KĀDİRİYYE

Abdülkādir-i Geylânî’ye (ö. 561/1165-66) nisbet edilen İslâm dünyasının ilk ve en yaygın tarikatı.

Müellif:

Kādiriyye’nin kuruluş tarihini Abdülkādir-i Geylânî’nin yaşadığı döneme kadar götürmek mümkündür. Tasavvuf tarihinin Abdülkādir-i Geylânî’den önceki döneminde bir şeyhin görüşlerini ve mânevî otoritesini kabul edip onun etrafında toplanan sûfî cemaatleri oluşmuş, sûfîlerin şeyhlerle ve birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen kurallar belirlenmiş, ikametlerine mahsus ribât ve hankahlar yapılmışsa da bütün bunlar şeyhin yaşadığı dönem ve bölgeyle sınırlı kalmış, süreklilik, yaygınlık ve kurumsal bir nitelik kazanmamıştır. Tasavvuf tarihi kaynaklarında bu devirde oluşan sûfî grupları Kassâriyye, Cüneydiyye, Bâyezîdiyye, Hakîmiyye, Hereviyye gibi adlarla anılmaktadır. Sürekli, yaygın ve kurumsal niteliğe sahip, tarikat olma özelliği kazanmış ilk tasavvufî oluşumlar XII. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bunlardan Ahmed Yesevî’ye nisbet edilen Yeseviyye daha çok Orta Asya’da ve Türkler arasında, Ahmed er-Rifâî’ye nisbet edilen Rifâiyye Ortadoğu’da ve Araplar arasında, Abdülkādir-i Geylânî’ye nisbet edilen Kādiriyye ise Irak başta olmak üzere İslâm dünyasının hemen her tarafında yayılmıştır.

470’te (1077) Hazar denizinin güneybatısındaki Gîlân’da (Geylân) dünyaya gelen, dinî ilimleri Abbâsî hilâfet merkezi Bağdat’ta tahsil ettikten sonra Ebü’l-Hayr Muhammed b. Müslim ed-Debbâs vasıtasıyla tasavvufa yönelen Abdülkādir-i Geylânî, hocası Hanbelî fakihi Ebû Sa‘d Mübârek el-Muharrimî’nin kendisine tahsis ettiği medresede 521 (1127) yılında ders okutup talebe yetiştirmeye başladı, bir yandan da ribâtında vaaz ve irşadla meşgul oldu. Cuma günü ve ribâtında bulunduğu zamanların dışında bütün vaktini medresesinde geçirdiği, kendisine sorulan konular hakkında muhatabın zihninde tereddüde yer bırakmayacak şekilde fetvalar verdiği kaydedilmektedir. Müderris ve vâiz olması geniş bir çevrede tanınmasında ve görüşlerinin kabul görüp yayılmasında etkili olmuştur. Oğlu Abdürrezzâk, babasıyla birlikte hacca gittiğinde Arafat’ta Ebû Medyen el-Mağribî, Ebû Amr Osman b. Merzûk gibi tanınmış şeyhlerle diğer bazı sûfîlerin babasının elinden hırka giydiğini anlatır. Bu sûfîler daha sonra Abdülkādir-i Geylânî’nin halifeleri olarak faaliyet göstermişlerdir. Bu olay, Kādirîliğin daha Abdülkādir-i Geylânî’nin sağlığında oluşma sürecine girdiğini göstermesi bakımından önemlidir.

Kādiriyye en yaygın tarikat olmasını, diğer sebeplerin yanı sıra çok sayıda çocuğu olan Abdülkādir-i Geylânî’nin çocuklarının babalarının ilmine ve mânevî mirasına sahip çıkarak onun yolunu devam ettirmelerine borçludur. Bunlardan Seyfeddin Abdülvehhâb babasından fıkıh okumuş, sağlığında onun yerine medresede ders okutmuş, vefatından sonra da tedris görevini üstlenmiştir. Halife Nâsır-Lidînillâh tarafından Dîvân-ı Mezâlim başkanlığına tayin edilen Abdülvehhâb için Remle’de bir ribât inşa ettirmiştir. Abdülkādir’in diğer oğlu Tâceddin Abdürrezzâk’tan olan torunu Ebû Sâlih Nasr zamanının en tanınmış âlimi olup Halife Müstansır-Billâh döneminde kādılkudâtlık makamına getirilmiş, onun oğlu Ebû Nasr da aynı göreve tayin edilmiştir. Bağdat’ın Moğollar tarafından işgali sırasında bu görevde bulunan Ebû Nasr aynı yıl ölmüş, medrese ve ribât yıkılmış, bu olaydan sonra Geylânî torunları İslâm dünyasının çeşitli bölgelerine giderek hem köklü ve geniş aileler oluşturmuşlar hem de Kādiriyye’nin yayılmasını sağlamışlardır. Abdülkādir-i Geylânî’nin Moğol işgali sırasında yıkılan medrese ve tekkesi Kanûnî Sultan Süleyman tarafından 941’de (1534) Mimar Sinan’a yeniden yaptırılmış, Bağdat’a nakîbüleşraf olarak Abdülkādir-i Geylânî soyundan bir zat tayin edilmiştir.

Behcetü’l-esrâr ve Ḳalâʾidü’l-cevâhir gibi Kādirî kaynaklarında soyunun baba tarafından Hz. Hasan, anne tarafından Hz. Hüseyin’e ulaştığı kaydedilen Abdülkādir-i Geylânî’nin diğer bazı çocukları babalarının vefatından sonra çeşitli bölgelere giderek tarikatı yaymışlardır. Mûsâ adlı oğlu Şam’a, oradan Mısır’a gitmiş, tekrar Şam’a dönüp orada vefat etmiştir. Suriye bölgesinde yaşayan Kādirî şeriflerinin soyu Mûsâ’ya ulaşır. Mısır’a göç edip orada ölen Îsâ Mısır Kādirî şeriflerinin, Sincar’a yerleşen Abdülazîz Bağdat Kādirî şeriflerinin, Vâsıt’ta ölen İbrâhim Fas, Merakeş, Tıtvân, Vehrân, Tanca, Rabat gibi Mağrib şehirlerindeki Kādirî şeriflerinin atasıdır. Tarikatın birçok şubesinin silsilesi Abdülkādir’in Abdürrezzâk, Abdülcebbâr ve Abdülazîz adlı oğullarına ulaşır. Abdülkādir-i Geylânî’nin tarikatın yayılmasında etkili olan torunlarından bazıları ve faaliyet gösterdikleri yerler şunlardır: Alâeddin Ali (ö. 793/1391, Kahire), Muhammed b. Alâeddin (ö. IX./XV. yüzyıl, Hama), Muhyiddin Abdülkādir (ö. 933/1527, Hama, Halep, Şam), Abdullah b. Muhyiddin (Mısır), Abdürrezzâk b. Muhammed (ö. 901/1495, Trablus).

Tarikatın yayılmasında İslâm âleminin çeşitli bölgelerine mensup müridlerinin de büyük katkıları olmuştur. Bunlardan Yemenli olan Ebû Muhammed Abdullah b. Ali el-Esedî’nin Anadolu’ya gidip bir zâviye açtığı, uzun süre orada kaldıktan sonra Yemen’e döndüğü kaydedilmekteyse de Anadolu’daki faaliyetleri hakkında bilgi bulunmamaktadır. Ebü’l-Hasan Ali el-Haddâd ve Ebû İshak İbrâhim el-Adenî tarikatı Yemen’de temsil etmişlerdir. Ebû Abdullah Muhammed el-Batâihî, Takıyyüddin Muhammed el-Yûnînî, Ebü’l-Ferec Abdurrahman (İbnü’l-Eskâf), Ebû Abdülmelik Zeyyâl Suriye şehirlerinde faaliyet göstermişlerdir. Kādiriyye Mısır’da Abdülkādir’in Ebû Abdullah Muhammed es-Sa‘dî, Ebû Amr Osman b. Merzûk, Ebû Abdullah Muhammed el-Kizânî adlı müridleri tarafından yayılmıştır. Mekke’de hac sırasında Abdülkādir-i Geylânî’den hırka giyen Ebû Medyen’in Kuzey Afrika’da Kādirîliği yaydığı söyleniyorsa da onun giydiği hırka Şattanûfî’nin de kaydettiği gibi tarikat hırkası değil teberrük hırkası olduğundan (Behcetü’l-esrâr, s. 153) bu bilgi doğru değildir. Ebû Abdullah es-Sarîfînî, Ebû Muhammed el-Cenâizî, Ebû Bekir et-Temîmî, Ebû Ahmed Yahyâ, Ebû Mansûr el-Bağdâdî, Ebü’l-İz el-Mağribî’nin de Irak bölgesinde faaliyet gösterdikleri kaydedilmektedir.

Abdülkādir-i Geylânî’nin oğlu İbrâhim’den olan torunu Ahmed b. Muhammed Moğol istilâsının ardından Hicaz’a gitti, daha sonra Endülüs’e hicret etti. Vâdîâş’a (Guadix) yerleşerek (671/1272) Kādiriyye’yi bölgede yaydı. Gırnata’ya (Granada) yerleşen Ahmed’in torunları şehrin hıristiyanların eline geçmesi üzerine 897’de (1492) Kuzey Afrika’ya döndüler. Kādiriyye, Kuzey Afrika’da XV. yüzyılın başlarında Sîdî Ali el-Küntî tarafından yayıldı, Ahmed el-Bekkâ’nın faaliyetleri sonucu Batı Sahrâ’ya kadar nüfuz etti. Tarikat Moritanya, Senegal, Nijerya ve Batı Sahrâ’ya XV. yüzyılda Abdullah el-Kebîr adlı bir Kādirî şeyhi tarafından götürüldü.

Abdülkādir-i Geylânî’nin torunlarından olduğu kaydedilen Seyyid Seyfeddin’in, kendisine rüyasında Hindistan’a gidip halkı İslâm’a davet etmesinin bildirilmesi üzerine 824’te (1421) Sind’e göç edip on yıl süren bir çaba sonunda 700’den fazla aileyi ihtida ettirdiği rivayet edilir. Hindistan’da ilk Kādirî dergâhı, XV. yüzyılın ikinci yarısında Abdülkādir-i Geylânî’nin Abdülvehhâb adlı oğlunun torunlarından Muhammed Gavs tarafından Mültan yakınlarındaki Uç’ta açılmıştır. Muhammed Gavs’ın ölümünden (923/1517) sonra yerine, Hindistan Kādirîleri’nce Abdülkādir-i Geylânî’ye nisbetle Abdülkādir-i Sânî diye anılan oğlu geçmiş, onun faaliyetleri neticesinde birçok Hintli müslüman olmuş, böylelikle tarikat Sind, Pencap ve Keşmir bölgelerinde yayılmıştır. Abdülkādir-i Geylânî’nin bir torunundan hırka giyen Ebü’l-Feth b. Kemâleddin el-Mekkî adlı bir Kādirî şeyhini Delhi’ye davet eden Sultan İskender-i Lûdî bu davetiyle Kādiriyye’nin bölgeye yerleşmesine vesile olmuştur. Kādiriyye Bengal’e Pîr Şah Devle (ö. 942/1535 veya 980/1573) adlı bir Kādirî şeyhi tarafından götürülmüş, daha sonra bölgeye gelen ve Abdülkādir-i Geylânî’nin Abdürrezzâk adlı oğlunun torunlarından olan Şah Kumeys el-Kādirî tarafından yayılmıştır. Tarikatın Gucerât bölgesine Abdülkādir-i Geylânî’nin Abdülvehhâb adlı oğlunun soyundan Seyyid Cemal Patri (ö. 971/1564) tarafından götürüldüğü bilinmektedir. Hindistan Kādirîleri’nin önemli isimlerinden biri Şah Cihan’ın oğlu Dârâ Şükûh’tur. Lahor’u ziyarete gelen Mısırlı Kādirî şeyhi Miyânmîr’e intisap ederek ölümünün ardından seyrüsülûkünü halifesi Molla Şah Bedahşî’nin yanında tamamlayan Dârâ Şükûh’un Sefînetü’l-evliyâʾ ve Sekînetü’l-evliyâʾ adlı eserleri Hindistan Kādirîliği hakkında önemli bilgiler ihtiva etmektedir.

Kādiriyye’yi Anadolu’ya XV. yüzyılda, Hacı Bayrâm-ı Velî’nin müridi iken onun emri üzerine Hama’ya gidip Abdülkādir-i Geylânî’nin soyundan Hüseyin el-Hamevî’den hilâfet alan Eşrefoğlu Rûmî getirmiştir. Kādiriyye’nin Eşrefiyye kolunun pîri olan Eşrefoğlu Rûmî’nin kurduğu tarikat geniş bir alana yayılmayıp İznik-Bursa çevresiyle sınırlı kalmıştır. Kādiriyye XVII. yüzyılda, tarikatın Rûmiyye kolunun pîri İsmâil Rûmî’nin faaliyetleri sonucu başta İstanbul olmak üzere Anadolu ve Balkanlar’da yaygınlık kazanmıştır. İsmâil Rûmî’nin İstanbul-Tophane’de kurduğu tekke diğer bölgelerde açılan Kādirî tekkelerinin merkezi olma fonksiyonunu da üstlenmiştir.

Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’da kurulduğu XIII. yüzyıldan beri yaygın olan Kādiriyye, Abdülkādir-i Geylânî soyundan gelen Berzencî ve Sâdât-ı Nehrî gibi Suriyeli ve Kuzey Iraklı şeyh aileleri tarafından temsil edilmiştir. Aynı bölgeden olup tarikatın Hâlisiyye kolunu kuran Ziyâeddin Abdurrahman Hâlis Tâlebânî’nin (ö. 1858) Sivas’a gönderdiği halifesi Mûr Ali Baba ve diğer halifeleri vasıtasıyla Hâlisiyye Anadolu ve İstanbul’da yayılmıştır.

Çok geniş bir coğrafyaya yayılan Kādiriyye’nin tarihi üzerine müstakil bir çalışma yapılmamıştır. Journal of the History of Sûfîsm: Tasavvuf Tarihi Araştırmaları Dergisi’nin Kādiriyye’ye ayırdığı ilk sayısında Thierry Zarcone, Martin van Bruinessen, Butrus Abu Manneh, Alexandre Popoviç, Nathalie Clayer, Jean Louis Triaud, Artur Buehler, Moshe Gammer, Ma Tong, Rahal Boubrik ve Mustafa Kara gibi araştırmacıların Geylânî ailesi ve tarikatını sırasıyla Hama-Suriye, Afganistan, Hindistan (Gucerât), Irak, Balkanlar, Arnavutluk, Batı Afrika, Kuzey Kafkasya, Orta Asya ve Doğu Türkistan, Pakistan, Endonezya ve Çin’deki yayılış sürecini ve güncel durumunu, bazı kollarındaki zikir uygulamalarını ve folklorik özelliklerini anlatan makaleler bulunmaktadır (bk. bibl.).

Silsile. Kādiriyye icâzetnâmelerinde tarikatın silsilesinin Hz. Ali’ye iki şekilde ulaştığı görülmektedir. Abdülkādir-i Geylânî ve Ebû Sa‘d Mübârek el-Muharrimî’den başlayıp Ma‘rûf-i Kerhî’ye kadar her iki silsiledeki isimler müşterektir. Ma‘rûf-i Kerhî’den geriye doğru silsile İmam Ali er-Rızâ ve diğer Ehl-i beyt imamlarıyla veya Dâvûd et-Tâî, Habîb el-Acemî, Hasan-ı Basrî yoluyla Hz. Ali’ye ulaşır. Bu silsilelerden ilkine “silsile-i zeheb”, ikincisine “silsile-i müzehheb” denir.

Kādiriyye silsilesi, Abdülkādir-i Geylânî’den sonra genellikle Cemâlü’l-Irâk diye tanınan oğlu Abdürrezzâk veya Abdülcebbâr ile devam eder. Tarikatın öğretisi Abdülkādir-i Geylânî’nin el-Ġunye li-ṭâlibî ṭarîḳı’l-ḥaḳ, Fütûḥu’l-ġayb ve el-Fetḥu’r-rabbânî adlı eserlerindeki görüşlere dayanmakta olup oğlu Abdürrezzâk’a yaptığı vasiyet sırasında söyledikleri bu eserlerdeki görüşlerin bir özeti olması bakımından önemlidir. Abdülkādir vasiyetinde oğluna dinin emir ve yasaklarına titizlikle uymasını, takvâ sahibi olmasını öğütledikten sonra tarikatının Kitap ve Sünnet üzere bina edildiğini; gönül huzuru, cömertlik, bol sadaka verme, her türlü zorluğa katlanma, ihvanın sıkıntılarına yardımcı olmanın tarikatın esasları olduğunu söyler. Daha sonra tasavvufun sekiz özelliği olduğunu belirterek bunları sehâ, rızâ, sabır, işaret, gurbet, yünlü giymek, seyahat ve fakr olarak sıralar ve bunların her birinin bir peygambere ait özellik olduğunu belirtir. Kādiriyye’nin beş temel kuralı vardır: Himmeti yüceltmek, haramdan sakınmak, hizmeti güzelleştirmek, azmi arttırmak ve nimete saygı göstermek. Himmetini yükseltenin derecesi yükselir. Haramlardan sakınanı Allah korur. Hizmeti güzelleştirenin keramet sahibi olması icap eder. Azmini arttıranın hidayeti sürekli olur. Nimete saygı gösteren ona şükreder, şükredenin de nimeti artar.

Kādiriyye tarikatında seyrüsülûk bütün esmâ tariklerinde olduğu gibi Allah’ın yedi isminin (esmâ-i seb‘a) zikredilmesiyle gerçekleştirilir. Lâ ilâhe illallah, Allah, hû, hay, vâhid, azîz, vedûd isimlerine usul esmâsı; hak, kahhâr, kayyûm, vehhâb, müheymin isimlerine fürû esmâsı denir. Usul isimlerinden her biri nefsin yedi mertebesinden (emmâre, levvâme, mülhime, mutmainne, râziye, marziyye, kâmile) birine karşılık olarak belli sayıda zikredilir. Nefsin her mertebesinin ismi (zikri), seyri, âlemi, mahalli, hâli, vâridi ve nuru vardır. Meselâ nefs-i emmâre mertebesindeki bir sâlikin zikri kelime-i tevhid, seyri ilallah, âlemi şehâdet, mahalli sadr, hâli meyil, vâridi şeriat, nuru mavi; nefsi levvâmedeki sâlikin zikri Allah, seyri ilallah, âlemi berzah, mahalli kalp, hâli mahabbet, vâridi tarikat, nuru sarıdır. Sâlik ancak bir mürşidin gözetiminde bir mertebedeki seyrini tamamlayıp onun izniyle diğer mertebeye geçebilir. İstidat ve kabiliyetine göre bütün mertebeleri aşıp nefs-i kâmile makamına ulaşabilir veya belli bir mertebeyi aşamayıp arada kalabilir.

Lâ ilâhe illallah, Allah, hû, hak, hay, kayyûm ve kahhâr isimlerine makāmât esmâsı adı verilir. Bu isimler de nefis mertebelerinin her birine karşılıktır. Sâlik hangi mertebede ise o mertebeye ait ismi iki rek‘at namaz kıldıktan sonra belli sayıda zikreder. Emmârenin ismi olan kelime-i tevhid 70.000, levvâmenin ismi Allah 60.000, mülhimenin ismi hû 50.000, mutmainnenin ismi hak 40.000, râziyenin ismi hay 30.000, marziyyenin ismi kayyûm 20.000, kâmilenin ismi kahhâr 10.000 adet zikredilir. Bazı Kādirî meşâyihi dervişlerine makāmât esmâsını usul esmâsı olarak verir ve usul esmâsının sayısınca zikrettirirler.

Tarikatın bazı kollarında şeyhlerin sâlikleri istidatlarına göre letâif-i seb‘a (kalp, ruh, sır, sırru’s-sır, hafî, ahfâ, nefs-i kül) zikriyle seyrüsülûk ettirdikleri de görülmektedir. Bu usulde sâlik ilk latife olan kalpten başlayarak 5000 defa ism-i celâli (Allah) zikreder. Bu latifenin kırmızı olan nuru zuhur edinceye kadar zikre devam eden sâlik diğer latifeler için de bu tertip üzere zikre devam ederek seyrüsülûkünü tamamlar.

Kādiriyye mensuplarının vakit namazların ardından her vakit için ayrı ayrı okudukları hizbü’l-ibtihâl, hizbü’s-Süryûniyye, fethu’l-beşâir, hizbü’l-fethiyye, hizbü’t-temcîd adlı hiziplerle günlük virdler Abdülkādir-i Geylânî tarafından tesbit edilmiştir. Bunların yanı sıra yine Abdülkādir-i Geylânî’nin tertip ettiği kibrîtü’l-ahmer, salâtü’l-kübrâ, hizbü’n-nasr ve diğer salavat ve hizipler de çeşitli vesilelerle okunur. Okunacak günlük evrâdın tertibi tarikatın muhtelif kolları arasında farklılıklar göstermektedir.

Kādiriyye tarikatında Halvetiyye’deki gibi halvet, Nakşibendiyye’deki gibi râbıta uygulaması vardır. Halvet uygulaması da günlük evrâdın tertibinde olduğu gibi tarikatın her kolunda farklıdır. Meselâ Eşrefiyye’de sâlik halvette iken teheccüd, istihâre, duhâ ve tesbih namazlarını kılar, Abdülkādir-i Geylânî’nin salât-ı kübrâsıyla Kur’ân-ı Kerîm’den 100 âyet okur, günlük zikrine devam eder. Diğer bazı kollarda ise usul esmâlarının (kelime-i tevhid [100.000 defa], Allah [7884 defa], hû [44.600 defa], hay [20.592 defa], vâhid [93.420 defa], azîz [74.640 defa], vedûd [100.100 defa]) yanında rahmân (100.000 defa), rahîm (100.000 defa) zikredilir. Sâlik günde 100 adım atar, her adımda 100 defa Hz. Peygamber’e salavat getirir. Akşam namazından sonra 100 defa habîr ismini zikreder.

Kurucusunun ölümünden Moğollar’ın Bağdat’ı işgal ettiği 1258 yılına kadar kuruluş dönemini tamamlayan ve daha bu dönemde kollara ayrılmaya başlayan Kādiriyye, bu olayın ardından aile mensuplarının şehri terkedip İslâm dünyasının çeşitli bölgelerine göç etmesiyle birlikte büyük bir gelişme göstermiş, buna paralel olarak birçok kola ayrılmıştır. Tarikatın kollara ayrılma süreci yüzyıllar boyunca devam etmiş, bugün de devam etmektedir. Kaynaklarda Kādiriyye’nin kolu olarak tanıtılan tarikatlar şunlardır: 1. Hikemiyye. Ebû Abdullah Muhammed b. Ebû Bekir el-Hikemî’ye (ö. 617/1221) nisbet edilir. Yemen’de yayılmıştır (, s. 50; a.mlf., İtḥâfü’l-aṣfiyâʾ, s. 188; Harîrîzâde, I, vr. 301a-303a). 2. Esediyye. Ebû Muhammed Afîfüddin Abdullah b. Ali el-Esedî’ye (ö. 620/1223) nisbet edilen ve Yemeniyye diye de anılan tarikatın Yemen ve Anadolu’da yayıldığı kaydedilmektedir (Harîrîzâde, I, vr. 72b-76a). 3. Beceliyye. Muhammed b. Hüseyin el-Becelî’ye (ö. 621/1224) nisbet edilir. Becelî, tarikat hırkasını Muhammed b. Ebû Bekir el-Hikemî’den giydiği için tarikatı Hikemiyye’nin bir kolu olarak değerlendirilmiştir. 4. Îseviyye. Abdülkādir-i Geylânî döneminde yaşayan Îsâ adlı bir zata nisbet edilir. Rivayete göre papaz olan bu kişi Abdülkādir-i Geylânî’nin halifesi olduğunu söyleyerek çevresinde epey mürid toplamıştı. Müridler daha sonra onun hıristiyan olduğunu anlamalarına rağmen kendisini bırakmamışlar, Îsâ da bu olay üzerine müslüman olmuş ve kendisine Şeyh Îsâ adı verilmiştir. 5. Fârızıyye. Abdülkādir-i Geylânî’nin Kahire’ye yerleşen torunlarından Muhammed el-Fârızî’ye nisbet edilen Fârızıyye bugün Mısır’da faal olan tarikatlardandır (Yûsuf M. Tâhâ Zeydân, s. 185-195). Tarikatın İbnü’l-Fârız’a (ö. 632/1235) nisbet edilmesi (Trimingham, s. 271) yanlıştır. 6. Ehdeliyye. Ebü’l-Hasan Ali b. Ömer el-Ehdel’e (ö. 650/1252) nisbet edilen tarikat Yemen’de yayılmıştır (, s. 29-31; a.mlf., İtḥâfü’l-aṣfiyâʾ, s. 172-173). 7. Gaysiyye. Ebü’l-Gays Saîd b. Süleyman b. Cemîl’e (ö. 651/1253) nisbet edilen bir Yemen tarikatıdır. Ebü’l-Gays’ın Ehdeliyye’nin pîri Ali b. Ömer el-Ehdel’e intisap ettiği ve Ehdeliyye’nin kolu olduğu kaydedilmektedir (, s. 85; a.mlf., İtḥâfü’l-aṣfiyâʾ, s. 242; Harîrîzâde, III, vr. 19b-23a). 8. Uceyliyye. Ebü’l-Abbas Ahmed b. Mûsâ b. Uceyl el-Yemenî’ye (ö. 690/1291) nisbet edilir. Yemen’de yayılmıştır (, s. 85; a.mlf., İtḥâfü’l-aṣfiyâʾ, s. 243; Harîrîzâde, II, vr. 270b-272a). 9. Nehâriyye. Ömer b. Mûsâ en-Nehârî’ye (ö. VII./XIII. yüzyıl) nisbet edilen bir Yemen tarikatıdır. 10. Zeylaiyye. Ebü’l-Abbas Safiyyüddin Ahmed b. Ömer ez-Zeylaî el-Ukaylî’ye (ö. 704/1305) nisbet edilen tarikat Yemen’de yayılmıştır (, s. 63; a.mlf., İtḥâfü’l-aṣfiyâʾ, s. 237). 11. Tavâşiyye. Nûreddin Ali b. Abdullah et-Tavâşî’ye (ö. 748/1348) nisbet edilir. Yemen’de yayılmıştır (a.mlf., ʿİḳd, s. 84). 12. Müşerriiyye. Muhammed b. Mûsâ b. Ali el-Müşerria (ö. 760/1359) nisbet edilen bir Yemen tarikatıdır (a.mlf., ʿİḳd, 83; a.mlf., İtḥâfü’l-aṣfiyâʾ, s. 237-238). 13. Yâfiiyye. Abdullah b. Es‘ad el-Yâfiî’ye (ö. 768/1367) nisbet edilir. Kādiriyye’nin önemli kollarından biridir. Başta Ravżü’r-reyâḥîn adlı menâkıbnâme olmak üzere birçok eseri olan Yâfiî’nin Sühreverdiyye, Rifâiyye, Medyeniyye ve Şâzeliyye tarikatlarından da icâzeti vardır. Tarikatının Hicaz ve Yemen’de yayıldığı kaydedilmektedir (Harîrîzâde, III, vr. 263b-265a; Hüseyin Vassâf, I, 133). 14. Cebertiyye. Şerefeddin İsmâil b. İbrâhim el-Cebertî’ye (ö. 806/1403) nisbet edilen tarikat Yemen’de yayılmıştır. Harîrîzâde, Cebertî’nin çeşitli tarikatlardan icâzeti olduğunu kaydeder (, s. 45; Tibyân, I, vr. 211a-212b). 15. Dâvûdiyye. Ebû Bekir b. Dâvûd’a (ö. 806/1403) nisbet edilen Suriye kökenli bir tarikattır (Trimingham, s. 271). 16. Urâbiyye. Ömer b. Muhammed el-Urâbî’ye (ö. 827/1424) nisbet edilen bir Yemen tarikatıdır (Harîrîzâde, III, vr. 56b). 17. Eşrefiyye. Eşrefoğlu Abdullah Rûmî’ye (ö. 874/1469-70) nisbet edilen tarikat Kādiriyye’nin Anadolu’da kurulan ilk koludur (bk. , XI, 478, 480-481). 18. Bekkâiyye. Zebîdî bu tarikatı 670 (1271) yılında vefat eden Ali el-Bekkâ’ya (İtḥâfü’l-aṣfiyâʾ, s. 178), Mehmet Ali Ayni, Trimingham ve Dernîka, Ahmed el-Bekkâ el-Küntî’ye (ö. 908/1503), Rinn ise Ömer el-Bekkâ’ya (ö. 960/1553) nisbet ederler. Bekkâiyye Sudan, Moritanya ve Senegal, Liberya, Nijer ve Nijerya’da faaliyet göstermiştir (Gürer, s. 368). 19. Cüneydiyye. Bahâeddin el-Cüneydî’ye (ö. 921/1515) nisbet edilir. Hindistan’da yayıldığı kaydedilmektedir (Trimingham, s. 271-272). 20. Gavsiyye. Seyyid Muhammed Gavs’a (ö. 923/1517) nisbet edilen tarikat Hindistan’da yayılmıştır (a.g.e., s. 271-272). 21. Kemâliyye. Kemâleddin el-Kisâlî’ye (ö. 971/1563) nisbet edilen bu tarikat da Hindistan’da faaliyet göstermiştir (a.g.e., s. 272). 22. Kumeysiyye. Seyyid Şah Kumeys el-Kādirî’ye (ö. 992/1584) nisbet edilir. Bengal, Pencap ve Bihâr’da yayılmıştır. 23. Nevşâhiyye. Muhammed Hâcî Alâeddin el-Hindî’ye (ö. 1012/1603) nisbet edilen tarikat Hindistan’da yayılmıştır (Harîrîzâde, III, vr. 56b; Trimingham, s. 273). 24. Sumâdiyye. Müslim b. Muhammed es-Sumâdî el-Kādirî’ye (ö. 994/1586) nisbet edilen tarikatın Şam ve Kudüs civarında yayıldığı kaydedilmektedir (a.g.e., s. 273). 25. Rûmiyye. İsmâil Rûmî’ye (ö. 1041/1631) nisbet edilir. Kādiriyye Anadolu, İstanbul ve Balkanlar’da İsmâil Rûmî’nin faaliyetleri sonucu yaygınlık kazanmıştır. 26. Bû Aliyye. Tunus, Cezayir ve Mısır’da yayılan tarikat Bekkâiyye’nin kolu olarak değerlendirilmektedir (a.g.e., s. 271). 27. Nablusiyye. Abdülganî b. İsmâil en-Nablusî’ye (ö. 1143/1731) nisbet edilen tarikat Suriye ve civarında yayılmıştır. 28. Hilâliyye. Muhammed b. Ömer Hilâl el-Hemedânî’ye (ö. 1147/1734) nisbet edilir. Halep civarında yayılmıştır (Harîrîzâde, III, vr. 252a-255a). 29. Semmâniyye. Muhammed b. Abdülkerîm es-Semmân’a (ö. 1189/1775) nisbet edilen tarikatın Medine civarında ve Sudan’da yayıldığı kaydedilmektedir (Gürer, s. 373). 30. Ammâriyye. Ammâr Bû Sennâ’ya (ö. 1193/1779) nisbet edilir. Cezayir ve Tunus dolaylarında yayılmıştır (Trimingham, s. 271). 31. Nesîmiyye. Ebû Abdullah Mahmûd en-Nesîmî el-Halvetî el-Kādirî’ye nisbet edilir (, s. 257-258). 32. Resmiyye. Mustafa (Ânî) Resmî Efendi (ö. 1206/1792) tarafından İstanbul’da kurulan bu kol birkaç tekkede temsil edilmiştir. 33. Menzeliyye. Ali b. Ammâr el-Menzelî’ye (ö. XII./XVIII. yüzyıl) nisbet edilen tarikat Cezayir ve Tunus’ta yayılmıştır. 34. Muhtâriyye. Muhtâr b. Ahmed el-Küntî’ye (ö. 1226/1811) nisbet edilen tarikat Batı Afrika’da etkili olmuştur (Journal of the History of Sufism, sy. 1-2 [2000], s. 245-258). 35. Müştâkıyye. Mehmed Mustafa Müştâk Efendi’ye (ö. 1247/1831) nisbet edilen tarikat Erzurum, Muş, Bitlis ve İstanbul’da yaygınlık kazanmıştır. 36. Hâlisiyye. Ziyâeddin Abdurrahman Hâlis Tâlebânî’ye (ö. 1275/1858) nisbet edilen tarikat Kuzey Irak, Doğu Anadolu, İç Anadolu ve İstanbul’da yayılmıştır (Hüseyin Vassâf, I, 129-132; Journal of the History of Sufism, sy. 1-2 [2000], s. 131-149). 37. Fâzıliyye. Şeyh Muhammed Fâzıl b. Muhammed el-Emîn’e (ö. 1284/1867) nisbet edilen tarikat Büyük Sahrâ’nın her tarafında yayılmıştır (a.g.e., sy. 1-2 [2000], s. 259-274). 38. Enveriyye. Osman Şems Efendi’ye (ö. 1311/1893) nisbet edilir. Abdülkādir-i Geylânî’nin “bâzü’l-eşheb” lakabından mülhem olarak kendisine “bâzü’l-enver” unvanı verilen Şems Efendi XIX. yüzyıl şairlerindendir. 39. Niyâziyye. Abdurrahman en-Niyâzî’ye (ö. 1311/1894) nisbet edilir. Mısır’da bugün faal olan tarikatlardandır. 40. Kesnezâniyye. Abdülkerîm Şah Kesnezânî’ye (ö. 1317/1899) nisbet edilen tarikat Kādiriyye’nin bugün Irak’ta en yaygın olan koludur. 41. Mürîdiyye. Ahmedü Bamba (ö. 1927) tarafından kurulan tarikat Senegal, Moritanya, Gabon ve diğer Batı Afrika ülkelerinde yayılmıştır (Trimingham, s. 271; , II, 172). 42. Kāsımiyye. Kāsım b. Muhammed el-Kebîr’e nisbet edilen tarikat XIX. yüzyılda Mısır’da kurulmuş olup bugün Mısır’da faal olan tarikatlardandır. 43. Mikşâfiyye. Abdülbâkī el-Mikşâfî’ye nisbet edilmekte ve bugün Sudan’da faal olduğu kaydedilmektedir. 44. Garîbiyye (Hindiyye). Muhammed Garîbullah el-Hindî’ye nisbet edilen tarikat Hindistan’da faaliyet göstermiştir (Harîrîzâde, III, vr. 1a-3a; Hüseyin Vassâf, I, 133-134). 45. Zincîriyye. Beline on sekiz kilo ağırlığında bir zincir perçinletmiş olduğundan dolayı Zincirli diye anılan Giritli Ali Baba’ya nisbet edilir. Bağdat’tan dönerken Cizre’de vefat ettiğinde belindeki zincir sökülememiş ve öylece defnedilmiştir (Journal of the History of Sufism, sy. 1-2 [2000], s. 170-171). 46. Şer‘iyye. Abdülmün‘im b. Abdünnebî Ali el-Kādirî’ye (ö. 1986) nisbet edilir. Mısır’da günümüzde faal olan tarikatlardandır (Yûsuf M. Tâhâ Zeydân, s. 209 vd.). Kādiriyye’nin XIX. yüzyılda Hindistan Dekken’de Benâve adlı bir kolunun mevcudiyeti kaydediliyorsa da (, XII/1, s. 6) bu kol hakkında bilgi bulunamamıştır (tarikatın kolları için ayrıca bk. Gürer, s. 349 vd.).

Kādiriyye tarikatının çeşitli kollarında toplu zikir (âyin) farklı şekillerde icra edilmektedir. Zikir cehrî olup semâ ve devrana önem verilir. Türkiye’deki yaygın kolları Rûmiyye ve Eşrefiyye’deki uygulama genel çizgileriyle şöyledir: Dervişler hilâl şeklinde bir halka oluşturur. Zikre oturularak (kuûdî) başlanır. Şeyh efendinin Fâtiha okumasından sonra salavat getirilir ve Abdülkādir-i Geylânî’nin Kibrît-i Ahmer adlı evrâdı özel bestesiyle okunur, ardından kelime-i tevhid ve ism-i celâl zikrine başlanır. Bu sırada zâkirler ilâhiler okurlar. Kuûdî zikir bir zâkirin aşr-ı şerif okumasıyla tamamlanır; ardından ayakta (kıyâmî) zikre geçilir. Kıyâmî zikre toplu olarak, “Cem‘ olmuş dervişleri pîrim Abdülkādir’in” sözleriyle başlayan ilâhinin okunmasıyla girilir, “hayyü’l-kayyûm, Allah” esmâlarıyla âhenkli bir şekilde hareket edip dönülerek (devran) devam edilir; ritmik adımlarla zikir halkası sağa döndürülür. Bu sırada zâkirler tarafından ritme uygun ilâhiler okunur. Zikir töreni bir zâkirin okuduğu aşr-ı şerif ve şeyh efendinin duasıyla sona erer. Zikir sırasında kudüm, bendir, halîle, nevbe gibi vurmalı sazlar da kullanılır.

Kādiriyye’nin Arap kökenli kollarının aksine Türkiye’deki kollarında tarikat sembolizmine büyük önem verilmiştir. Üzerinde tarikat sembollerinin işlendiği Kādirî tacının birkaç çeşidi vardır. Bunların en tanınmışı, kubbe kısmı yüksek ve sivri olan ve Bağdat veya Celâlî müjgânlısı denilen taçtır. Başa geçen lengerinde müjgân denilen kürklü bir kuşak bulunur. Rûmiyye koluna ait taç beyaza yakın çuhadan yapılmış olup sekiz terklidir. Tepe kısmında, besmeledeki on dokuz harfi temsil eden on dokuz tığlı ve esmâ-i seb‘ayı temsil eden yedi renkli Kādirî gülü bulunur. Beyaz abadan yapılan Eşrefî tacı yedi terklidir.

Muhammed Dernîka, çoğu Arap dünyasından olmak üzere tarih boyunca önemli fonksiyonlar icra etmiş, Kādiriyye tarikatına mensup 361 kişiyi kısa biyografilerini vererek tanıtmıştır (Şeyḫ ʿAbdülḳādir, s. 127-136). Aksaray Olanlar Dergâhı şeyhi Mustafa Saffet Efendi (Yetkin), şair Süreyyâ Bey, Yahyâ Efendi Dergâhı şeyhi Abdülhay Efendi (Öztoprak), Eyüp’te Kuvâ-yi Milliye’yi destekleyen Hâki Baba Dergâhı şeyhi Sâdeddin Efendi ve oğlu Hüseyin Nazmi Efendi (Ceylanoğlu), tesirli vaaz ve hutbeleriyle tanınan Şemseddin Yeşil, Kasımpaşa Aynî Ali Baba Dergâhı Kadirî-Rifâî şeyhi istiklâl madalyası sahibi albay Muhyiddin Ensârî, Cumhuriyet döneminde vefat eden bazı önemli Kādirî şeyhleridir.


BİBLİYOGRAFYA

Şattanûfî, Behcetü’l-esrâr, Kahire 1304, s. 153.

Yâfiî, Neşrü’l-meḥâsini’l-ġāliye fî fażli’l-meşâyiḫi’ṣ-ṣûfiyye, Kahire 1961, s. 290-292.

Muhammed b. Yahyâ et-Tâzifî, Ḳalâʾidü’l-cevâhir fî menâḳıbi’ş-şeyḫ ʿAbdilḳādir el-Cîlânî, Kahire 1303.

, s. 29-31, 45, 50, 63, 81, 83-85.

a.mlf., İtḥâfü’l-aṣfiyâʾ, s. 172-173, 178, 188, 237-238, 242, 243, 257-258.

Mehmed Rifat, Nefhatü’r-riyâzi’l-âliye fî beyâni’t-tarîkati’l-Kādiriyye, Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, Şer‘iyye, nr. 1127.

Risâle fî uṣûli’ṭ-ṭarîḳati’l-Ḳādiriyye, İÜ Ktp., AY, nr. 1431, vr. 1a-33a.

, I, vr. 72b-76b, 211a-212b, 301a-303a; II, vr. 129a-139a, 270b-272a; III, vr. 1a-3a, 19b-23a, 56b, 252a-255a, 263b-265a, 269a.

L. Rinn, Marabouts et Khouan: Étude sur l’Islam en Algérie, Alger 1884, s. 173-201.

Gümüşhânevî, Câmiʿu’l-uṣûl, İstanbul 1276, s. 49-50.

Hocazâde Ahmed Hilmi, Hadîkatü’l-evliyâ’dan Silsile-i Meşâyih-i Kādiriyye, İstanbul 1318.

.

Seyyid Sırrı Ali, Tuhfe-i Rûmî: Kâdirîler Âsitânesi’nin Manzum Tarihçesi (nşr. Mustafa S. Kaçalin), İstanbul 1992.

, I, 51-189.

Aini Mehmed Ali, Un grand saint de l’Islam, Abdulkadir Guilani, Paris 1938.

J. S. Trimingham, The Sufi Orders in Islam, Oxford 1971, s. 271-272, 273.

Muharrem Hilmi [Kösetürkmen], Kadirî Yolu Sâliklerinin Zikir Makamları ve Zâkirlere Hediye (nşr. Süleyman Ateş), Ankara 1976.

F. Meier, “Die Ṣumādiyya, ein Zweigorden der Qādiriyya in Damaskus”, Die Islamische Welt Zwischen Mittelalter und Neuzeit (ed. U. Haarmann – P. Bachmann), Beirut 1979, s. 445-470.

, s. 216-217.

M. Hiskett, The Development of Islam in West Africa, London 1984, s. 244-250.

Muhammad Muzammil Haq, Some Aspects of the Principal Sufi Orders in India, Dakka 1985, s. 151-175.

Abdülhay el-Kādirî, ez-Zâviyetü’l-Ḳādiriyye ʿabre’t-târîḫ ve’l-ʿuṣûr, Tıtvân 1407/1986.

A. H. Nimtz, “The Qadiriyya and Political Change: Class, Race, and Ethnicity on the East African Coast”, Islamic and Middle Eastern Societies (ed. R. Olson), Brattleboro 1987, s. 189-208.

İsmâil el-Kādirî, el-Füyûżâtü’r-rabbâniyye fî evrâdi’l-Ḳādiriyye, Beyrut 1988.

B. G. Martin, Sömürgeciliğe Karşı Afrikada Sufi Direniş (trc. Fatih Tatlılıoğlu), İstanbul 1988.

A. Bennigsen – Ch. Lemercier-Quelquejay, Sûfi ve Komiser: Rusya’da İslâm Tarikatları (trc. Osman Türer), Ankara 1988, s. 82-85.

A. Bennigsen, “The Qadiriyah (Kunta Hajji Tariqah) in North-East Caucasus: 1850-1987”, , LXII/2-3 (1988), s. 63-78.

L. Brenner, “Concepts of Tariqa in West Africa. The Case of the Qadiriyya”, Charisma and Brotherhood in African Islam (ed. D. B. Cruise O’Brien – C. Coulon), Oxford 1988, s. 33-52.

Khaliq Ahmad Nizami, “The Qadiriyyah Order”, Islamic Spiritualty (ed. Seyyed Hossein Nasr), New York 1991, II, 6-25.

Yûsuf M. Tâhâ Zeydân, eṭ-Ṭarîḳu’ṣ-ṣûfî ve fürûʿu’l-Ḳādiriyye bi-Mıṣr, Beyrut 1411/1991, s. 185-227.

Muhammed Dernîka, Şeyḫ ʿAbdülḳādir el-Cîlânî ve aʿlâmü’l-Ḳādiriyye, Trablus 1992.

M. van Bruinessen, Ağa, Şeyh ve Devlet (trc. Remziye Arslan), Ankara, ts., s. 256-266.

Ali Salih Korvar, The Sufi Brotherhods in the Sudan, London 1992, s. 21-35.

Saiyid Athar Abbas Rizvi, A History of Sufism in India, New Delhi 1992, II, 151-174.

Dilaver Gürer, Abdülkadir Geylânî, Hayatı, Eserleri, Görüşleri, İstanbul 1999, s. 329-379.

Cemaleddin Server Revnakoğlu, “Tarikatlar Tarihine Toplu Bir Bakış: Kadirîlik”, Yeni Tarih Dünyası, I/2, İstanbul 1953, s. 68-70; a.e., I/6 (1953), s. 254-256; a.e., I/7 (1953), s. 300-301.

Journal of the History of Sufism: Tasavvuf Tarihi Araştırmaları Dergisi, sy. 1-2, İstanbul 2000 (special issue: The Qâdiriyya Order).

D. S. Margoliouth, “Kadiriyye”, , VI, 54-56.

a.mlf., “Ḳādiriyya”, , IV, 381-383.

Louis Massignon, “Tarîkat”, , XII/1, s. 6.

Rıza Kurtuluş, “Ahmedü Bamba”, , II, 172.

Mustafa Kara, “Eşrefiyye”, a.e., XI, 477-478.

A. Neclâ Pekolcay – Abdullah Uçman, “Eşrefoğlu Rûmî”, a.e., XI, 480-482.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2001 yılında İstanbul’da basılan 24. cildinde, 131-136 numaralı sayfalarda yer almıştır.