SOFTA

Osmanlılar’da medrese talebeleri için kullanılan bir terim.

Müellif:

Farsça’da “yanmış, tutuşmuş” anlamına gelen sûhte kelimesi, Osmanlı devrinde medrese öğrencileri için onların ilim aşkıyla yanmış tutuşmuş olmalarına izâfeten kullanılmıştır. Bu terim zamanla softa şeklini almıştır. Softa kelimesi, Osmanlılar’da XVI. yüzyılda kullanılmaya başlanmış olup (BA, MD, nr. 3, hk. 17) imparatorluğun sonuna kadar devam etmiştir (Mir’ât-ı Hakîkat, s. 92-93).

Osmanlı eğitiminde sıbyan mektebini bitiren bir talebe on iki-on beş yaşlarında iken medreseye girerek softa olur ve medrese öğrenimi başlardı. Softalar “mukaddimât-ı ulûm” (mebânî-i ulûm) denilen Arapça sarf, nahiv, mantık ve âdâbü’l-bahs gibi muhtasarat derslerini okuduktan sonra müderristen aldıkları başarı belgesiyle (temessük) bir üst medreseye devam ederlerdi. Bundan sonra sırasıyla hâşiye-i Tecrîd, miftâh, kırklı ve ellili (hâriç ve dâhil) medreselerdeki öğrenimlerini üç yıl gibi bir sürede tamamlayınca Sahn-ı Semân Medresesi’ne girerek dânişmend olurlardı. Tecrübe sahibi dânişmendler (muîd) aynı zamanda softalara ders okuturdu.

Softaların tahsil gördükleri medreseler orta dereceli öğretim kurumlarıydı ve bunlar Osmanlı coğrafyasında en yaygın olan medreselerdi. Ayrıca Fâtih Sultan Mehmed’in yaptırdığı Sahn-ı Semân medreselerine öğrenci yetiştiren sekiz tetimme medresesinin öğrencilerine de softa adı verilmekteydi. Tetimmelerin bir diğer adı olan mûsıle-i Sahn softaların eğitim gördükleri medreselerin seviyesini göstermektedir. Mûsıle-i Sahn “sahna götüren, ulaştıran” mânasına gelmektedir. Sahn medreseleri yüksek dereceli medreseler olduğuna göre softaların eğitim gördükleri tetimme medreselerini de orta dereceli medreseler olarak görmek mümkündür (Unan, s. 66). Softalar, medreselerin fizikî yapısına göre iki kişilik veya daha fazla gruplar halinde hücrelerde kalırlar, yemeklerini imaretten yerler, dânişmend olunca da oda sahibi olurlardı (Fâtih Mehmet II. Vakfiyeleri, I, 257). Ayrıca bütün giderlerinin karşılanmasının yanında medresenin vakfından harçlık da alırlardı (Ramazanoğlu Halil Bey Oğlu Pîrî Paşa Vakfiyesi, VGMA, nr. 646/4, 8).

XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı medreselerinin tedrîcî bir bozulmanın içine girdiği genellikle kabul edilir. Bazı Osmanlı müellifleri, medreselerin kānûn-ı kadîme aykırı uygulamalardan dolayı yavaş yavaş bozulmaya başladığı, bunun hem müderris hem tedrisat hem de talebelere yansıdığı konusunda birleşir. Bunlara göre medreselerde yüksek seviyeli ulemâ çocuklarına haksız imtiyazların sağlanması, ilmiye yolunda yükselmenin rüşvet ve iltimasla mümkün hale gelmesi (Âlî Mustafa Efendi, s. 80), tedrisattan aklî ve riyâzî ilimlerin kaldırılması (Kâtib Çelebi, s. 10-11) ve nihayet kapasitenin üzerinde talebenin kabul edilmesi klasik medrese geleneğini bozmuştur (Koçi Bey, s. 10-11). Medreselerin bozulmasında sosyal ve ekonomik etkenlerin de rolü vardı. Özellikle XVI. yüzyılın ikinci yarısına doğru medrese talebeleri arasında büyük bir kargaşa yaşanmaya başlanmıştır.

Aynı dönemde Anadolu’da ve Rumeli’de ortaya çıkan büyük sosyal gerginlik softalara da yansıdı. Bozulan ekonomik yapı, genç nüfusta görülen artış bu gerginliği daha da körükledi. Kır kesimindeki gençler yatılı ve burslu olan medreselere sığındı, medreseler işsiz güçsüzlerin geçim yeri haline geldi. Kapasitenin üstünde öğrenciyle dolan medreselerde eğitim ve öğretimin kalitesi düştü. Bu kargaşa ortamından dolayı uzun süre medreseden dışarı çıkamamak ve mezuniyet sonrası işsiz kalmak talebelerin psikolojisini bozarak onları suça itti. Celâlî isyanlarının da etkisiyle gayri memnun bir kısım softa bir araya gelip çeşitli sayıda kişilerden oluşan bölükler halinde çeteler kurdu (BA, MD, nr. 12, hk. 925, 1190, 1216). “Softa şekaveti” denilen bu hareketi Kanûnî Sultan Süleyman’ın oğulları Selim ve Bayezid’in taht mücadeleleri, Osmanlı-İran ve Avusturya savaşları sebebiyle Celâlîler’le bağlantılı olarak yüzyılın sonuna kadar sürdü (Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, s. 253-281). Bu süreçte âsi softa taifesi halk üzerinde baskı kurarak köyleri, kasabaları yağmaladı; cer, nezir ve kurban adıyla para (salgın / salma) topladı (BA, MD, nr. 12, hk. 204).

Osmanlı Devleti softa isyanlarını önlemek ve medreseleri ıslah etmek için pek çok hüküm, ferman ve nizamnâme yayımladı. Medreselerde derslere devam ve derslerde bir müfredatın takip edilmesi bağlamında bir dizi ıslahat yapıldı (Baltacı, s. 37-42). Ancak softalar XVI. yüzyıldan sonra da başta İstanbul, Bursa ve Edirne gibi daha çok birlikte hareket edebilme imkânını buldukları merkezlerde her fırsatta şehir içi siyasî ve içtimaî hareketlere karışmayı sürdürdü. Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında softaların yapılan reformlara karşı direnmesi sebebiyle “ham softa” deyimi literatüre girmiştir. Bugünkü Türkçe’de softa kelimesiyle bir görüşe, bir inanışa körü körüne bağlanan kimse kastedilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA
Fâtih Mehmet II. Vakfiyeleri (nşr. Vakıflar Umum Müdürlüğü), Ankara 1938, I, 257; Ramazanoğlu Halil Bey Oğlu Pîrî Paşa Vakfiyesi, 1539-1555, VGMA, nr. 646/4, 8; Âlî Mustafa Efendi, Künhü’l-aḫbār II: Fâtiḥ Sulṭān Meḥmed Devri: 1451-1481 (haz. M. Hüdai Şentürk), Ankara 2003, s. 80; Koçi Bey, Risâle, London 1277, s. 10-11; Kâtib Çelebi, Mîzânü’l-hak fî ihtiyâri’l-ehak, İstanbul 1306, s. 9-11; Cevdet, Târih, I, 109; Mir’ât-ı Hakîkat (Miroğlu), s. 92-93; Ahmed Refik [Altınay], Onuncu Asr-ı Hicrîde İstanbul Hayatı, İstanbul 1333, s. 50-51; Uzunçarşılı, İlmiye Teşkilâtı, s. 12-13; Cahid Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1976, s. 37-42; Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası: Celalî İsyanları, İstanbul 1995, s. 253-281; a.mlf., “Türkiye Tarihinde İçtimaî Buhranlar Serisinden: Medreseli İsyanları”, İFM, XI/1-4 (1950), s. 361-387; Fahri Unan, Kuruluşundan Günümüze Fâtih Külliyesi, Ankara 2003, s. 66; Tahsin Yazıcı, “Softa”, İA, X, 735-736; C. E. Bosworth, “Softa”, EI2 (İng.), IX, 702.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 37. cildinde, 342-343 numaralı sayfalarda yer almıştır.