YİVLİ MİNARE KÜLLİYESİ

Antalya’da Selçuklu devrinde inşa edilen Yivli Minare etrafında şekillenen külliye.

Müellif:

Teraslanmış eğimli bir arazide yer alan külliyenin ana yapısı yivli minare ile ulucamidir. Minare ve caminin hemen yanında Atabey Armağan Medresesi, onun karşısında Ulucami Medresesi yer alır. Bu yapılar topluluğunun bitişiğinde teraslanmış bir alanda sonradan mevlevîhâneye dönüştürülen bir yapı bulunmaktadır. Mevlevîhânenin arkasında Yivli Minare Hamamı, önünde cami ile arasında set üstünde Nigâr Hanım Türbesi, bunun üzerinde yolun kıyısında Zincir Kıran Mehmed Bey Türbesi mevcuttur.

Bugün Antalya’nın sembolü olan Yivli Minare blok kesme taşlar üzerinde tuğladan inşa edilmiştir. Kare kesme taş kaide tuğlalarla köşelerden pahlanarak yükseltilmiş sekizgen kasnağa dönüşmektedir. Bu sekizgen kasnak, taş tuğla dizileriyle oluşturulan pano şeklinde tasarlanmış nişlere bölünmüştür. Batı cephesindeki nişler inşa kitâbesini barındırır. Kitâbedeminarenin Sultan Alâeddin I. Keykubad zamanında (1220-1237) yapıldığı belirtilmektedir. Nişli kasnağın üzerinde taştan silindir biçiminde dar bir kasnak daha oluşturulmuştur. Bunun üzerine perdahlanmış tuğlalardan sekiz yiv teşkil eden gövde şerefeye kadar uzanmaktadır. Şerefe taştan olup üst bölümü 1954 yılı yangınından sonra yapılan tamiratta yenilenmiştir. Kuzey cephesinde küçük bir kapıdan girilip doksan basamaklı merdivenle minareye çıkılır. Minarenin yüksekliği 30 m. kadardır. Kesme taş kare kaide üzerinde devam eden tuğla bölümde gövde üzerinde lâcivert ve fîrûze mozaik çinilerle ve kûfî hatla “Allah” ve “Muhammed” isimleri yazılmıştır. Yazılar neredeyse tamamen tahrip olmuştur. Bugün mevcut olan kalıntılardan ve eski fotoğraflarından anlaşıldığı kadarıyla minare sırlı tuğla ve fîrûze renkli çinilerle bezenmişti.

Yivli Minare Camii veya Alâeddin Camii olarak da bilinen ulucami, ilk yapı Sultan I. Alâeddin Keykubad zamanında muhtemelen dinî yapılar topluluğunun üzerine inşa edilmişti. Günümüze ulaşan ikinci yapı ise 774’te (1373) Emîr Mübârizüddin Mehmed Bey tarafından yaptırılmıştır. Hamîdoğulları’na ait yapının kitâbesi doğu kapısının basık kemerli girişinin üzerinde yer alır. Bu kitâbede bâni Emîr Mübârizüddin Mehmed Bey’in adı ile mimar Balaban et-Tavâşî adı okunmaktadır. Yapı enine dikdörtgen planda konumlanmış, son derece sade görünümlü bir eserdir. Masif duvarlar on iki devşirme sütunla altı kubbeli üst örtüyü taşır. Bu altı kubbeden başka yapının batı duvarı önünde dört bölümlü bir beşik tonoz bulunmaktadır. Bu duvarın önceden buradaki bir kilise yapısına ait olduğu tahmin edilmektedir. Mihrap güney duvarında kıble yönü doğrultusunda hafif çapraz biçimde yerleştirilmiştir. Tam karşısında basık kemerli kuzey giriş kapısı vardır. Bunun hemen önündeki kubbe aydınlık feneriyle taçlandırılmıştır. Kubbenin altında vaktiyle bir havuzun bulunduğu düşünülmektedir. Yapının güney cephesinde altta altı, üstte üç, doğu girişinde kapı hizasında bir, üstte iki küçük pencere, kuzey cephesinde altta beş, üstte üç aydınlık penceresi mevcuttur. Masif duvarları hareketlendiren ve yapıyı hafifleten bu pencerelere ek olarak aydınlık feneri ve iki giriş kapısı iç mekânı aydınlatarak son derece ferah bir ortam sağlamaktadır. Yapıda kubbe ve tonozların üzeri alaturka kiremitle kaplanmıştır. 2007’de yapı içerisinde Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından kazı ve restorasyon çalışmaları başlatılmış, erken dönemlere ait temel izleri, su künkleri vb. kalıntılar ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde bu izlerden kuzey giriş kapısı önünde yer alan su kanalları şeffaf bir cam altında korunarak açıkta bırakılmıştır. Cami 1972 yılına kadar avlusu ile birlikte müze olarak hizmet vermiştir.

Külliyenin ikinci büyük yapısını meydana getiren Ulucami Medresesi (İmaret Medresesi) muhtemelen XIII. yüzyıl içerisinde inşa edilmiştir. Bu Selçuklu eserinin asıl adı ve bânisi bilinmemektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce çarşı olarak kullanılmak amacıyla başlatılan kazı ve restorasyon çalışmaları tamamlanmış, metal konstrüksiyonlarla bir üst örtü oluşturularak yapı kullanıma sunulmuştur. Dört eyvanlı plan tipine sahip medrese dikdörtgen bir alana oturur. Beden duvarları kesme taş-moloz taşla inşa edilmiş, ancak üst örtünün tamamına yakını yıkılmıştır. Dışa taşkın, son derece güzel bir taçkapıya sahiptir. Ön cephesinin yarısından yukarısı yenilenmiştir. Kesme taş cephenin ortasındaki mukarnaslı taçkapının basık yay kemerli kapısı üzerinde dört satırlık inşa kitâbesi vardır; kitâbe çok yıprandığından okunamamaktadır. Revaklı avlu sekiz kare kaide üzerine sütunlara oturmakta iken günümüzde bunların sadece izleri kalmıştır.

Atabey Armağan Medresesi Yivli Minare Medresesi’nin hemen karşısında yer alır. Kesme taştan basık kemerli kapısı üzerinde 637 (1239) yılında Sultan II. Gıyâseddin Keyhusrev zamanında Atabey Armağan tarafından inşa edildiği belirtilmektedir. Bugün çok az süslemesi olan taçkapı dışında yapıyla ilgili bir kalıntı yoktur. Plan özellikleri de belli değildir. Mevlevîhâne, ulucaminin kuzey girişinin hemen yanında teraslanmış bir alanda kale surlarının dibinde ana caddenin hemen kenarında yer alır. Asıl hüviyeti bilinmeyen mevlevîhâne binasının Selçuklular zamanında diğer yapılarla birlikte inşa edildiği ileri sürülmektedir. XVI. yüzyılda bir tamirat geçiren yapı XVIII. yüzyılda Tekeli Mehmed Paşa tarafından mevlevîhâne haline getirilmiştir. Dikdörtgen planda gelişen yapıda güney cephesi ortasında bir kemerli giriş kapısından aydınlık fenerli kubbeye sahip ana mekâna girilir. Bu mekânın kuzeyinde iki, batısında üç tâli hücre vardır. Beşik tonoz örtülü hücrelerin mevlevîhânede kalan dervişlerin barınması için yapıldığı düşünülür. Harimin sağında zemini yükseltilmiş merdivenle çıkılan beşik tonoz örtülü eyvan yer alır. Eyvanın kuzeyinde ayrıca bir kapı ile geçilen aynı kotta bir tonozlu mekân mevcuttur. Bu mekândan harime küçük bir kapıdan merdivenlerle inilir. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1973’te yapılan temizlik ve restorasyondan sonra Kültür Bakanlığı Sergi Salonu olarak tasarlanmıştır ve halen bu hizmeti vermektedir.

Zincirkıran Mehmed Bey Türbesi mevlevîhânenin hemen doğu kenarında küçük bir teras üzerinde bulunmaktadır. Kesme taştan inşa edilmiş olup Selçuklu kümbetleri tarzında ele alınmıştır. Kapısı üzerinde güneybatı yönündeki iki satırlık kitâbeden anlaşıldığına göre 779’da (1377) inşa edilen türbe kare kaide üzerinde sekizgen gövdeli ve piramidal külâhlıdır. Yapı kapısı dışındaki diğer cephelerde birer pencereden ışık almaktadır. İçeride daha önce çinilerle kaplı olduğu söylenen üç sanduka vardır. Türbe 1954 yılında tamir edilmiştir. Nigâr Hanım Türbesi mevlevîhâne ile ulucami arasında teraslanmış alanda yer almaktadır. II. Bayezid’in oğlu Şehzade Korkut’un annesi Abdullah kızı Nigâr Hanım, Ramazan 908 (Mart 1503) tarihinde vefat etmiş ve bu türbeye gömülmüştür. Yapı altıgen plandadır. Türbede kaide kesme taş, gövde ise moloz taşlardan inşa edilmiş, duvarlarda devşirme malzeme kullanılmıştır. Basık kemerli giriş kapısı güney cephesindedir. Dikdörtgen bir niş içerisine alınarak vurgulanan giriş devşirme mermer malzeme ile yapılmıştır. Türbe 1961 yılında restore edilmiştir.

Yivli Minare Hamamı mevlevîhâne binasının hemen bitişiğinde yer alır. 1971’de Vakıflar Umum Müdürlüğü tarafından hafriyat ve temizleme çalışmaları yapılarak yapı kısmen ortaya çıkarılmıştır. Kareye yakın dikdörtgen planlı binanın duvarları sıralı moloz taş örgüye sahiptir. Doğu cephesi duvarı üzerindeki bir kitâbede Sultan Alâeddin Keykubad’ın adı okunmaktadır. Planı belirlenen hamamın güney cephesinden soğukluğa girilir. Soğukluğun hemen solunda kubbeli bir soyunmalık vardır. Soyunmalığın kuzeyinde tekrar bir kubbeli mekândan ılıklığa ve ılıklıktan sıcaklığa geçilir. Sıcaklık farklı bir şekilde soğuklukla bir kapı vasıtasıyla irtibatlandırılmıştır. Bir bölümü halen yol altında bulunan yapıda temizlik ve restorasyon esnasında ilâve kısımlar temizlenmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

R. M. Riefstahl, Turkish Architecture in Southwestern Anatolia, Cambridge 1931, s. 82.

Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler, Ankara 1972, I, 501-522.

Mete Kırmızı, “Yivli Minare Külliyesi”, Antalya 1. Selçuklu Eserleri Semineri: 22-23 Mayıs 1986, Antalya 1986, s. 37-48.

Selçuk Mülayim, “Yivli Minare Geleneği”, Antalya 2. Selçuklu Eserleri Semineri: 26-27 Aralık 1987, Antalya 1988, s. 11-25.

Orhan Cezmi Tuncer, Anadolu Kümbetleri: Beylikler ve Osmanlı Dönemi, Ankara 1991, II, 48.

Örcün Barışta, “Zincir Kıran Mehmet Bey Kümbeti Süslemeleri Üzerine”, Antalya 5. Selçuklu Semineri, Bildiriler/Seçkiler: 8-9 Aralık 1995, Antalya 1998, s. 141-155.

Leyla Yılmaz, Antalya: Bir Ortaçağ Türk Şehrinin Mimarlık Mirası ve Şehir Dokusunun Gelişimi (16. Yüzyılın Sonuna Kadar), Ankara 2002, s. 10-15, 40-43, 45-55, 65-68, 74-91.

a.mlf. – Kemal Tuzcu, Antalya’da Türk Dönemi Kitabeleri, Haarlem 2010, s. 32, 132-133, 158-162, 167-171, 176-179, 195-201, 220-221, 237-240.

Ahmed Tevhid, “Antalya Kitabelerine Dâir”, , XIV/6 (83) (1340), s. 366.

Fuat Şişman – Bekir S. Çelik, “Antalya Yivli Minare Külliyesi Hamamı”, Rölöve ve Restorasyon Dergisi, sy. 5, Ankara 1983, s. 37-46.

Latif Armağan, “XVI. Yüzyılda Antalya’da Dini Sosyal Yapılar ve Şehrin Demografik Durumu Üzerine Bir Araştırma”, , sy. 36 (2004), s. 7-34.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2013 yılında İstanbul’da basılan 43. cildinde, 552-554 numaralı sayfalarda yer almıştır.