RAHMİ BEY

(1865-1924)

Türk mûsikisi bestekârı.

Müellif:

27 Aralık 1865 tarihinde İstanbul’da Beyazıt’ta doğdu. Asıl adı Mehmed Rahmi’dir. Babası Gümülcine muhasebecisi Trabzonlu İmamzâde Ahmed Hilmi Efendi, annesi Zâhide Hanım’dır. Babasının memuriyeti dolayısıyla bulundukları Bursa’da rüşdiyeyi bitirdikten sonra Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne’nin idâdî kısmından ve 27 Temmuz 1886’da yüksek kısmından mezun oldu. İlk memuriyeti rüşdiyeyi bitirmesinin ardından Kütahya Muhasebe Kalemi’nde kâtip yardımcılığıdır. 15 Kasım 1886’da Muhâkemât Dairesi mülâzımlığı ile Şûrâ-yı Devlet’te göreve başladı. 13 Nisan 1888’de Maliye Nezâreti Kupon Kalemi’ne nakledildiyse de bir yıl sonra Şûrâ-yı Devlet’teki görevine döndü. 21 Şubat 1891 tarihindeki Bidâyet Mahkemesi hâkim yardımcılığı görevine ek olarak Bâbıâli İstatistik Encümeni kâtibi oldu. 15 Ocak 1897’de Mülkiye Dairesi birinci muavinliğine getirildi. 27 Nisan 1901’de Bidâyet Mahkemesi hâkim yardımcılığına, ardından Bidâyet Mahkemesi (11 Aralık 1906) ve aynı yıl içinde İstînaf Mahkemesi ve Temyiz Mahkemesi üyeliklerine tayin edildi. Bu arada teftiş için Viranşehir’e gönderilen Rahmi Bey dördüncü rütbe Osmânî (1898), üçüncü rütbe Mecîdî (1900) ve üçüncü rütbe Osmânî (1901) nişanlarıyla taltif edildi.

11 Şubat 1913 tarihinde Şûrâ-yı Devlet’in ilgili dairesi lağvedilince bir süre açıkta kaldı. Daha sonra eski Evkaf nâzırı Yûsuf Ziyâ Paşa’nın gözetimi altında açılan (1917) Dârülelhan’ın mûsiki encümeninde Ali Rifat Bey (Çağatay) ve Refik Talat Bey’le (Alpman) birlikte yer aldı (bazı kaynaklarda Ziyâ Paşa’nın Mûsiki Encümeni reisi olduğu sırada Rahmi Bey’in Dârülelhan müdürlüğü yaptığı kaydedilmektedir). Mütareke yıllarında kapanan Dârülelhan’ın Cumhuriyet’in kuruluş günlerinde yeniden açılışında müdür olmayı bekleyen Rahmi Bey’in Mûsâ Süreyyâ Bey’in müdürlüğe tayin edilmesi üzerine çok üzüldüğü ve bu üzüntünün ölümüne sebep olduğu bazı yakınları tarafından ifade edilmiştir. Şûrâ-yı Devlet üyesi iken Vefa İdâdîsi’nde usûl-i kitâbet, son yıllarında Kadıköy Rum Mektebi’nde Türkçe öğretmenliği yaptı. 29 Nisan 1924 tarihinde vefat etti ve ertesi gün Eyüp’te Kırkmerdiven Mezarlığı’nda babasının yanına defnedildi. Daha sonra Fındıkzade’de bir sokağa adı verilmiştir.

Rahmi Bey küçük yaşlarda okula devam ederken bir yandan da mûsikiyle ilgilenmiş, düzenli bir mûsiki eğitimi almamasına rağmen katıldığı mûsiki ve edebiyat çevreleri onun eğitimini sağlamış ve bu sayede seviyeli bir bestekâr düzeyine çıkmıştır. Rauf Yektâ Bey, Ûdî Nevres Bey, Ali Rifat Çağatay, Muallim İsmâil Hakkı Bey ve Leon Hancıyan gibi mûsiki üstatlarıyla arkadaşlık yapmış; Mekteb-i Mülkiyye’den mezun olduktan sonra bu okuldaki edebiyat hocası Recâizâde Mahmud Ekrem’in İstinye’deki yalısında yapılan toplantılarda Muallim Nâci, Abdülhak Hâmid (Tarhan), Tevfik Fikret, Ali Ekrem (Bolayır), İsmâil Safâ gibi edebiyatçılarla tanışarak onlardan faydalanma imkânı bulmuştur. Gazel ve şarkı tarzında şiirler kaleme alan Rahmi Bey’e Mülkiye Mektebi’nde “âşık şair” denildiği söylenir.

1894 yıllarında Tanbûrî Cemil Bey ile tanışmış ve onunla çok samimi olmuştur. Meşrutiyet’ten sonra Rahmi Bey’in hemen her gece Refik Bey’in (Fersan) yalısına gittiğini, Cemil Bey’in de bulunduğu toplantılarda Cemil Bey çalarken Rahmi Bey’in sesiyle ona eşlik ettiğini, yaz aylarında Tanbûrî Cemil’in Rahmi Bey’in köşküne giderek uzun süre kaldığını Refik Fersan hâtıralarında anlatır. Rahmi Bey ney ve nısfiyeyi kendi kendine öğrenmiştir. Hafif ve etkili bir sesle okur, katıldığı mûsiki toplantılarındaki fasıllara bazan nısfiyesi, bazan da sesiyle iştirak ederdi. Hacı Ârif Bey’den faydalanan ve eserlerini bizzat kendisinden meşketme imkânı bulan Rahmi Bey’in en önemli özelliği bestekârlığıdır. Geleneksel kurallara bağlı olarak işlenmiş şarkıları, estetik ve teknik yönden üstün bir yapı ile güfte-beste uyuşmasının en güzel örnekleridir. Onun bestelerinde âdeta kullanılan makamın tarifi yapılır. Rindmeşrep bir sanatkâr olan Rahmi Bey’in şarkılarının çoğunun güftesi kendisine ait olup güfte seçiminde son derece titizdir.

Nota bilmeyen Rahmi Bey bestelediği şarkıları hâfızasında muhafaza ederdi. Günümüze ulaşan eserleri göz önüne alındığında velûd bir bestekâr olduğu söylenemez. Ancak fazla eser bestelemeyişi bu konudaki hassasiyeti olarak yorumlanmalıdır. Rahmi Bey yaşadığı bazı olayları eserlerinde dile getirmiştir. Çok sevdiği arkadaşı Tanbûrî Cemil Bey’in vefatı üzerine, “Bir sihr-i tarab nağme-i sâzındaki te’sîr” mısraıyla başlayan sûzinak; bestekâr Şevki Bey’in vefatı dolayısıyla, “Gül hazin sünbül perîşan bâğzârın şevki yok” mısraıyla başlayan bayatî; kızı Nâhide’nin genç yaşta ölümü üzerine, “Aşka düştüm âşık-ı âvâreyim” mısraıyla başlayan rast şarkısını bestelemiştir. Ayrıca Dârülelhan hocalarından Muazzez Hanım’a (Yurcu) düğün hediyesi olarak, “Ey mutrıb-ı zevk-âşinâ / Bir şarkı yaptım ben sana” mısralarıyla başlayan kürdîli-hicazkâr şarkısını besteleyerek takdim etmiş, çok şiddetli geçen 1907 kışının ardından gelen baharın hâtırasını şiiri ve bestesiyle bir tâhir-bûselik şarkıda yaşatmıştır: “Geçti o gamlı eyyâm-ı sermâ / Oldu bahârın âsârı peydâ.” İlkbaharı çok seven ve eserlerinin tamamına yakınını bu mevsimde besteleyen Rahmi Bey’in ilk eseri yukarıda zikredilen bayatî şarkı, son eseri ise ölümünden birkaç gün önce Fâhire Fersan’a ithafen bestelediği, “Bir nev-civansın, şûh-i cihansın / Rûh-i revansın, sînemde cansın” mısralarıyla başlayan hisar-bûselik şarkısıdır. Günümüze ulaşan bir tekbir ve otuz sekiz şarkıdan ibaret eserlerinin listesini Yılmaz Öztuna neşretmiştir (BTMA, II, 210). Anılanların yanı sıra, “Karşıyaka’da İzmir’in gülü” ve “Sana ey cânımın cânı efendim” mısralarıyla başlayan kürdîli-hicazkâr, “Süzüp süzüp de ey melek” mısraıyla başlayan nihâvend ve “Serâpâ hüsn-i ansın dil-sitansın nâz-perversin” mısraıyla başlayan muhayyer şarkıları onun en çok sevilen eserlerinden bazılarıdır. Mûsiki Mecmuası’nın 376. sayısı (Şubat 1981) Rahmi Bey Özel Sayısı olarak hazırlanmıştır.

BİBLİYOGRAFYA
BA, Sicill-i Ahvâl Defterleri, nr. 92, s. 139; Rahmi Bey Merhum’un Şarkıları, İstanbul 1928; İbnülemin, Hoş Sadâ, s. 239-240; a.mlf., Son Asır Türk Şairleri, s. 1335-1336; Baki Süha Ediboğlu, Ünlü Türk Bestekârları, İstanbul 1962, s. 199-205; Refik Ahmed Sevengil, Eski Şiirimizin Ustaları, İstanbul 1964, s. 292-297; Ali Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, Ankara 1968-69, III, 220-230; Mustafa Rona, 20. Yüzyıl Türk Musikisi, İstanbul 1970, s. 86-89; Sadun Aksüt, Türk Musikîsinin 100 Bestekârı, İstanbul 1993, s. 122-128; Murat Bardakçı, Refik Bey: Refik Fersan ve Hatıraları, İstanbul 1995, s. 122-128; Özalp, Türk Mûsikîsi Tarihi, s. 78-85; Ahmed İhsan, “Merhum Cemil”, SF, sy. 142/1616 (1927), s. 192; Ercümend Ekrem Talu, “Bestekâr Rahmi Bey”, Radyo, II/20, Ankara 1943, s. 4, 22; a.mlf., “Tanıdığım Rahmi Bey”, Edebiyat Âlemi, sy. 6, İstanbul 1949, s. 1, 7; “Büyük Bestekâr Rahmi Bey”, Türk Musikisi Dergisi, I/3, İstanbul 1948, s. 6; Orhan Nasuhioğlu, “Refik Fersan’dan Hatıralar-2-”, MM, sy. 418 (1987), s. 20, 23; Öztuna, BTMA, II, 209-211; Mehmet Güntekin, “Rahmi Bey”, DBİst.A, VI, 298-299.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2007 yılında İstanbul’da basılan 34. cildinde, 422-423 numaralı sayfalarda yer almıştır.