MÜZAKERE

En az iki kişinin bir araya gelip hadisler üzerinde mütalaada bulunması anlamında terim.

Müellif:

Sözlükte “anmak, zikretmek” mânasında zikr kökünden türeyen müzâkere (müzâkeretü’l-hadîs), terim olarak hadis talebeleri veya râviler arasında bazı hadislerin yahut hadis konularının mütalaa edilmesini ifade eder. Aynı mânada mürâcaat kelimesi de kullanılır. Müzakere “hadis rivayet etmek, müzakere yoluyla rivayette bulunmak” anlamında da zikredilmiştir (Hatîb el-Bağdâdî, er-Riḥle, s. 114). Hadis müzakere etmeyi alışkanlık haline getirenlere ehlü’l-müzâkere denir. Müzakere, İslâm ilim geleneği içinde ezberleme-yazma-müzakere-anlama-uygulama-başkalarına anlatma şeklindeki sürecin bir parçası olup öğrenmenin ve öğretmenin en kestirme yollarından kabul edilmektedir.

Hadis öğrenmeyi ve öğrenilen hadisleri pratik hayatta uygulamayı sağlayan müzakerenin sahâbe döneminden itibaren mescidlerde (Hâkim, el-Müstedrek, I, 172) ve diğer ilim meclislerinde yapılageldiği bilinmektedir. Ebû Hüreyre ve Enes b. Mâlik başta olmak üzere bazı sahâbîlerden müzakereyi teşvik eden rivayetler nakledilmiş, Zeyd b. Erkam ile Abdullah b. Abbas, Ebû Mûsâ el-Eş‘arî ile Hz. Ömer, Resûl-i Ekrem’den duydukları hadisleri aralarında müzakere etmişlerdir. Hz. Ali, Abdullah b. Abbas, Ebû Saîd el-Hudrî ve Abdullah b. Şeddâd el-Leysî’nin hadis müzakere meclisleri düzenledikleri belirtilmiş, bu gelenek tâbiîn dönemi ve sonrasında yaygınlaşarak devam etmiştir. Bazı hadis kitaplarının ilim bahislerinde müzakere ayrı başlıklar altında ele alınmış (Dârimî, “Muḳaddime”, 51; Hâkim, el-Müstedrek, I, 173), hadis usulü kitaplarında da konu bu ilmin müstakil bir türü olarak incelenmiştir.

Hadis müzakere meclisleri için özel bir zaman, yer veya biçim söz konusu olmamış, ilk müzakereler mescidlerde yapılmış, daha sonraki dönemlerde bu meclisler evlerde ve umuma açık alanlarda da düzenlenmiştir. Hadis müzakere meclisleri genellikle bir hadisin isnadının bulunup bulunmadığını ortaya çıkarmak, kararlaştırılan bir veya birkaç hadisi, bir kitabın bir bölümünü veya bazı hadislerini incelemek, belirli sahâbîlerin yahut tâbiîlerin hadislerini değerlendirmek, zayıf bir hadisin zayıflığını ortaya koymak, bir hadisin sadece metnini veya senedini tartışmak ya da bu hadisin geçtiği kitabı, babı yahut o hadisin fıkhî boyutunu konuşmak, hadiste bir illet varsa bunu göstermek gibi gayelerle gerçekleştirilmiştir. Bu müzakereler bazan talebeler, bazan ileri düzeydeki âlimler arasında yapılmış, bazan da A‘meş ve Süfyân b. Uyeyne arasında olduğu gibi herkesin bildiği hadisleri birbirine öğretmek amacıyla tertip edilmiştir.

Daha çok bir grup faaliyeti olan müzakere için en az iki kişinin bulunması gerekmekle beraber bir kişinin ezberindeki hadisleri tekrar ederek bunu yapması da mümkündür. Küçük yaştaki çocukların müzakere meclislerine katılıp katılmayacağı hususu hadis rivayet etme yaşıyla ilgili görüşlere göre farklılık arzetmiş, bu konuda katı düşünenler, bulûğ çağına erişmemiş çocukların hadis derslerinde ve müzakere meclislerinde hadis yazmalarını veya soru sormalarını doğru bulmamıştır. Mescidde yapılacak müzakerelerin namaz vakitlerinin dışında düzenlenmesi, camiye gelenlerin nâfile ibadetle meşgul olmak yerine müzakereyi dinlemesi, bu meclislerin hikâyelerle zenginleştirilmesi müzakere âdâbı arasında zikredilmiştir. Müzakereyi ve ilim meclislerinde bulunmayı terkederek uzlete çekilenler ise eleştirilmiştir (Lisânü’l-ʿArab, “tnʾe” md.).

Müzakere esnasında öğrenilen hadislerin rivayet edilip edilemeyeceği konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Abdullah b. Mübârek, İbrâhim b. Mûsâ et-Temîmî ve Ebû Zür‘a er-Râzî gibi âlimler bu yolla alınan hadislerin rivayet edilemeyeceğini (Zehebî, XIII, 80), bazı âlimler de belli şartlar çerçevesinde rivayetin câiz olduğunu belirtmişlerdir. Ancak cevazına hükmedenler de bu hadislerin semâa delâlet eden lafızlarla değil, “enbeenâ müzâkereten, haddesenâ müzâkereten, haddesenâ fi’l-müzâkere” gibi daha alt derecedeki edâ sîgaları ile rivayet edilmesi gerektiğini kaydetmişlerdir. Ahmed b. Hanbel, Buhârî, Tirmizî, Ebû Avâne el-İsferâyînî, Taberânî ve Hâkim en-Nîsâbûrî gibi hadis otoritelerinin eserlerinde bu yolla alınmış hadislere yer verdikleri bilinmekte, tabakat kitaplarında da bu tarikle gelen rivayetleri naklettiği bildirilen râviler bulunmaktadır (İbn Ebû Hâtim, II, 73; VIII, 110; IX, 169). Hâkim en-Nîsâbûrî, müzakere esnasında öğrenilen bir hadisi rivayet etmeyi hadisin kaynağının bulunması şartına bağlamıştır. İbn Hacer el-Askalânî, Buhârî’nin el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’ine müzakere yoluyla aldığı hadisleri değerlendirirken onun bu konuda çok hassas davrandığını, bu tür hadisler için “kāle lî fülân” veya “kāle lenâ fülân” ifadesini kullandığını belirtmiştir. Buhârî’nin bu tür rivayetlerinin semâ yoluyla başka tariklerden de geldiği zikredilmiştir. Tirmizî, müzakere yoluyla öğrenip es-Sünen’ine aldığı hadisleri hangi hocasından duyduğunu açıkça ifade etmiştir (“Zekât”, 30). Müzakere yoluyla elde edilen hadislerde talebe ile hocası arasında bir kopukluk bulunmadığı için bunlar hükmen “haddesenâ fülân” diye rivayet edilmiş gibi sayılırsa da (Subhî es-Sâlih, s. 67) semâ ve kıraat yoluyla alınmış hadisler seviyesinde değildir.

BİBLİYOGRAFYA
Lisânü’l-ʿArab, “tnʾe” md.; Dârimî, “Muḳaddime”, 51; Buhârî, “Daʿavât”, 6; Tirmizî, “Zekât”, 30; İbn Ebû Hâtim, el-Cerḥ ve’t-taʿdîl, II, 73; VIII, 110; IX, 169; Râmhürmüzî, el-Muḥaddis̱ü’l-fâṣıl (nşr. M. Acâc el-Hatîb), Beyrut 1391/1971, s. 385, 545-548; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), I, 172-173; a.mlf., Maʿrifetü ʿulûmi’l-ḥadîs̱ (nşr. Ahmed b. Fâris es-Sellûm), Beyrut 1424/2003, s. 423-432; Hatîb el-Bağdâdî, el-Câmiʿ li-aḫlâḳı’r-râvî ve âdâbi’s-sâmiʿ (nşr. Mahmûd et-Tahhân), Riyad 1403/1983, I, 233-238; II, 36-37, 267, 268, 269, 273, 278; a.mlf., Şerefü aṣḥâbi’l-ḥadîs̱ (nşr. M. Said Hatiboğlu), Ankara 1971, s. 93-98; a.mlf., er-Riḥle fî ṭalebi’l-ḥadîs̱ (nşr. Nûreddin Itr), Beyrut 1395/1975, s. 114; İbn Abdülber en-Nemerî, Câmiʿu beyâni’l-ʿilm, Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), I, 101-103; Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XIII, 80; Şemseddin es-Sehâvî, Fetḥu’l-muġīs̱, Beyrut 1403/1983, I, 54, 57, 182; II, 25, 301-302, 381-382; III, 314, 340; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Beyrut 1409/1989, I, 70, 80, 118; II, 54, 123, 142, 151, 152, 402; Abdülmevcûd M. Abdüllatîf, Keşfü’l-lisâm ʿan esrâri taḫrîci ḥadîs̱i seyyidi’l-enâm, Kahire 1404/1984, I, 72-78, 120-121; Tâhir el-Cezâirî, Tevcîhü’n-naẓar (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1416/1995, I, 439; II, 723; Subhî es-Sâlih, Hadîs İlimleri ve Hadîs Istılahları (trc. M. Yaşar Kandemir), İstanbul 1996, s. 67.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 32. cildinde, 233-234 numaralı sayfalarda yer almıştır.