KASRÜ’l-HAYR

Suriye’de Tedmür yakınlarında bulunan Emevî devrine ait iki kasır.

Müellif:

Emevî Halifesi Hişâm b. Abdülmelik tarafından Tedmür (Palmira/Palmyra) şehri yakınlarında yaptırılan bu iki kasırdan kuzeydoğudaki Kasrü’l-hayr(hâir)i’ş-şarkī, güneybatıdaki Kasrü’l-hayri’l-garbî adıyla anılmaktadır. Emevîler döneminde bir tür av ve sayfiye sarayı olarak kullanılan kasırlar Abbâsîler zamanında kendi hallerine terkedilmiştir. 289’da (902) Karmatîler, 702’de (1303) Moğollar tarafından tahrip edilmekle birlikte Halep Eyyûbîleri ve Mısır’daki Memlükler döneminde ziyaret edildikleri anlaşılmaktadır. Günümüze bazı kalıntıları ulaşabilmiş, Alois Musil, Albert Gabriel, Keppel A. Cameron Creswell ve Oleg Grabar gibi araştırmacılar tarafından bölgede inceleme ve kazı çalışmaları yapılmıştır.

Büyük iskân merkezlerinden uzakta kaleler ve saraylar inşa ettirme eğiliminde olan Emevî hükümdarları tarafından yaptırılmış bu tip binaların en eskilerinden olan iki eser, tamamen devrin zevk ve anlayışına uygun olarak teşekkül eden geniş bir külliye şeklinde düzenlenen değişik mimari kısım ve elemanlarından meydana gelmiştir. Bunlardan, daha büyük olan Kasrü’l-hayri’ş-şarkī, diğer Emevî kasırlarından farklı biçimde iki ayrı surlu iskân mahallinden meydana gelirken Kasrü’l-hayri’l-garbî’de alışılmışa uygun olan ve daha sonraki Emevî kasırlarında, hatta Kasrü’l-hayri’ş-şarkī’nin küçük surlu iskân mahallinde de görülen an‘anevî Emevî kasır plan şeması dikkat çekmektedir. Emevî mimarisinin umumi tekâmülü içinde farklı hususiyete sahip olan, iç teşekkülü hakkında fazla bir şey söylemenin pek mümkün olmadığı Kasrü’l-hayri’ş-şarkī’nin, surlu büyük iskân mahallinin küçük kısmını takviye etmek için inşa edilmiş bir şehir olması mümkündür. Dört kapılı olarak yapılan büyük kısmın içindeki caminin avlusunda bulunan kitâbede “medîne” ibaresinin geçmesi de bu kısmın bir şehir olarak tasarlandığını göstermektedir. Bir sarayşehir niteliğinde olan Kasrü’l-hayri’ş-şarkī’nin Lübnan’daki Ayncar (Ancar) Sarayı gibi geniş kapsamlı bir tasarıma sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Kasrü’l-hayri’l-garbî ve Kasrü’l-hayri’ş-şarkī’nin içinde bulunan kitâbelere göre ilki 109 (727), ikincisi 110 (728) yılında inşa edilmiştir. Tarihî kayıtlarda, bunların Hişâm b. Abdülmelik’in emriyle şehir muhitinden uzakta bir tür av ve sayfiye sarayı olarak inşa edildiği belirtilmektedir. Özellikle Kasrü’l-hayri’ş-şarkī’yi oluşturan iki binanın dışında ve bu binaların içinde bulunduğu vadiyi kuşatan 5 × 2 km. ölçülerinde 850 hektarlık bir bahçenin yer alması, ayrıca tarihî bilgilerden bu bahçede halifenin avlanması için av hayvanlarının bulunduğunun anlaşılması da bu düşünceyi güçlendirmektedir. Yine harabelerle irtibatı olan kemerli bir su yolunun mevcut olduğunun bilinmesi, Kasrü’l-hayri’ş-şarkī çevresinde teşekkül eden bir bahçeyle Suriye çölü ortasında bir “cennet” meydana getirme fikrinin mevcut olduğunu göstermektedir. Kasrü’l-hayri’ş-şarkī’nin büyük surlu mahallinde yer alan caminin avlusunun bir köşesinde mevcut, Halife Hişâm’ın ismini ve inşa tarihini veren aynı kitâbede burayı yapan kişinin Humuslu Süleyman b. Ubeyd olduğu da bildirilmektedir.

İki bina grubunun daha eski tarihlisi olan Kasrü’l-hayri’l-garbî Tedmür şehrinin güneybatısında yer almaktadır. Şam-Tedmür yolu üzerindeki bina merkezî bir avlu etrafında teşekkül etmiş olup etrafı tahkimat kuleleriyle desteklenen bir surla çevrili iç bölmelerden müteşekkildir ve kareye yakın bir plana sahiptir. Bitişiğinde bir kervansaray veya askerî garnizon olması muhtemel binaların da yer aldığı ana bina bünyesine bitişik ve daha önceki devirlerden kalmış olması muhtemel dört köşe bir kule mevcuttur. Tek bir girişe sahip olan binanın iki yuvarlak kule tarafından korunan girişi oymalı stuko tezyinatıyla göz kamaştırmakta olup İslâm sanatının en güzel örnekleri arasında yer almaktadır. Avluda da aynı tip bir tezyinat bulunmaktadır. Binanın tezyinatı içinde muhtemelen halifeyi temsil eden heykelciklerle birlikte figürlü ve tasvirî mahiyeti yüksek resimlerin de olduğu anlaşılmaktadır. Kasrü’l-hayri’l-garbî’nin mevcut tezyinatı ve cephesi bugün Şam’daki Millî Müze’de korunmaktadır.

Kasrü’l-hayri’ş-şarkī, Tedmür’ün kuzeydoğusunda çöl içinde bulunan iki ayrı surlu mahalden müteşekkil olup her iki mahalli çeviren surlar tahkimat kuleleriyle takviye edilmiştir. Bu kasrı oluşturan iki binadan büyüğü, her cephesinde birer giriş kapısı bulunan kare planlı bir yapıdır. Ağır tahkimatlı surların dışında iç teşkilâtını tesbit etmek güçtür. Ayakta kalabilen kalıntılardan çok az bir bölümü teşhis edilebildiği için güneydoğu köşesinde bulunan cami ve onun yakınındaki bazı bölümlerle kuzeybatı köşesindeki bazı kısımlar dışındaki yerler harap durumdadır. Bütün tahribata rağmen kare planlı merkezî bir avlunun mevcudiyeti ve bina bölmelerinin bu avluya göre tanzim edildiği anlaşılmaktadır.

Büyük binanın içindeki cami, dışarıdan binayı çeviren sur duvarının tamamlanmasından sonra inşa edilmiştir; mihraba paralel üç nefe ve bunu mihrap ekseninde dikine kesen bir transepte sahiptir. Harimin önünde üç tarafı revaklı bir avlu yer almaktadır. Yapı, planı itibariyle Şam Emeviyye Camii ile çok yakın özellikler göstermesine rağmen örtü şekli hakkında bir fikre varmak mümkün değildir. Çünkü belli mimari elemanlar haricinde binanın önemli bir kısmı ortadan kalkmıştır. Binaların tarihlendirilmesini sağlayan kitâbenin bu caminin avlusunda olduğu bilinmektedir.

Kasrı oluşturan iki binadan küçük olanı muhtemelen halifeye ve onu korumakla görevli askerlerin iskânına ayrılmış olup bunun surları diğerinden daha kalın ve yüksektir. Avlu etrafında üzerleri tonoz örtülü odalardan müteşekkil bir iç teşkilâta sahip olan yapının yer yer mevcut kalıntılardan iki katlı ve duvardaki kiriş deliklerinden de örtü sisteminin ahşap olduğu anlaşılmaktadır. Binanın tek girişi zengin süslemeli kulelerle takviye edilmiştir. Bu kulelerin üzerinde bulunan stuko ve tuğla tezyinat, Kasrü’l-hayri’ş-şarkī’nin diğer kısımlarında mevcut bulunanlarla birlikte binaların zengin süslemesi hakkında fikir vermektedir. Kızgın mayi dökmek için açılmış tepe mazgalları, sivri kemerleri ve geçmeli kama taşlarıyla teşkil edilmiş kemer teşkilâtlarıyla dikkat çeken binaların içinde Bizans sütun başlıklarının kullanılması ve tezyinî elemanların özellikleri, tam anlamıyla Irak ve Bizans tesirlerinin mahallî Suriye etkisiyle birlikte nasıl terkip edildiğini göstermesi bakımından önemlidir.

Kasrü’l-hayri’ş-şarkī’yi teşkil eden her bir sütunlu mahal ortasında bulunan ve bir kenarı 3 m. ölçülen kare planlı ve mevcut biçimiyle 10 m. kadar yüksekliğe sahip olduğu farkedilen üst kısmı ortadan kalkmış bulunan kuleyle birlikte başka mimari kısımların da ana teşkilâta dahil olduğu anlaşılmaktadır. Bunların dışında etrafı çevreleyen duvarlar ve kapı teşkilâtı da dikkat çekicidir.

Kasrü’l-hayri’l-garbî ve Kasrü’l-hayri’ş-şarkī, mimari teşkilâtları ve mimari teknikleri bakımından olduğu kadar tezyinatlarıyla da Sâsânî etkisiyle Bizans etkisinin bir araya getirilip yeni bir mimari anlayış teşkil edildiğini göstermeleri ve kasır mimarisinin bilinen en erken örnekleri olmaları bakımından büyük öneme sahiptir.


BİBLİYOGRAFYA

K. A. C. Creswell, A Short Account of Early Muslim Architecture, Harmondsworth 1958, s. 111-123.

Fevvâz Ahmed Tûkān, el-Ḥâʾir: Baḥs̱ fi’l-ḳuṣûri’l-Ümeviyye fi’l-bâdiye, Amman 1979, s. 153-201.

A. Gabriel, “Kasr el-Heir”, Syria, VIII, Paris 1927, s. 302-329.

H. Seyrig, “Retour aux jardins de Kasr-el-Heir”, a.e., XV (1934), s. 24-32.

D. Schlumberger, “Les fouilles de Qasr el-Heir el gharbi”, a.e., XX (1939), s. 195-238, 324-373.

J. Sauvaget, “Remarques sur les monuments omeyyades”, , CCXXXI (1939), s. 1-59.

a.mlf., “Chateaux ummayyades de Syrie”, , XXXV (1967), s. 1-39.

H. Stern, “Notes sur l’architecture des châteaux omeyyades”, , sy. 11-12 (1946), s. 72-97.

R. W. Hamilton, “Carved Stuccoes in Umayyad Architecture”, Iraq, XV, London 1953, s. 42-56.

O. Grabar, “Le nom ancien de Qasr-al-Hayr-al-sarqi”, , XXXVIII (1970), s. 251-266.

N. Elisséeff, “Ḳaṣr al-Ḥayr al-G̲h̲arbī”, , IV, 726-727.

a.mlf., “Ḳaṣr al-Ḥayr al-S̲h̲arḳī”, a.e., IV, 727-728.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2001 yılında İstanbul’da basılan 24. cildinde, 576-577 numaralı sayfalarda yer almıştır.