış yeri bulunmaktadır.

1923-1928 yılları arasında düzenlendiği tahmin edilen, İstanbul’daki sıbyan mekteplerinin adlarını veren bir listede Cevrî Kalfa Mektebi elli birinci sırada yer almış ve yanına, “Elyevm Muallimler Birliği’dir” kaydı konulmuştur. İstanbul Ansiklopedisi’nin buranın Muallimler Birliği merkezi oluşunu 1932’den sonra göstermesi herhalde yanlıştır.

Cevrî Kalfa Mektebi, 28 Mayıs 1927 tarih ve 1057 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Dahilinde Bulunan Bilcümle Mebânî-i Resmiyye ve Milliyye Üzerindeki Tuğra ve Methiyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun”un zararını görmüş ve halen bu izleri taşıyan bir eski eser olarak da tarihe geçmiştir. Kanunun yayımlanmasından sonra birçok daire âmirinin binalardaki kitâbeleri kazıttıkları, söktürdükleri veya kırdırdıkları bilinmekle beraber Galatasaray Lisesi kitâbesinde olduğu gibi bazı âmirlerin de bu işe ön ayak olmaları meselenin en acı tarafıdır. Bu “katliam” sırasında Cevrî Kalfa Mektebi’nin idarecileri de binanın cephesindeki uzun mermer kitâbenin yazılarını kazıtmaya girişmiştir. Nitekim Osman Nuri Ergin bu olayı, “Yeni Türk harflerinin kabulü günlerinde… kanunun neşrinin ertesi gününden itibaren… bir kısım memurlar ve maalesef bir hayli muallimler, idaresine memur oldukları binaların üzerlerindeki kitâbeleri kırdırmak, söktürüp attırmak ve kısmen de sıva ve badana ile kapatmak gibi taşkınlıklara başladılar ve bu hal yakın zamana kadar devam etti durdu… Bunlardan bir tanesini ve bir muallimin yaptığını bilhassa kayda mecburum ve inanmayanlar gözleri ile de görebilirler… Sultanahmet Parkı karşısındaki Taşmektep’in başmuallimi o günlerde hemen iskele kurdurarak, mektebi yapan Cevrî Kalfa’nın adını taşıyan kitâbeyi kazıtmaya başlamış, fakat yine hemen o gün müze müdürü muhterem Halil Ethem’in müdahalesi üzerine tahribat yarıda bırakılmıştır” satırlarıyla kaydeder (Muallim M. Cevdet’in Hayatı, Eserleri ve Kütüphanesi, s. 254). Gerçekten de bugün mermer kitâbenin kabartma olarak işlenmiş yazılarından sağdaki bölümün baştan itibaren bir kısmının tamamen kazınmış olduğu görülmektedir. İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi’nde, bu müdahalenin hattat Necmettin Okyay tarafından yapıldığı bildirilir.

Cevrî Kalfa Mektebi, Sultan II. Mahmud döneminde (1808-1839) Türk mimarisinde hâkim olan ve Fransız Napolyon İmparatorluğu devri sanatından ilham alınan empire üslûbunun bir eseridir. Bu suretle de sıbyan mektepleri mimarisinde bir yeniliğe işaret eder. Bu yenilik cephe mimarisinde, dış görünüşte olduğu kadar iç düzenlemede de belirlidir. Sıbyan mektepleri genellikle iki katlı ve sadece üst katta tek dershane odasından ibaretken burada geniş cepheli ve on odalı bir bina (İstanbul Ansiklopedisi’ne göre [VII, 3524] 487 m2’lik bir alan) meydana getirilmiştir. Zaten Cumhuriyet döneminde ilkokul olarak kullanılması da bundan dolayı mümkün olmuştur.

Tamamen mermer kaplanmış olan cephenin ortasında eski sıbyan mektepleri geleneğine uygun olarak bir çeşme yapılmıştır. Tarih manzumesinin son mısraında, “Merhûme Usta’nın iç rûhiyçün âb-ı zemzem” (1235/1819-20) denildiğine göre bu hayır vakfı yapıldığında Cevrî Kalfa artık hayatta değildi. Bu yüzden bazı yerlerde 1824 olarak gösterilen ölüm tarihi yanlış olmalıdır (Gövsa, s. 86).

Cevrî Kalfa Mektebi’nin girişi soldadır. Ortada bulunan iki katlı kitlenin üst katı, beş mermer konsola oturan bir çıkma halindedir. Bu kısmın üstünü kurşun kaplı bir aynalı tonoz örter. Dışarıdan da belli olan bu tonozun tepesinde XIX. yüzyılda yapılanlara benzer bir alem vardır. Bu ana kitlenin sağında kademeler halinde yarım yuvarlak kemerli çeşme yer alır. Bunun da yanında üç kat halinde, aralarında yassı pilastırlarla ayrılmış pencerelere sahip ikinci bir kitle yükselir. Bu kısmın II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) eklendiği söylenmektedir. Ancak çıkmalı kısmı ile dış mimarisi bakımından tam benzerlik gösterdiğinden ilâve olup olmadığını anlamak zordur.

Sıbyan mekteplerinin bir çeşme ve sebilhâne ile birlikte tek yapıda birleştirilmesi yolunda çok eskiden beri sürüp gelen gelenek, üslûp bakımından farklılığına rağmen burada da uygulanmıştır. Ayrıca çeşmenin her iki yanındaki blokların zemin katları da sebilhâne olarak tasarlanmıştır. Böylece dörderden sekiz pencere sebilhâne penceresi olup bunların dökme demirden Batı üslûbunda şebekeleri vardır. Şebekelerin altlarında su tası verme gözlerinin oluşu, bunların sebilhâneye ait olduklarında şüphe bırakmaz. Bu şebekeler pencereleri vitrin haline getirmek için 1986’da sökülmüşken bir müdahale sonunda, binayı kullanan vakıf idarecilerinin de anlayışlı davranmaları sayesinde tekrar yerlerine takılmıştır. Son yıllarda caddenin taban seviyesinin çok yükseltilmesi neticesinde Cevrî Kalfa Mektebi’nin dış mimari nisbetleri bozulduğu gibi sebilin eteği ve hatta şebekelerinin alt kısımları yere gömülmüştür.

Cevrî Kalfa Mektebi, Osmanlı dönemi Türk sanatında bu tür yapıların gelişmesinin son safhasına örnek teşkil eder. Ayrıca İstanbul’un çok merkezî bir yerinde ve bir ana cadde kenarında bulunması bakımından şehri güzelleştiren tarihî eserlerin başlıcalarından biridir.


BİBLİYOGRAFYA

Osman Nuri [Ergin], Muallim M. Cevdet’in Hayatı, Eserleri ve Kütüphanesi, İstanbul 1937, s. 254.

a.mlf., , I, 457-459.

, I, 242-244.

, s. 86.

Semavi Eyice, Istanbul, Petit guide à travers les monuments byzantins et turcs, İstanbul 1955, s. 29, nr. 33.

Özgönül Aksoy, Osmanlı Devri İstanbul Sıbyan Mektepleri Üzerine Bir İnceleme, İstanbul 1968, s. 73, nr. 1.

Turgut Kut, “İstanbul Sıbyan Mektepleriyle İlgili Bir Vesika”, , II (1978), s. 59.

Hakkı Göktürk, “Cevri Kalfa İlkokulu”, , VII, 3524-3525.

İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi, İstanbul 1983, III, 1370-1374.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1993 yılında İstanbul’da basılan 7. cildinde, 461-462 numaralı sayfalarda yer almıştır.