SEHL-i MÜMTENİ

Kolay görünmekle birlikte benzerinin söylenmesi çok zor olan söz, mısra, beyit anlamında belâgat terimi.

Müellif:

Sözlükte “kolay” anlamına gelen sehl ile “gerçekleşmesi mümkün olmayan” mânasındaki mümteni‘ kelimelerinden meydana gelen terkibin sözlük anlamı “elde edilmesi hemen hemen imkânsız kolaylık” demektir. Bir edebî terim olarak kolayca söylenmiş gibi görünen, ancak benzerinin söylenmesi çok güç olan özlü söz ve ifadeyi belirtir. Sehl-i mümteninin en belirgin özelliği doğallık, kısa anlatım ve anlaşılır olmaktır. Benzerinin yapılmasındaki zorluk da doğallığı ve vecizliğiyle ilgilidir. Sehl-i mümteniyi “kısa, sade, tabii bir ifadeyle yoğun ve özlü anlatım” şeklinde de tanımlamak mümkündür. Ziyâ Paşa, Harâbât’ta Süleyman Çelebi’nin Mevlid’ini sehl-i mümteni örneği diye gösterip onu överken şöyle der: “Sûrette egerçi sâde düzdür / Aşk u sühan anda müctemi‘dir.” Sahaflar Şeyhizâde Esad Efendi’ye göre ise bu özellikteki ifadelerde Arapça ve Farsça kelimelerin yerine Türkçe kelimeler kullanılarak dilin sade olmasına çalışılmalı, kolay ve özlü bir anlatımla halkın anlayabileceği ibare ve ifadeler ortaya konmalıdır; bu tür eserlere sehl-i mümteni denilebilir (Köprülü, s. 282). Burada sehl-i mümteninin çoğunluk tarafından anlaşılabilme özelliği öne çıkarılmakta ve bir bakıma dildeki sadeleşme ve edebiyattaki mahallîleşme akımının uzantısı olarak gösterilmektedir. Sürûrî de Bahrü’l-maârif adlı eserinde Türkî-i basît akımının temsilcilerinden Tatavlalı Mahremî’den sehl-i mümteni örneği olarak, “Gördüm segirdir ol ala gözlü geyik gibi / Düştüm saçı tuzağına bön üveyik gibi” beytini verir ki burada da anlaşılır olma esas alınmaktadır.

Kaynaklarda şiirlerinden sehl-i mümteni örnekleri verilen Yûnus’un Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Mes̱nevî’sini gördükten sonra onu uzun bularak söylediği, “Ete kemiğe büründüm / Yûnus diye göründüm” sözü bunlardan en çok bilinenidir. Ayrıca onun, “Söz ola kese savaşı söz ola kestire başı / Söz ola ağulu aşı bal ile yağ ede bir söz”; “Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm / Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi” beyitleri de tanınmış sehl-i mümteni örneklerindendir. Muallim Nâci, Istılâhât-ı Edebiyye’de Nâbî’nin bazı beyitlerini anlaşılmalarındaki güçlüğe rağmen sehl-i mümteni niteliğinde kabul eder: “Şöhreti mâl iledir ma‘bed-i İslâm’ın da / Câmi-i köhne-i bî-vakfa cemâat gelmez”; “Evliyâ-yı niamın âdet-i di-rînesidir / Kendi evzâını etbâına isnâd etmek.” Burada sehl-i mümteninin aslî özelliği olarak beyitteki vecizlik öne çıkmaktadır. Hüseyin Kâzım Kadri de Türk Lugatı’nda sehl-i mümteni için Nâbî’den şu örneği vermektedir: “Yok bî-garaz muâmele ehl-i zamânede / Kimse ibâdet etmez idi cennet olmasa.” Bu örneklere göre sehl-i mümteni için ön planda düşünülmesi gereken özellik dilin sadeliği olmayıp söyleyişin veciz ve anlamın düşündürücü, ders verici olmasıdır. Bu durumda bazan dilin kullanımı, bazan da anlamın düşündürücü olması sehl-i mümtenide öne çıkmaktadır. Anlamın önem kazanması halinde dilin sade olmasından çok kelime seçimi ve kelimelerin yerli yerinde kullanımıyla veciz söyleyiş ve etkileyicilik amaçlanmaktadır. Bu bağlamda Muallim Nâci sehl-i mümteni için külfetsiz olma şartından söz etmektedir. Burada külfetsizlikten maksat belâgatta haşiv diye anılan gereksiz kelime kullanımından kaçınmak ve dikkatle seçilmiş kelimeleri uygun biçimde düzenlemektir.

Sehl-i mümteni şiirde ustalık gerektiren önemli bir husus kabul edilir. Kısa ve özlü anlatım şiirin esas unsurlarından sayıldığı için sehl-i mümteni daha ziyade şiirle bağlantılı düşünülmüş ve kaynaklarda daha çok manzum örnekler verilmiştir: “Hangi büttür bilmezem îmânımı gāret kılan / Sende îman yok ki sen aldın diyem îmânımı” (Fuzûlî); “Ders-i aşkın müşkilin Yahyâ nice halleylesin / Söyleyenler kendisin bilmez bilenler söylemez” (Şeyhülislâm Yahyâ). Ancak sade, doğal, veciz, güzel, etkileyici ve benzersiz olanı ortaya koyma arayışı şeklinde de anlaşılması gereken sehl-i mümteni nesir için de söz konusudur. Muallim Nâci’ye göre Sa‘dî-i Şîrâzî’nin eserlerinde ve özellikle Gülistân’ı içinde sehl-i mümteni örnekleri çoktur. Arap edebiyatında ise Bahâ Züheyr’in şiirlerinde, Ebü’l-Hasan el-Cürcânî’nin nesrinde sehl-i mümteni örnekleri bulunmaktadır. Fars edebiyatında Sa‘dî’den başka Hâfız-ı Şîrâzî’nin gazellerinde, Ferruhî-yi Sîstânî’nin kasidelerinde, Târîḫ-i Beyhaḳī’de, Nizâmülmülk’ün Siyâsetnâme’sinde ve Ḳābûsnâme’de sehl-i mümteni örnekleri olduğu kabul edilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA
Türk Lugatı, III, 160; Tâhirülmevlevî, Edebiyat Lügatı, İstanbul 1973, s. 133; Ziyâ Paşa, Harâbât, İstanbul 1291, I, Mukaddime; Muallim Nâci, Edebiyat Terimleri: Istılâhât-ı Edebiyye (haz. M. A. Yekta Saraç), İstanbul 2004, s. 122-123; Köprülü, Edebiyat Araştırmaları I, s. 282, 298; Seyit Kemal Karaalioğlu, Edebiyat Terimleri Kılavuzu, İstanbul 1975, s. 330; Atilla Özkırımlı, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul 1982, IV, 1021; L. Sami Akalın, Edebiyat Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1984, s. 237; Celâleddin Hümâî, Fünûn-ı Belâġat ve Ṣınâʿât-ı Edebî, Tahran 1363 hş., s. 407; Mine Mengi, Divan Şiiri Yazıları, Ankara 2000, s. 62 vd.; Derûdiyân, “Sehl u Mümteniʿ”, Ferhengnâme-i Edeb-i Fârsî (nşr. Hasan Enûşe), Tahran 1381 hş., II, 843.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 36. cildinde, 320-321 numaralı sayfalarda yer almıştır.