ÜBEY b. K‘B

Ebü’l-Münzir (Ebü’t-Tufeyl) Übey b. Kâ‘b b. Kays el-Ensârî (ö. 33/654 [?])

Hz. Peygamber’e kâtiplik yapan ve Kur’an’a hizmetleriyle tanınan sahâbî.

Müellif:

Yesrib’de doğdu. Hazrec kabilesinin Neccâroğulları kolundandır. Annesi Suheyle bint Esved’dir. Müslüman olmadan önce okuma yazma öğrendi; Medineli yahudilerle görüşüp Tevrat’ı inceledi ve yeni bir peygamberin geleceğini öğrendi. Birinci Akabe Biatı’nın ardından İslâm’ı tebliğ etmek üzere Medine’ye gönderilen Mus‘ab b. Umeyr vasıtasıyla İslâmiyet’i kabul etti. Ertesi yıl İkinci Akabe Biatı’na katıldı. Hicretten sonra Talha b. Ubeydullah veya Saîd b. Zeyd ile kardeş ilân edildi. Hz. Peygamber’e vahiy kâtipliği yapan ilk Medineli müslümandır. Aynı zamanda Resûl-i Ekrem’in sır kâtibi olduğu için ona gelen mektupları okur, gönderilecek mektupları yazardı. Bunların sonuna, “Übey b. Kâ‘b tarafından yazılmıştır” cümlesini eklemek suretiyle kâtiplerin mektuplara imza atma geleneğini başlatmıştır (Muhammed Hamîdullah, s. 152-153, 162, 238-239). Resûlullah tarafından zekât toplamakla görevlendirilen Übey bütün gazvelere ve bazı seriyyelere katıldı, Hendek Gazvesi’nde yaralandı. Vahiy kâtibi oluşu dolayısıyla Kur’an sahasında büyük bir yetkinlik kazandı. Yeni nâzil olan âyetleri yazıp ezberler ve Hz. Peygamber’e okurdu. Ashabın sayılı hâfızları arasında yer alıyordu. Resûl-i Ekrem’in emriyle hem Medineli müslümanlara hem de şehre gelen yabancı heyet mensuplarına Mescid-i Nebevî’de Kur’an öğretirdi. Resûlullah kendisini “seyyidü’l-kurrâ” ve “seyyidü’l-ensâr” gibi lakaplarla övmüş, sahâbîlere Kur’an’ı Übey’den öğrenmelerini tavsiye etmiştir. Hz. Peygamber bir gün Übeyy’i çağırarak, “Allah sana Beyyine sûresini okumamı emretti” demiş, Übey heyecanla, “Allah size benim adımı mı andı yâ Resûlellah?” diye sormuş, “Evet” cevabını alınca da sevinçten ağlamıştır (Buhârî, “Menâḳıbü’l-enṣâr”, 16; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 122). Bu şeref sahâbîlerden sadece Übeyy’e nasip olmuştur.

Übey b. Kâ‘b, Hz. Peygamber’in belirttiğine göre ümmeti içinde Kur’an’ı en iyi okuyan kişi (Tirmizî, “Menâḳıb”, 33), aynı zamanda Resûl-i Ekrem hayatta iken Kur’an’ın tamamını ezberleyip ona arzeden sahâbîlerden biridir. Resûlullah ondan namazda âyetleri karıştırdığında kendisini uyarmasını istemiştir (Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 158). Kurrânın ilk tabakasını teşkil eden yedi sahâbîden biri olan ve Hz. Peygamber’in vefatından sonra müslümanların eğitiminde büyük hizmetler ifa eden Übeyy’in özellikle Kur’an öğretimi konusundaki faaliyetleri önemlidir. Abdullah b. Abbas, Ebû Hüreyre, Abdullah b. Sâib, Abdullah b. Ayyâş gibi sahâbîler ve Ebû Abdurrahman es-Sülemî ile Ebü’l-Âliye er-Riyâhî gibi tâbiîler ondan kıraat öğrendi. Kırâat-i aşerenin çoğunun isnadında Übey b. Kâ‘b yer alır. Aynı zamanda tefsirde de öne çıkan Übeyy’in bu sahadaki görüş ve rivayetleri Medine tefsir ekolünün temelini oluşturur.

Hz. Ebû Bekir döneminde meydana gelen Yemâme Savaşı’ndan sonra Kur’an’ı cemetmekle görevlendirilen Zeyd b. Sâbit’e yardım edecek heyette Übey de bulunuyordu. Hz. Ömer, daha önce herkesin kendi başına veya küçük cemaatler halinde kıldığı teravih namazını topluca kıldırması için Übeyy’i 14 (635) yılında imam tayin etti. Übey ramazanda yirmi gece teravih kıldırır, son on gece evine çekilir ve ibadetle meşgul olurdu. Bu dönemde kâtiplik görevi de yapan Übey, Hz. Ömer’in Kudüs halkıyla yaptığı antlaşmayı kaleme aldı. Hz. Osman döneminde Kur’an öğretmenliğinin yanı sıra mushafın çoğaltılmasıyla ilgili komisyonda yer aldı. Onun kıraatiyle diğer bazı sahâbîlerin kıraatleri arasındaki farklılıklar karışıklığa yol açınca Hz. Osman, Ebû Bekir zamanında derlenen mushafı çoğalttırıp İslâm ülkesinin belli başlı merkezlerine gönderdi ve bunların esas alınmasını emretti. Übeyy’in kıraati özellikle Şam bölgesinde meşhur oldu.

Hayatı boyunca sıtma hastalığından mustarip olan Übey yüksek ateşli bir sıtma nöbeti sırasında Medine’de vefat etti. Bazı kaynaklarda Dımaşk’ta öldüğü ve kabrinin orada bulunduğu söylenirse de (Ahmed Fâiz Hımsî, s. 292) ilk görüş daha meşhurdur. Vefat tarihi ihtilâflı olup bu konuda 19 (640), 20 (641), 22 (643), 23 (644), 30 (651), 32 (653), 33 (654), 35 (656) ve 36 (657) yılları verilmekle birlikte Hz. Osman devrinde mushafların çoğaltılması, Mescid-i Nebevî’nin genişletilmesi gibi faaliyetler ve hayatının çeşitli safhalarıyla ilgili diğer bazı rivayetler onun Osman döneminin son yıllarına kadar yaşadığını göstermektedir. Âl-i İmrân sûresinin 92. âyeti nâzil olunca Ebû Talha’nın Hz. Peygamber’in tavsiyesi üzerine en kıymetli bahçesini yakın akrabalarına paylaştırdığında Übeyy’e de pay vermesi (Buhârî, “Vekâle”, 15; “Veṣâyâ”, 10), Resûl-i Ekrem döneminde onun maddî durumunun çok iyi olmadığını gösterir. İki evlilik yaptığı bilinen Übeyy’in Devs kabilesinden olan ilk hanımı Ümmü’t-Tufeyl’den Tufeyl ve Muhammed, diğer eşi Habîbe bint Sehl’den Abdullah, Rebî‘, Hazm ve Ümmü Amr adlı çocukları dünyaya gelmiştir.

Bazı kimseler Übeyy’in Kur’an’ı iyi bilen sahâbîlerden oluşunu istismar etmiş ve onun adına Kur’an’daki sûrelerin faziletine dair birçok hadis rivayet edilmiştir. Übey’den bu konuda gelen bazı rivayetler güvenilir olmakla birlikte bunların çoğu uydurulmuştur. Kendisine Feżâʾilü’l-Ḳurʾân adlı bir eser nisbet edilmiş (İbnü’n-Nedîm, s. 56), hatta bu konuda ilk eser yazan kişi olduğu söylenmiştir. Ancak muhtemelen bu eser onun adına rivayet edilen, Kur’an’daki bütün sûrelerin faziletlerinin sayıldığı ve İbnü’l-Cevzî tarafından uydurma kabul edilen (el-Mevżûʿât, I, 240) nakillerden meydana gelmektedir. Öte yandan Übeyy’in mushafında Kunut dualarının yer aldığı belirtilmekte (İbnü’n-Nedîm, s. 45), bazı rivayetlerde ise yalnız Übeyy’in mushafında bulunan âyetlerden söz edilmektedir. Kunut dualarıyla ilgili husus, Übeyy’in diğer sahâbîlerin bilgisine aykırı yanlış bir kanaatinden doğmuş olabileceği gibi bunları mushafının sonuna dua niyetiyle yazmış olması da mümkündür. Nitekim konu hakkındaki araştırmalar, Kunut dualarının ve rivayetlerde sadece onun mushafında bulunduğu zikredilen âyetlerin gerek dil ve üslûp gerekse sıhhat açısından Kur’an’dan sayılamayacağını göstermektedir. Ayrıca söz konusu âyetler sahih kabul edilen kıraatlerde ve sahih hadis kaynaklarında yer almamaktadır. Übeyy’in bir kısım şâz kıraatleri sonraki dönemlerde tartışmalara yol açmış, bazı kıraat âlimleri şâz kıraatleri okuyanları engellerken bazıları da bu kıraatleri okudukları için sorgulanmıştır (, XX, 214, 376).

Übey aynı zamanda fetva ehli altı sahâbîden biri olup Resûlullah’ın sağlığında fetva verdiği zikredilmektedir. İbn Abbas’ın, Hz. Ömer ve Ali’den sonraki en önemli hocası Übey’dir. İlmî birikimi sebebiyle Hz. Ebû Bekir ile Ömer dönemlerinde Medine’deki danışma meclisinde yer alan Übey zaman zaman kadılık görevi de yapmıştır. Hz. Ömer halledemediği meselelerin çözümünde sık sık onun görüşüne başvururdu. Hz. Peygamber’den 164 rivayeti bulunan Übey’den birçok sahâbînin yanı sıra Süveyd b. Gafele, Zir b. Hubeyş, Ebü’l-Âliye er-Riyâhî, Ebû Osman en-Nehdî, Ebû İdrîs el-Havlânî gibi tâbiîn âlimleri hadis nakletmiştir. Kendisinden hadis öğrenmek isteyenler bazan büyük kalabalıklara ulaştığı için sesini duyurabilmek amacıyla evinin damına çıkarak konuştuğu bildirilir.

Übey b. Kâ‘b hakkında yapılan çalışmalardan bazıları şunlardır: Durak Pusmaz, Übey İbn Kâ‘b’ın Tefsirdeki Yeri (doktora tezi, 1992, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü); Safvân Adnân Dâvûdî, Übey b. Kâʿb: Ṣâḥibü Resûlillâh ve seyyidü’l-ḳurrâ fî zemânih (Dımaşk 1994); Abdülkadir Karakuş, Übey b. Kâ‘b, İlmî Şahsiyeti, Kıraati ve Tefsirdeki Metodu (doktora tezi, 1999, SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü); Şahhât Seyyid Zağlûl, Übey b. Kâʿb: er-Recül ve’l-muṣḥaf (İskenderiye 2003); Meş‘ân Suûd Abdülîsâvî, Übey b. Kâʿb ve mekânetühû beyne müfessiri’ṣ-ṣaḥâbe (Beyrut 2006); Havle Ubeyd Halef Düleymî, Ḳırâʾatü Übey b. Kâʿb: Dirâse naḥviyye ve luġaviyye (Beyrut 2007); M. Kemal Atik, “Übey b. Kâ‘b ve Kur’an İlmindeki Yeri” (Erciyes Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sy. 4 [1987], s. 149-177).


BİBLİYOGRAFYA

, s. 261.

, III, 498-501.

, s. 40-43.

İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, Beyrut 1997, s. 44-45, 56.

, I, 47-52.

, VII, 308-348.

Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, el-Mevżûʿât (nşr. Abdurrahman M. Osman), [baskı yeri yok] 1403/1983 (Dârü’l-fikr), I, 240.

, I, 61-63.

, I, 389-402.

, I, 19-20.

Süyûtî, el-İtḳān, Beyrut, ts. (Âlemü’l-kütüb), II, 187.

M. Mustafa el-A‘zamî, Küttâbü’n-nebî, Riyad 1401/1981, s. 42-43.

Muhammed Hamîdullah, el-Ves̱âʾiḳu’s-siyâsiyye, Beyrut 1407/1987, s. 152-153, 162, 238-239.

Abdüssettâr eş-Şeyh, Aʿlâmü’l-ḥuffâẓ ve’l-muḥaddis̱în, Dımaşk-Beyrut 1417/1997, I, 420-441.

Ahmed Fâiz Hımsî, “el-ʿUẓamâʾü’lleẕîne düfinû fî Dımaşḳ ev mâtû fîhâ”, el-Ḥavliyyâtü’l-es̱eriyyetü’l-ʿArabiyyetü’s-Sûriyye, XXXV, Dımaşk 1985, s. 292.

Tayyar Altıkulaç, “İbn Mücâhid”, , XX, 214.

a.mlf., “İbn Şenebûz”, a.e., XX, 376.

A. Rippin, “Ubayy b. Kaʿb”, , X, 764-765.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2012 yılında İstanbul’da basılan 42. cildinde, 272-274 numaralı sayfalarda yer almıştır.