RÜKNÜDDEVLE

Ebû Alî Rüknü’d-devle el-Hasen b. Ebî Şücâ‘ Büveyh b. Fennâ Hüsrev ed-Deylemî (ö. 366/976)

Rey ve Cibâl Büveyhî emîri (943-976).

Müellif:

Büveyhî hânedanının kurulmasından önce Rüknüddevle, ağabeyi İmâdüddevle Ebü’l-Hasan Ali ve kardeşi Muizzüddevle Ebü’l-Hüseyin Ahmed ile birlikte Deylemli liderlerden Mâkân b. Kâkî’nin, ardından Merdâvîc b. Ziyâr’ın emrinde kumandan olarak görev aldı. Ebü’l-Hasan Ali hânedan kurulduktan sonra Merdâvîc’e karşı verilen mücadele sırasında yenilerek onu metbû tanıyınca kardeşi Ebû Ali Hasan’ı Ziyârî sarayına rehin göndermek zorunda kaldı (322/934). Ebû Ali Hasan, ertesi yıl Merdâvîc’in bir suikast neticesi öldürülmesi üzerine İsfahan’dan kaçıp ağabeyinin yanına geldi ve ondan sağladığı orduyla geri dönerek şehri Merdâvîc’in halefi Veşmgîr’in elinden aldı. Dört yıl sonra Veşmgîr’in Rey’den gönderdiği bir ordu tarafından İsfahan’dan uzaklaştırılan Ebû Ali Hasan önce Vâsıt’ı ele geçirmeye çalıştı. Fakat Berîdîler’le karşı karşıya geldiğinde Abbâsî Halifesi Râzî-Billâh ve Emîrülümerâ Beckem’in de harekete geçtiğini duyunca geri çekilmeye mecbur oldu; fakat hemen ardından İsfahan’ı yeniden almayı başardı (328/940). O sırada Sâmânîler de Rey ve Cibâl’i zaptederek Ziyârî Emîri Veşmgîr’i bölgeden uzaklaştırdılar. Ancak Sâmânî Emîri Nasr b. Ahmed’in ölümü sebebiyle ordu geri çekilince Veşmgîr geri geldi. Bu karışıklıkları fırsat bilen Ebû Ali Hasan, Ziyârî topraklarına saldırıp Rey’i ele geçirdi ve bütün Cibâl vilâyetlerini hâkimiyeti altına aldı; böylece Büveyhîler’in Rey ve Cibâl kolu kurulmuş oldu (331/943).

Ebü’l-Hüseyin Ahmed 19 Aralık 945’te davet edildiği Bağdat’a girdiğinde kendisine emîrülümerâlık makamını ve Muizzüddevle lakabını veren Abbâsî Halifesi Müstekfî-Billâh onunla birlikte ağabeyleri Ebü’l-Hasan Ali’ye İmâdüddevle, Ebû Ali Hasan’a da Rüknüddevle lakaplarını verdi. O tarihten sonra Rüknüddevle diye bilinen Ebû Ali Hasan, Rey ve Cibâl Büveyhî emîri sıfatıyla hüküm sürdü. Ağabeyi İmâdüddevle’nin ölümünden (338/949) itibaren Büveyhî hânedanının en büyük hükümdarı ve diğer Büveyhî emîrlerinin metbûu, kardeşi Muizzüddevle’nin ölümünün (356/967) ardından aynı zamanda Abbâsî hilâfetinin emîrü’l-ümerâsı olarak kabul edildi.

Rüknüddevle hükümdarlığı süresince Sâmânîler, Ziyârîler, Müsâfirîler ve Cibâl bölgesinin batısında yaşayan müstakil Kürt aşiretleriyle mücadele etti; ülkesi iki defa Sâmânîler tarafından ele geçirilerek vergiye bağlandı (333/944-45, 339/950). Hayatının son yıllarında hânedan içi sorunlarla uğraşmak zorunda kaldı. Özellikle büyük oğlu Fars Büveyhî Emîri Adudüddevle’nin Irak’ı ve hilâfet merkezi Bağdat’ı hâkimiyeti altına almak için amcazadesi İzzüddevle Bahtiyâr’a karşı başlattığı saldırgan politikayı engellemeye büyük çaba harcadı. Hânedanın başına Adudüddevle’nin geçmesini vasiyet eden Rüknüddevle oğullarından Fahrüddevle’ye Hemedan, Dînever, Rey ve diğer Cibâl vilâyetlerini, Müeyyidüddevle’ye valisi bulunduğu İsfahan’ı verdi. Irak’ın Muizzüddevle’nin soyundan gelenlerce yönetilmesini uygun gördü. Rüknüddevle 366 yılı Muharreminde (Eylül 976) vefat etti.

Rey ve Cibâl’de fiilen bağımsız bir yönetim uygulamakla beraber ağabeyi İmâdüddevle’yi hânedanın başı olarak tanıyan ve sikkelerinde onun adını da bastıran Rüknüddevle cesur bir asker ve en zor şartlar altında dahi mücadeleden yılmayan bir idareciydi. Kaynaklarda sözünde duran, bağışlayıcı, yüksek ruhlu, fütüvvet sahibi, akrabalık hukukuna riayet eden cömert bir kişi olarak tanıtılır. Rüknüddevle de bazı Deylemli ve Büveyhî emîrleri gibi Sâsânî Devleti’ne ilgi duyar ve hükümdarlarına özenirdi. 351 (962) yılında Rey’de (Muhammediye) bastırdığı bir gümüş madalyon onu bir Sâsânî imparatoru gibi resmetmekte ve Pehlevîce yazılmış, “Şehinşahın şanı artsın” ibaresini taşımaktadır (Miles, s. 155-166). Rüknüddevle’nin sarayında ilim meclisleri düzenlenmekte ve değişik mezheplere sahip âlimler tartışma yapabilmekteydi. Kendisinin de bağlı olduğu Şîa-İmâmiyye’den (İsnâaşeriyye) Şeyh Sadûk bu tartışmaları el-Meclisü’l-leẕî cerâ lehû beyne yedey Rükni’d-devle adlı bir kitapta toplamıştır (Aʿyânü’ş-Şîʿa, X, 25). Başşehir Rey onun ve ünlü veziri Ebü’l-Fazl İbnü’l-Amîd’in çabalarıyla İslâm kültür ve uygarlığının önemli merkezlerinden biri haline gelmişti. Rüknüddevle’nin ülkesinin bayındırlığı ve halkının yararı için büyük harcama gerektiren projeler gerçekleştirdiği de belirtilir. Şîraz’da kendi adını taşıyan yer altı su kanalının (kanât-ı Rüknâbâd) inşası ile Düceyl ırmağı üzerindeki Hurrezâd Köprüsü’nün (Kantaratü Hurre Zâd) 150.000 dinar harcanarak yenilenmesi işi ona nisbet edilmektedir (le Strange, s. 280, 286).

BİBLİYOGRAFYA
Hamza el-İsfahânî, Târîḫu sinî mülûki’l-arż ve’l-enbiyâʾ, Beyrut, ts. (Dâru mektebeti’l-hayât), s. 181-182; Makdisî, Aḥsenü’t-teḳāsîm, s. 395; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 275, 281, 301-303, 315; II, 3-6, 8, 102, 115, 118, 131-135, 222-231, 270, 273-274, 330-331, 341, 350-352, 379; Gerdîzî, Zeynü’l-aḫbâr (nşr. Mirza Muhammed Han Kazvînî), Tahran 1327 hş., s. 29, 30, 31, 33, 35, 36; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, bk. İndeks; İbn Ebû Usaybia, ʿUyûnü’l-enbâʾ, s. 427, 459, 460; G. C. Miles, The Numismatic History of Rayy, New York 1938, s. 155-166; Ahmed-i Kesrevî, Şehriyârân-ı Ġumnâm, Tahran 1335 hş., s. 75-77, 102-105; Artuk, İslâmî Sikkeler Kataloğu, I, 327-336; H. Busse, “Iran Under the Buyids”, CHIr., IV, 250-269; Aʿyânü’ş-Şîʿa, X, 25; G. le Strange, Büldânü’l-ḫilâfeti’ş-Şarḳıyye (trc. B. Fransis – K. Avvâd), Beyrut 1405/1985, s. 280, 286; J. L. Kraemer, Humanism in the Renaissance of Islam, Leiden 1986, s. 241-259; Ahmet Güner, Büveyhîler’in Şiî-Sünnî Siyaseti, İzmir 1999, s. 154-155; a.mlf., “Hamza el-İsfahânî ve Büveyhîler II”, DÜİFD, sy. 21 (2005), s. 65-68; Mafizullah Kabir, “The Buwayhids of Jibāl and Rayy”, Journal of the Asiatic Society Pakistan, III, Karachi 1958, s. 29-33; G. C. Miles, “A Portrait of the Buyid Prince Rukn al-Dawlah”, American Numismatic Society Museum Notes, XI (1964), s. 283-293, Plates XLV-XLVII; H. Bowen – [C. E. Bosworth], “Rukn al-Dawla”, EI2 (İng.), VIII, 597-598; H. Massé, “Ruknābād”, a.e., VIII, 599-600.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2008 yılında İstanbul’da basılan 35. cildinde, 285-286 numaralı sayfalarda yer almıştır.

Leave a Comment