NECCÂR (Benî Neccâr)

Hazrec kabilesinin bir kolu.

Müellif:

Kahtânîler’e mensup olan kabilenin adını aldığı Neccâr’ın Hazrec’e kadar nesebi Neccâr b. Sa‘lebe b. Amr b. Hazrec şeklindedir ve Ezd üzerinden Kahtân’a ulaşır. Kaynaklarda asıl adının Teymullah veya Teymü’l-Lât olduğu, devamlı keser kullanmasından veya keserle bir şahsı yaralamasından dolayı “Neccâr” (marangoz) lakabıyla tanındığı kayıtlıdır. Neccâr’ın soyu Mâzin, Dînâr, Mâlik ve Adî adlı dört oğlundan kollara ayrılarak çoğalmıştır; bunlardan Mâlik b. Neccâr’ın nesli daha kalabalıktır. Kabilenin tarihi Hazrec’le iç içedir, bundan dolayı mensupları Neccârî kadar Hazrecî ve Ensârî nisbeleriyle de anılır.

Neccâroğulları ile Hz. Peygamber arasında soy yakınlığı mevcuttur. Abdülmuttalib b. Hâşim’in annesi, Adî b. Neccâr’ın neslinden Selmâ bint Amr idi, dolayısıyla kabile mensupları Abdülmuttalib’in dayılarıdır. Neccâroğulları’nın Resûl-i Ekrem’in ailesiyle dayanışmasının ve akrabalık ilişkilerinin Abdülmuttalib’den itibaren başladığı görülmektedir. Bir defasında Abdülmuttalib, Mekke’deki arsasına amcası Nevfel b. Abdümenâf’ın el koyması münasebetiyle Neccâroğulları’na bir mektup yazarak yardım istemiş, onların seksen kişiyle Mekke’ye gelmesi üzerine Nevfel arsayı iade etmek zorunda kalmıştır. Hz. Peygamber’in babası Abdullah, Adî b. Neccâr yurdunda bir ay kadar hasta yattıktan sonra burada vefat etmiş, Hz. Muhammed de altı yaşında iken annesiyle birlikte Neccâroğulları’nın yanında bir ay kalmıştır.

Benî Neccâr’ın İslâm tarihi sahnesine çıkışı İslâm’ın Mekke döneminde Akabe biatları günlerine rastlar. Bazı Neccârlılar, Akabe biatlarına katılarak Müslümanlığı kabul edip biatların gerçekleşmesinde ve Medine’de İslâm’ın gelişmesinde önemli rol oynadılar. Resûl-i Ekrem, Akabe biatlarında Neccâroğulları’nın nakibi olarak Es‘ad b. Zürâre’yi seçti ve kendisini diğer on bir nakibin başına getirdi. Hicret sırasında Hz. Peygamber’in, yuları serbest bırakılan devesi Neccâroğulları’ndan Sehl b. Râfi‘ ve Süheyl b. Râfi‘ adlı iki yetime ait bir arsanın üzerine çöktü. Devenin çöktüğü yere en yakın ev ise yine Neccâroğulları’ndan Ebû Eyyûb el-Ensârî’ye aitti. Hicretin 1. yılında (622) Es‘ad b. Zürâre’nin vefatının ardından Neccâroğulları Resûl-i Ekrem’e gelerek kendilerine yeni bir nakib tayin etmesini istediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber “Sizler benim dayılarımsınız, ben sizdenim, sizin nakibiniz benim” diyerek onları sevindirdi. İçlerinden cesaret ve kahramanlıklarıyla tanınmış birçok şahsiyetin çıktığı Neccâroğulları bütün gazve ve seriyyelere katıldılar. Haklarında âyet nâzil olan bekkâînden Abdurrahman b. Kâ‘b el-Ensârî de Benî Neccâr’ın Mâzin kolundandır.

Hz. Ebû Bekir tarafından Müseylimetülkezzâb üzerine düzenlenen sefer başta olmak üzere Hulefâ-yi Râşidîn döneminde meydana gelen bütün savaşlara Neccârlılar da katıldı ve daha çok Yemâme’de Müseylimetülkezzâb’la yapılan Akrabâ savaşı ile Köprü Vak‘ası’nda şehid verdi. Özellikle Harre Savaşı’nda öldürülenler arasında Hassân b. Sâbit, Ebû Talha el-Ensârî, Zeyd b. Sâbit ve Yezîd b. Sâbit’in nesilleri başta olmak üzere Neccâroğulları’nın dört kolunun her birinden çok sayıda şahsiyet bulunuyordu.

Yukarıda adları geçenlerden başka Birinci Akabe Biatı’nda kabilesini temsil eden ve Hz. Peygamber’in kabrini kazan Ebû Talha, Hassân b. Sâbit’in kardeşleri Evs ve Übey, Enes b. Mâlik, kardeşi Berâ, annesi Ümmü Süleym, amcası Uhud şehidlerinden Enes b. Nadr, vahiy kâtiplerinden Zeyd b. Sâbit ve Übey b. Kâ‘b, Resûlullah’ın oğlu İbrâhim’in sütannesi Ümmü Bürde ve kocası Berâ b. Evs, cengâverlikleriyle ünlü Muâz b. Hâris (Afrâ) ve kardeşleri Muavviz ile Avf da Neccâroğulları’na mensup önemli kişiler arasındadır. Benî Neccâr’dan daha sonra çok sayıda fakih ve muhaddis yetişmiştir. Daha ziyade Medine’de oturan Neccâroğulları’ndan Mısır ve Basra’ya yerleşenler de olmuştur.

BİBLİYOGRAFYA
Lisânü’l-ʿArab, “dvr”, “ncr” md.leri; Tâcü’l-ʿarûs, “ncr” md.; İbn Hişâm, es-Sîre, I, 94, 124, 240, 253; İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, I, 136, 218-220; III, 484 vd.; Halîfe b. Hayyât, et-Târîḫ (Ömerî), s. 70, 247-249; İbn Habîb, el-Muḥabber, s. 109; İbn Kuteybe, el-Maʿârif (Ukkâşe), s. 110; Belâzürî, Ensâb, I, 64, 69, 70, 92, 94, 239, 243, 244, 407; Taberî, Târîḫ (Ebü’l-Fazl), II, 248-250, 354, 355, 377, 398, 609, 617; İbn Düreyd, el-İştiḳāḳ, s. 448, 449; Sem‘ânî, el-Ensâb, V, 459-460; Kalkaşendî, Nihâyetü’l-ereb (nşr. İbrâhim el-Ebyârî), Beyrut 1991, s. 76; Süyûtî, Lübbü’l-Lübâb fî taḥrîri’l-ensâb (nşr. M. Ahmed Abdülazîz – Eşref Ahmed Abdülazîz), Beyrut 1411/1991, II, 292; F. Wüstenfeld, Genealogische Tabellen der Arabischen Stämme und Familien: Uebersichts-Tabelle der Ismâ’îlitischen Stämme, Göttingen 1852, s. 19-20; Cevâd Ali, el-Mufaṣṣal, I, 485; III, 280; Ömer Rıza Kehhâle, Muʿcemü ḳabâʾili’l-ʿArab, Beyrut 1991, III, 1173; İsmail Hakkı Ünal, “Es‘ad b. Zürâre”, DİA, XI, 352.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 32. cildinde, 480-481 numaralı sayfalarda yer almıştır.

Leave a Comment