MÎSÂK

Antlaşma, sözleşme anlamında bir terim.

Müellif:

Sözlükte “güvenmek, itimat etmek” mânasındaki sika (vüsûk) veya “sağlam ve muhkem olmak” anlamına gelen vesâka kökünden türemiş bir isim olan mîsâk “kuvvetli ahid ve antlaşma” demektir. Dinî metinlerde “Allah ile peygamberler ve kullar arasında gerçekleşen antlaşma” anlamında kullanılmaktadır.

Gerek kişi ve kabileler gerekse hükümdar ile tebaası arasında cereyan ettiği şekliyle siyasî mânada sözleşme eski Mezopotamya kültürlerinde sıkça rastlanan bir uygulamadır. Ancak tarafları Tanrı ve insanlar olan ahidleşme inancının eski İsrâil dinine has bir kavram olarak ortaya çıktığı kabul edilmektedir (EJd., V, 1022). İnsanlar ve tanrılar arasında ahidleşme fikri, özellikle adağa dayalı törenler bağlamında Yakındoğu dışındaki kültürlerde de bulunmaktadır (ERE, IV, 208-209).

İlâhî seçilmişlik ve ahid temalarının merkezî konumda bulunduğu Tevrat’ta siyasî sözleşme türünün yanı sıra biri vaad, diğeri ahidleşme şeklinde olmak üzere iki ilâhî sözleşmeden bahsedilmektedir (ER, IV, 134-135). Tanrı’nın Nûh, İbrâhim ve Dâvûd ile yaptığı, onlara yönelik karşılıksız vaadini ifade eden sözleşmeler ilk türden ahid kapsamında yer alırken (Tekvîn, 9/8-17; 17/2-22; I. Samuel, 7/8-16) Tanrı ile İsrâiloğulları arasında gerçekleşen sözleşme ikinci türü oluşturmaktadır (Tesniye, 26/16-19). Tevrat’ta ahid veya mîsâk karşılığında İbrânîce berit dışında edut (Çıkış, 25/16; Levililer, 16/13) ve alah (Tekvîn, 26/28) kelimeleri de kullanılmaktadır.

İnciller’de ve Pavlus’un Mektupları’nda Îsâ Mesîh’in gelişiyle başlayan yeni bir dönemden ve Tanrı ile hıristiyanlar arasında cereyan edip İsrâiloğulları ile yapılan ahdin yerine geçen yeni bir ahidden bahsedilmektedir (Luka, 22/20; Korintoslulara Birinci Mektup, 11/25; Korintoslulara İkinci Mektup, 3/12-18). Ahid kavramının yanında reformist (Calvinist) Hıristiyanlık içinde gelişen ve “ahid teolojisi” olarak isimlendirilen diğer bir inanışa göre Tanrı en başta bütün insanlık adına Âdem’le bir ahid yapmış, bu ahdin ihlâl edilmesi üzerine seçilmişler adına ikinci Âdem konumundaki Îsâ ile yeni bir ahid gerçekleştirmiştir. Kurtuluş ise bu son ahde girmeye bağlı görülmüştür (ERE, IV, 216).

Kur’ân-ı Kerîm’de sika kavramı dokuz âyette yer almakta, yirmi beş âyette de mîsâk kelimesi geçmektedir (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “vs̱ḳ” md.). Kur’an’da ahid ve mîsâk kelimeleri genellikle birbirinin yerine geçecek şekilde kullanılmakla birlikte ahid geniş mânada her türlü dinî, siyasî ve sivil anlaşmayı ifade etmekte (bk. AHİD), mîsâk ise daha ziyade dinî mahiyette ve bir nevi kayda bağlanmış veya pekiştirilmiş sözleşmeye işaret etmektedir. Nitekim Allah’ın, tevhid dinini yaymak ve kendilerinden sonra gelecek peygamberi tasdik etmek üzere bütün nebîlerden -ve ümmetlerinden- aynı şekilde peygamberlere ve ilâhî emir ve nehiylere uyma konusunda inananlardan aldığı sözden bahseden, ayrıca ilgili sözleşme hükümlerini de zikreden âyetlerde çoğunlukla mîsâk kelimesi kullanılmaktadır (el-Bakara 2/83-84; Âl-i İmrân 3/81; el-Mâide 5/12-13). Bazı hadislerde insanlar arasındaki yemin (Dârimî, “Riḳāḳ”, 92; Müslim, “Tevbe”, 27) veya anlaşma (Buhârî, “Meġāzî”, 10; Müslim, “Cihâd”, 98) ve Allah’a verilen söz (Buhârî, “Meġāzî”, 14; Müslim, “Îmân”, 299) kapsamında olmak üzere mîsâkla ahid yan yana zikredilmekte, fakat Allah’ın Âdem’in zürriyeti, peygamberler, Ehl-i kitap ve âlimlerle ahidleşmesine atıf yapılan yerlerde genellikle sadece mîsâk kullanılmaktadır (Müsned, I, 272; V, 135; Dârimî, “Muḳaddime”, 56, 57).

Bazı müfessirlere göre ahid kelimesiyle Allah’ın kullarını sorumlu tuttuğu bütün emir ve nehiyler, mîsâk ile de bunları tekit eden deliller kastedilmektedir (Fahreddin er-Râzî, XIX, 46; Kurtubî, IX, 307-308). Elmalılı Muhammed Hamdi’ye göre Allah başlangıçta Âdem’in zürriyetiyle iman ve kulluk üzerine ezelî bir anlaşma yapmıştır; insan aklı ve yaratılışı da bu anlaşmayı desteklemektedir (Hak Dini, I, 245; bk. BEZM-i ELEST). Bilhassa “Allah ile insanlar arasındaki sözleşme” mânasında kullanıldığında ahidle mîsâk arasında ince bir anlam farkı göze çarpmaktadır. Buna göre ahid aralarındaki anlaşmaya dayanarak Allah’ın insanlar üzerindeki hakkına, onlara yönelik vaad, emir ve bilgilendirmesine (el-Bakara 2/40; er-Ra‘d 13/20; en-Nahl 16/91; Yâsîn 36/60), mîsâk ise insanların Allah’a verdikleri sağlam söze (el-Bakara 2/93; en-Nisâ 4/155; el-Mâide 5/7) işaret etmektedir. Kur’an’da Allah’a karşı gelmekten sakınan müminlerin vasıfları sayılırken ahde vefa gösterme özellikleri de belirtilmektedir (el-Bakara 2/177; Âl-i İmrân 3/76; er-Ra‘d 13/20; krş. el-Meâric 70/32). Ayrıca inananların, antlaşmaların hükümlerine riayet ettikleri müddetçe müslüman olmayan taraflara da verilen söze göre uygulamada bulunmaları emredilmektedir (et-Tevbe 9/4, 7). Kur’an’da bunlardan başka Allah adına verilen ahdin bozulmaması istenmekte (en-Nahl 16/91), muahedelerine sadık kalanlara büyük mükâfat vaad edilmekte (el-Feth 48/10) ve Allah’a karşı ahidlerini hiçe sayanların âhirette hiçbir pay alamayacakları haber verilmektedir (Âl-i İmrân 3/77).

BİBLİYOGRAFYA
Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “vs̱ḳ” md.; Lisânü’l-ʿArab, “vs̱ḳ” md.; M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “vs̱ḳ” md.; Müsned, I, 272; V, 135; Dârimî, “Muḳaddime”, 56, 57, “Riḳāḳ”, 92; Buhârî, “Meġāzî”, 10, 14; Müslim, “Îmân”, 299, “Cihâd”, 98, “Tevbe”, 27; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîḥu’l-ġayb, II, 148; III, 142; XIX, 46; Kurtubî, el-Câmiʿ, IX, 307-308; Elmalılı, Hak Dini, I, 245; Sâlih Uzayme, Muṣṭalaḥât Ḳurʾâniyye, Beyrut 1414/1994, s. 394-397; F. M. Denny, “Some Religio-Communal Terms and Concepts in the Qur’ân”, Numen, XXIV, Leiden 1977, s. 47-59; C. E. Bosworth, “Mīt̲h̲āḳ”, EI2 (İng.), VII, 187-188; M. Weinfeld, “Covenant”, EJd., V, 1012-1022; J. A. MacCulloch, “Covenant”, ERE, IV, 206-209; W. A. Brown, “Covenant Theology”, a.e., IV, 216-224; D. R. Hillers, “Covenant”, ER, IV, 134-136.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2005 yılında İstanbul’da basılan 30. cildinde, 172-173 numaralı sayfalarda yer almıştır.