İMLÂ

Bir muhaddisin rivayet ettiği hadisleri veya bir âlimin okutacağı metni talebeye yazdırması anlamında terim.

Müellif:

Sözlükte imlâ “uzatmak” anlamında kullanılır. Kelimenin “mühlet vermek, yazdırmak, dikte etmek” şeklindeki mânaları da “uzatmak”la ilgilidir. Buna göre bir kitabı imlâ etmek onu yazacak kişiye “uzun süre okumak” demektir (Şemseddin es-Sehâvî, II, 295). İmlâ kelimesinin aslının imlâl olduğu, imlâyı Benî Temîm’in, imlâli de Benî Esed’in kullandığı ifade edilmiştir (Şevkânî, I, 300). Kelimenin her iki şekli “yazdırmak” anlamında Kur’ân-ı Kerîm’de yer almaktadır (el-Bakara 2/282; el-Furkān 25/5). Terim olarak imlâ, “bir kimsenin etrafındakilere ezberinden veya kitaptan bir şey yazdırması” mânasında kullanılmakta, yazılan esere de imlâ veya çoğul şekliyle emâlî denilmektedir. Talebeye yazdıran hocaya mümlî, onun söylediklerini yazan öğrenciye müstemlî veya nâdiren kâtib adı verilmektedir. İmlâ ile ilgili olarak kullanılan istimlâ da, imlâ meclisinde hocanın yazdırdığı hadisleri yazmak veya hocanın yazdırdığı hadisleri uzaktakilere nakletmek anlamını ifade eder. Yazan kimselerin kalabalık olması halinde hocanın söylediklerini uzaktakilere yüksek sesle nakledenlere ise müstemlî veya mübelliğ denilmiştir.

İmlâ usûl-i fıkıhta, tefsirde, Arap dili ve edebiyatında da uygulanan bir yöntemdir. Ebû Hanîfe, İmam Şâfiî ve Şemsüleimme es-Serahsî gibi fakihler, Sa‘leb, İbnü’l-Enbârî, İbn Düreyd, Ebü’l-Kāsım ez-Zeccâcî, Ebû Ali el-Kālî ve İbnü’ş-Şecerî gibi dilciler bunu uygulamışlardır. Ancak imlâ, özellikle hadis ilminde başvurulan bir metot olup belli başlı sekiz hadis öğretim şeklinin en üstünü sayılan “semâ” içerisinde sayılmış ve “tahdîs”ten üstün tutulmuştur (Kādî İyâz, s. 69). Çünkü imlâda hoca yazdıracağı şeyi dikkatli bir şekilde yazdırdığı, talebe de aynı şekilde söylenenleri yazmakla meşgul olduğu için yanılma ihtimali daha az, gerektiğinde açıklama yapılabildiği ve soru sorulabildiği için hadisi anlama ve aslına uygun şekilde tesbit etme imkânı daha fazladır. İkindi namazından sonra oturup akşama kadar hayırlı bir şey imlâ eden kimsenin Hz. İsmâil’in neslinden sekiz kişiyi âzat etmiş gibi sevap kazanacağına dair Resûl-i Ekrem’den nakledilen rivayet (, III, 262) imlâ meclislerinin düzenlenmesine vesile olmuş, hatta bazıları imlâyı bir âlimin en önemli görevi saymıştır (, II, 313).

Bizzat Hz. Peygamber imlâyı uygulamış, nâzil olan âyetleri vahiy kâtiplerine imlâ etmiş, komşu ülkelerin yöneticilerine gönderdiği mektupları, çeşitli işlerde görevlendirdiği kişilere yolladığı tâlimatnâmeleri, yaptığı antlaşma metinlerini, bazı kimselere verdiği imtiyaznâmeleri kâtiplerine yazdırmıştır. Ümmü Seleme’nin rivayetine göre bir defasında Resûl-i Ekrem bir parşömen istemiş, parşömenin her tarafı doluncaya kadar Hz. Ali’ye imlâ etmiştir (Sem‘ânî, s. 12). Hz. Peygamber’in Abdullah b. Amr b. Âs ve Enes b. Mâlik gibi sahâbîlere huzurunda hadis yazmaya izin vermesi de imlânın bir örneği sayılmaktadır. İmlâ yöntemini Hz. Ömer, Enes b. Mâlik, Berâ b. Âzib, Abdullah b. Amr, Mugīre b. Şu‘be gibi sahâbîler de uygulamakla beraber bu yöntemi hadis yazdırarak düzenli şekilde kullanan sahâbînin Vâsile b. Eska‘ olduğu anlaşılmakta (Hatîb el-Bağdâdî, II, 55), en yaygın biçimde ise muhaddis İbn Şihâb ez-Zührî tarafından uygulandığı tahmin edilmekte (M. Mustafa el-A‘zamî, II, 350), onun Halife Hişâm b. Abdülmelik’in çocuklarından birine 400 hadis imlâ ettiği belirtilmektedir (Kādî İyâz, s. 243-244). İmlâ usulü zamanla yaygınlaşmış, Züheyr b. Muâviye el-Cu‘fî ile Affân b. Müslim gibi sadece bu yolla hadis almayı âdet haline getirenler olmuş, Ebû Bekir b. Ebû Şeybe, imlâ metoduyla 20.000 hadis yazmayı hadisçi olmanın bir şartı kabul etmiştir (Sem‘ânî, s. 11; M. Mustafa el-A‘zamî, II, 354).

Muhaddislerin imlâ meclislerinin büyük ilgi gördüğü, bazı meclislere binlerce kişinin katıldığı nakledilmiştir (Hatîb el-Bağdâdî, II, 53, 138; Sem‘ânî, s. 17-18, 96-97, 112). Bu yoğun ilgi dolayısıyla imlâ meclislerinde yer problemi ortaya çıkınca uyulması zorunlu görülen bazı düzenlemelere gidilmiş, talebenin imlâ meclisinde oturuş şekli, müstemlînin hadisi yazmaya başlamadan önce hazırlaması gereken malzeme ve yazarken uyması lüzumlu görülen kurallar belirlenmiştir (Hatiboğlu, s. 13-19, 29-36). Ancak bu meclislere gösterilen ilgi zamanla azalmış, İbnü’s-Salâh’tan sonra uzun süre imlâ meclisi akdedilmemiş, Zeynüddin el-Irâkī 795 (1393) yılında geleneği yeniden başlatmış ve ölümüne kadar 416 imlâ meclisi düzenlemiştir. Aynı usul oğlu İbnü’l-Irâkī ile İbn Hacer el-Askalânî, Kāsım b. Kutluboğa, Şemseddin es-Sehâvî ve Süyûtî tarafından sürdürülmüş, daha sonra ise birkaç uygulama dışında tamamen ortadan kalkmıştır.

İmlâ meclisleri genellikle haftada bir gün olmak üzere cuma mescidinde veya bir meydanda yahut medrese ve dârülhadislerde düzenlenir, cuma namazının ardından ya da salı günü öğleden önce veya ikindiden sonra yapılması tercih edilirdi. Hadis imlâ edecek âlim imlâ vaktinden önce yazdıracağı hadisleri tesbit eder ve gerekli görürse bunları bir yere yazardı. “Tahrîcü’l-hadîs” denilen bu işi güvendiği bir talebesi de hocanın kitaplarından yapabilirdi. İmlâ meclisine katılanlar kalabalık olursa hoca ihtiyaca göre bir veya birkaç müstemlî görevlendirirdi. Hadis tarihinde ilk müstemlî tutan âlimin Şu‘be b. Haccâc olduğu, Keccî’nin 40.000’i aşkın kişinin katıldığı imlâ meclisinde yedi müstemlînin bulunduğu kaydedilmektedir. İmlâ meclisine katılan öğrenciler kâğıtlarının baş tarafına imlâ eden hocanın adını, imlâ yerini ve zamanını yazarlardı. Meclise katılanlar kalabalıksa hoca ve müstemlî yüksekçe bir yere oturur, hocanın veya talebelerden birinin okuyacağı Kur’an ile meclis başlardı. Ardından müstemlî hocayı dinleyicilere tanıtır ve neyi rivayet edeceğini sorardı. Bunun üzerine hoca, ezberinden veya çoğunlukla yazılı bir metinden imlâ edeceği hadisleri senedleriyle birlikte okumaya başlar, gerek gördükçe hadisler ve senedleri hakkında bilgi verir, sonunda ele alınan konularla ilgili hikâye ve şiirlerle meclisi bitirirdi. Daha sonra hocanın metniyle öğrencilerin yazdıkları karşılaştırılır, varsa yapılan hatalar düzeltilirdi. İmlâ yoluyla alınan hadisler “emlâ aleyye”, “haddesenâ (haddesenî) imlâen” gibi sîgalarla rivayet edilmiştir.

Bu meclislerde yazılan hadislerin ve diğer bilgilerin derlenmesiyle birçok eser meydana getirilmiş, bunlar genellikle “imlâ”, “emâlî”, “meclis”, “mücâlesât” veya Şâfiî âlimlerinin kullandığı şekliyle “ta‘lîk” olarak anılmıştır. Arap dili ve edebiyatında Sa‘leb ile Ebü’l-Kāsım ez-Zeccâcî’nin eserleri, Şerîf el-Murtazâ’nın lugat, tefsir ve hadise dair konuları içine alan Ġurerü’l-fevâʾid ve dürerü’l-ḳalâʾid’i, fıkıh alanında Ebü’l-Ferec Abdurrahman b. Ahmed es-Serahsî ve Ebû Yûsuf’un emâlîleri bunlardan bazılarıdır. Hadis alanında ise Ebû Ca‘fer Muhammed el-Buhterî, Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir, İbn Hacer el-Askalânî gibi muhaddislerin emâlîleri bulunmaktadır (Kettânî, s. 343-356; Efil, s. 85-126). İmlâ meclisleri ve bu meclislerde uyulacak kurallarla ilgili olarak Abdülkerîm b. Muhammed es-Sem‘ânî Edebü’l-imlâʾ ve’l-istimlâʾ adlı bir eser yazmış, Yüksel Efil Hadis İmlâ Meclisleri ismiyle bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (1991, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü).


BİBLİYOGRAFYA

, V, 352.

, II, 162, 199; III, 262.

Müslim, “Ṭahâret”, 18.

Ebû Dâvûd, “Vitir”, 25.

Hatîb el-Bağdâdî, el-Câmiʿ li-aḫlâḳı’r-râvî ve âdâbi’s-sâmiʿ (nşr. Mahmûd et-Tahhân), Riyad 1403/1983, II, 17, 53 vd., 55, 138.

Kādî İyâz, el-İlmâʿ (nşr. Seyyid Ahmed Sakr), Kahire 1398/1978, s. 69, 243-244.

Sem‘ânî, Edebü’l-imlâʾ ve’l-istimlâʾ (nşr. M. Weisweiler), Leiden 1952, s. 10, 11, 12, 17-18, 23-24, 96-97, 112.

, s. 131, 218.

Zeynüddin el-Irâkī, el-Elfiyye (nşr. Muhammed b. Hüseyin el-Irâkī el-Hüseynî), Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), II, 212 vd.

a.mlf., et-Taḳyîd ve’l-îżâḥ (nşr. Abdullah M. Osman), Beyrut 1401/1981, s. 246-250.

, X, 105.

Şemseddin es-Sehâvî, Fetḥu’l-muġīs̱ (nşr. Abdullah M. Osman), Kahire 1388/1969, II, 17, 49, 294, 295.

Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Kahire 1379/1959, II, 8, 16, 132.

a.mlf., el-Müzhir fî ʿulûmi’l-luġa ve envâʿihâ (nşr. M. Ahmed Câdelmevlâ v.dğr.), Kahire, ts. (Dâru ihyâi’l-kütübi’l-Arabiyye), I, 94; II, 313.

, I, 300.

Mübârekfûrî, Tuḥfetü’l-aḥveẕî (nşr. Abdurrahman M. Osman), Kahire 1386/1967, I, 100-104.

Muhammed Tayyib Okiç, Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde Tetkikler, İstanbul 1959, s. 94, 102.

Şâkir Mahmûd Abdülmün‘im, İbn Ḥacer el-ʿAsḳalânî, Bağdad 1978, I, 212-227.

M. Mustafa el-A‘zamî, Dirâsât fi’l-ḥadîs̱i’n-nebevî, Beyrut 1400/1980, I, 206, 210; II, 350, 354, 359-364.

M. Acâc el-Hatîb, el-Muḫtaṣarü’l-vecîz fî ʿulûmi’l-ḥadîs̱, Beyrut 1407/1987, s. 229-233.

a.mlf., “Mecâlisü’l-ḥadîs̱ ve âdâbü rivâyetih”, Eḍvâʾü’ş-şerîʿa, sy. 4, Riyad 1393, s. 172-184.

, s. 339-356.

İbrahim Hatiboğlu, Hadis Usûlü Kaynaklarına Göre Hadis Öğrenim ve Öğretim Âdâbı (yüksek lisans tezi, 1991), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 13-19, 29-36.

Yüksel Efil, Hadis İmlâ Meclisleri (yüksek lisans tezi, 1991), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 14-20, 85-126.

Max Weisweiler, “Das Amt des Mustemli in der Arabischen Wissenschaft”, , IV (1951), s. 27-57.

G. H. Juynboll, “Mustamlī”, , VII, 725-726.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2000 yılında İstanbul’da basılan 22. cildinde, 225-226 numaralı sayfalarda yer almıştır.