KAYYIM

Vakıf mütevellisi ve camilerde temizlik görevlisi anlamında terim.

Müellif:

Sözlükte “bir işi yerine getiren, üstlenen kimse” anlamına gelen kayyım kelimesi terim olarak “hâkim tarafından kısıtlı, gaip vb. kişiler adına hukukî tasarrufta bulunmak üzere tayin edilen kimse” şeklindeki geniş anlamı yanında “vakıf mütevellisi” ve “camilerin temizlik işlerini yapan görevli” anlamında da kullanılmıştır. Kelime Allah’ın isimlerinden olan “kayyûm” ile de karıştırılmıştır. İslâm hukukunda ehliyetsizlik veya eksik ehliyet sebebiyle kişinin kısıtlanması durumunda hukukî tasarrufları velî, vasî veya kayyım vasıtasıyla denetim altına alınır. Ayrıca vekil bırakmadan ortadan kaybolan ve hayatta olup olmadığı bilinmeyen kişinin hukukî işleri yahut vasî bırakmadan ölenin vasiyetlerini yerine getirmek için hâkim kayyım tayin eder. İslâm hukuku kaynaklarında genel olarak mütevelli, kayyım, nâzır ve müşrif aynı anlamda geçmekle birlikte örfe göre bu kelimelere farklı mânalar da verilmiştir (İbn Nüceym, V, 328-329, 352-353, 386, 388, 407-409; İbn Âbidîn, VI, 564, 658-659, 683). Bu çerçevede ve özellikle mütevelli ile birlikte görev yaptığında kayyım, vakıf malında tasarruf yetkisi olmayıp mütevellinin emrinde sadece bu malları gözetmek ve korumakla yükümlü kimseyi, nâzır ise mütevellinin tasarruflarına nezaret eden, mütevellinin vakıf işlerinde görüş aldığı kimseyi ifade eder. Müşrifin bölge veya ülke örfüne göre hem kayyım hem nâzır karşılığında kullanıldığı görülür. Kayyım ayrıca mütevellinin iyi hal üzere olmaması, vakfı idareden âciz veya kısıtlılık altında bulunması yahut kayıp olması gibi sebeplerle vakıf işlerini yürütmek için hâkimin tayin ettiği kimseye de denir. Bu durumda “kāimmakām-ı mütevellî” ile eş anlamlıdır.

Cami ve mescid vakıflarının mütevellileri veya mütevellinin emrinde vakıf malını koruyan kişilerin kayyım diye anılması, zamanla cami ve imaretlerin bakım ve temizliğini üstlenen görevlilere de kayyım denilmesini açıklayıcı mahiyettedir. Camilerin temizlik işleri görevlisi mânasıyla kayyımlık, türbedarlık ve hizmetçilik gibi “cihât-ı bedeniyye” denilen, iş ve sanata dayanıp ilim tahsiline gerek göstermeyen cihetlerdendir (bk. CİHET). Kayyımlık tevcihinde yeterlilik, vücutça sağlamlık ve bilirkişi raporu gerekliydi. Bu göreve ehil olmayanların tayin edilmesi uygun görülmediğinden herhangi bir yetersizliğin tesbiti durumunda görev başkasına verilirdi. Kayyımın vefatı halinde bu işi yerine getirmeye muktedir oğlu varsa yerine tayin edilirdi. Birden çok evlâdı olması durumunda ise büyük ve ehliyetli olanı tercih edilirdi. Çocukları arasında görevi yerine getirecek nitelikte biri bulunamazsa vazife başkasına verilirdi.

Vâkıfın vakfiyede takdir ettiği maaşın az olması veya fiyat artışlarından dolayı zamanla yetersiz duruma düşmesi halinde mahkeme kararıyla kayyımın maaşına zam yapılabilirdi. Yine kayyım, geçerli kanunî mazereti olduğunda seçeceği kişinin ehliyetli olması ve kadının da uygun görmesi şartlarıyla kendi adına yürütmek üzere görevini bir nâibe havale edebilirdi.

Osmanlılar’da önceleri cihet tevcihleri vakıf şartlarına göre yapılmakta, uygulama kazaskerler ve kadıların sorumluluğu altında bulunmaktaydı. Evkāf-ı Hümâyun Nezâreti kurulduktan (1826) sonra bu konudaki uygulamalar çıkarılan çeşitli nizamnâmelerle düzenlendi. 1924 yılında Şer‘iyye ve Evkāf Vekâleti kaldırılıp Diyanet İşleri Reisliği kurulunca kayyımlar da çıkarılan bütçe kanunlarında imam-hatip ve müezzinler gibi “hayrât-ı şerîfe hademesi” unvanıyla zikredilmiştir. 1931’de bütün cami ve mescidlerin idaresiyle bunların görevlileri Evkaf Umum Müdürlüğü’ne devredilmiş ve bu uygulama 1950 yılına kadar devam etmiştir. 1950’de 5634 sayılı kanunla Diyanet İşleri Başkanlığı’nın merkez ve taşra teşkilâtı kadroları yeniden belirlenirken imam-hatip ve müezzin-kayyım kadroları “hayrat hademesi” unvanıyla anılmış, 1965 tarih ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un geçici 7. maddesiyle hayrat hademesi tabiri “cami görevlileri” şeklinde değiştirilmiştir. Aynı kanunun 18. maddesi gereğince hazırlanan 15 Eylül 1967 tarih ve 12700 sayılı yönetmeliğin 5. maddesinde müezzin-kayyımların görevleri arasında camilerin ibadete açık bulundurulmasının sağlanması, teberrükât eşyasının korunması ve temizliğin yapılması da sayılmıştır. Başkanlıkça tesbit edilecek camilere bir veya daha fazla kayyım kadrosu verilebileceği, kayyımı bulunan camilerde anılan görevleri müezzinlerin değil kayyımların yapacağı belirtilmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

Türk Hukuk Lûgatı, Ankara 1991, s. 14.

İbn Nüceym, el-Baḥrü’r-râʾiḳ (nşr. Zekeriyyâ Umeyrât), Beyrut 1418/1997, V, 328-418.

İbn Âbidîn, Reddü’l-muḥtâr (nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd – Ali M. Muavvaz), Beyrut 1415/1994, VI, 564, 633-634, 658-659, 683; X, 413.

Ömer Hilmi, Ahkâmü’l-evkāf, Ankara, ts., s. 14, 105, 106.

Tevcîh-i Cihât Nizâmnâmesi ve Harc Tarifesi, İstanbul 1332.

Ali Himmet Berki, Vakıflar, İstanbul 1940, s. 37, 297.

a.mlf., Vakfa Dair Yazılan Eserlerle Vakfiye ve Benzeri Vesikalarda Geçen Istılah ve Tabirler, Ankara 1966, s. 31.

Ahmet Uzunoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı Mevzuatı, İstanbul 1978, s. 70, 152.

Aydın Tuncay, Eski Vakıf Hükümlerimiz (Ömer Hilmi Efendi) ve Vakıflarla İlgili Bazı İnceleme ve Sorunlar, İstanbul 1984, s. 90, 239-242.

Nihat Aktürk v.dğr., Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Tarihçesi (1924-1987), Ankara 1987, tür.yer.

Ahmet Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, İstanbul 1996, s. 125, 268, 298, 299, 305, 311, 341, 342, 345, 352.

, II, 223.

“Ḳayyım”, , XXXIV, 143-144.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2002 yılında Ankara’da basılan 25. cildinde, 107-108 numaralı sayfalarda yer almıştır.