SİHÂK

Kadınlar arasındaki eşcinsel ilişki.

Müellif:

Sözlükte sihâk (sahk, müsâhaka) “sevicilik” (lezbiyenlik), müsâhika ve sehhâka “sevici” (lezbiyen) anlamına gelir. Ezherî gibi dilciler bu kullanımın İslâm’dan sonra ortaya çıktığı (müvelled olduğu) kanaatindedir (, “sḥḳ” md.). Cevâd Ali ise bazı dil bilginlerinin bunu Câhiliye dönemine kadar geri götürdüklerinden hareketle kelimenin müvelled olmadığını ancak, mecazi anlatımlarda yer aldığını ve bu kullanımın İslâm’dan sonra yaygınlaştığını belirtir (el-Mufaṣṣal, V, 144). Zemahşerî de kelimenin mecazen bu anlamda kullanıldığını söylemektedir (Esâsü’l-belâġa, I, 427). Kur’ân-ı Kerîm’de sahk kökünden türeyen kelimeler iki yerde “uzaklık” mânasında (el-Hac 22/31; el-Mülk 67/11), hadislerde ise çoğunlukla “ezerek toz haline getirmek” ve “uzaklık” anlamlarında geçer (, “sḥḳ” md.). Sihâk, tâli hadis kaynaklarında “sevicilik” mânasında da kullanılmıştır (Ebû Ya‘lâ el-Mevsılî, XIII, 476). Literatürde bu ilişkiyi ifade etmek için tedâlük, ityânü’l-mer’eti’l-mer’e gibi kelime ve ifadeler geçtiği gibi sahk ve müsâhaka kelimeleri iki erkek veya erkek ve kadın arasında cinsel birleşmeye ulaşmayan hareketleri belirtmek için de kullanılır. Sihâkın ilk defa, Kur’ân-ı Kerîm’de helâk edilmiş kavimlerden biri olarak zikredilen “ashâbü’r-ress”in kadınları arasında ortaya çıktığı ve Lût peygamberin kavminde yaygın olduğu rivayet edilmiştir.

Fıkıh terimi olarak sihâk iki kadın arasındaki cinsel ilişki anlamına gelir. Cinsel ahlâka aykırı ve aile düzenini bozan fiillerden olan sihâkın haramlığı konusunda fakihler arasında görüş ayrılığı yoktur. “Kadınlarınızdan çirkin fiilde bulunanlara karşı aranızdan dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse o kadınları ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin” âyetinde geçen (en-Nisâ 4/15) “çirkin fiil” (fâhişe) kelimesi, Mu‘tezile’den Ebû Müslim el-İsfahânî tarafından sevicilik olarak yorumlanmıştır. Fahreddin er-Râzî’nin naklettiği, Muhammed Abduh ve M. Reşîd Rızâ’nın desteklediği bu görüş çağdaş tefsir çalışmalarının bir kısmında da tercih edilmiştir (Karaman v.dğr., II, 29). Eşinden ve câriyesinden başkasıyla cinsel ilişkide bulunmayı haddi aşmak olarak niteleyen âyet (el-Mü’minûn 23/5-7), “Kadınlar arasındaki sihâk zinadır” (Ebû Ya‘lâ el-Mevsılî, XIII, 476; Heysemî, VI, 256); “Kadın kadınla ilişkide bulunursa ikisi de zina etmiştir” (Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, VIII, 233) ve “Erkek erkeğin, kadın da kadının avret yerine bakmasın; aynı örtü içinde erkek erkeğe ve kadın kadına tenini dokundurmasın” (Müslim, “Ḥayıż”, 74) gibi hadislerle sihâk yapan kadınlara Allah’ın lânet ettiğini (Abdürrezzâk es-San‘ânî, VII, 334), erkekler ve kadınlar arasında eşcinselliğin yaygınlık kazanmasının kıyamet alâmetlerinden olduğunu (Hâkim, IV, 483) ve erkeklere benzemeye çalışan kadınları Hz. Peygamber’in lânetlediğini bildiren hadisler (Buhârî, “Libâs”, 61) sihâkın büyük bir günah ve suç olduğu hakkında gösterilen deliller arasında sayılmıştır. Bazı hadislerde sihâkın zina olarak nitelendirilmesinin göz zinası vb. ifadelerde olduğu gibi mecazi anlam taşıdığı ve bu fiilin büyük günah olduğunu ifade etme bağlamında söylendiği belirtilmiştir. Türk hukukunda evli kadının sevicilik fiilini işlemesi zina sayılmamakla birlikte bu durumun haysiyetsiz hayat sürme veya evlilik birliğinin sarsılması kapsamında değerlendirilerek boşanma sebebi sayılabileceği belirtilmektedir (Akıntürk, s. 254).

Ca‘ferîler’de seviciliğin zina gibi cezalandırılacağı yönündeki -tercihe şayan bulunmayan- görüş hariç tutulursa Sünnî ve Sünnî olmayan fıkıh mezhepleri sihâk fiilinin had cezası değil ta‘zîr cezası gerektiren bir suç olduğu hususunda ittifak etmiştir. İlke olarak kamu otoritesinin takdirine bırakılan bu cezanın İslâm hukuk tarihindeki uygulamaları elli sopa, yüz sopa, sürgün vb. şekillerde olmuştur. Tıbbî araştırmaların homoseksüel ilişkilerin arka planında organik ya da psikolojik rahatsızlıkların bulunabildiğini ortaya koyduğuna dikkat çeken bazı çağdaş İslâm hukuku araştırmacıları, dava konusu olayda tedavi gerektiren durum varsa hâkime tedaviye karar verme yetkisinin de tanınması gerektiği kanaatindedir (M. Selîm el-Avvâ, s. 230-232). Öte yandan şahitlerin adalet sahibi olmaları şart olduğundan sihâk suçunu işleyenlerin şahitlikleri geçerli değildir.

Sihâkla ilgili diğer fıkhî hükümler şu şekilde özetlenebilir: Hanefî ve Mâlikîler’e göre iki genital organın (ferc) birbirine temas etmesi abdesti bozarken Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre bu durumda abdest bozulmaz. Bütün mezheplere göre sihâk sonucu orgazm meydana gelirse gusletmek gerekir; aksi takdirde gerekmez. Sihâk sonucu orgazm meydana gelmesi halinde oruç bozulur ve o günün kazâ edilmesi gerekir. Mâlikî mezhebine göre kazânın yanı sıra kefâret de gereklidir. Sadece mezi gelirse Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre oruç bozulur; Hanefî ve Şâfiî mezheplerine göre ise bozulmaz. İzzeddin b. Abdüsselâm ve İbn Hacer el-Heytemî gibi fakihler müslüman kadınların sihâk yaptığı bilinen kadınların yanında mahremiyet ölçüleri açısından erkeklerin yanındaymış gibi davranmaları gerektiği görüşündedir. Şâfiî mezhebinde, müslüman kadınların erkekler tarafından görülmesi sakıncalı olan yerlerinin müslüman olmayan kadınlar bakımından aynı hükmü taşıması yanında, bu tür kadınlarla aynı ortamı rahat biçimde paylaşmanın sihâk vb. günahlara yol açabileceği endişesinin onların bu kanaate ulaşmasında etkili olduğu anlaşılmaktadır. Bulkīnî, Şemseddin er-Remlî ve Hatîb eş-Şirbînî gibi fakihler ise günahkâr olmalarının sihâk yapanları İslâm dairesinden çıkarmayacağını belirterek bu görüşe karşı çıkmışlardır (ayrıca bk. FUHUŞ; LİVÂTA).


BİBLİYOGRAFYA

, “sḥḳ” md.

, “sḥḳ” md.

, VII, 334.

Ebû Ya‘lâ el-Mevsılî, el-Müsned (nşr. Hüseyin Selîm Esed), Dımaşk-Beyrut 1409/1988, XIII, 476.

, IV, 483.

Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, es-Sünenü’l-kübrâ (nşr. M. Abdülkādir Atâ), Beyrut 1414/1994, VIII, 233.

Zemahşerî, Esâsü’l-belâġa, Kahire 1972, I, 427.

, IX, 230.

Heysemî, Mecmaʿu’z-zevâʾid, Kahire-Beyrut 1407, VI, 256.

İbn Hacer el-Heytemî, ez-Zevâcir ʿan iḳtirâfi’l-kebâʾir, Beyrut 1408/1988, II, 143.

Şemseddin er-Remlî, Nihâyetü’l-muḥtâc, Beyrut 1404/1984, VI, 194.

, I, 129, 143; II, 119, 326; V, 15; VI, 95.

Muhammed b. Ahmed ed-Desûkī, Ḥâşiye ʿale’ş-Şerḥi’l-kebîr, Beyrut, ts. (Dârü’l-fikr), I, 119, 126, 523, 529; IV, 316.

Mustafa es-Süyûtî, Meṭâlibü üli’n-nühâ fî şerḥi Ġāyeti’l-müntehâ, [baskı yeri yok] 1415/1994, I, 145.

, I, 99, 107; II, 100; V, 237.

M. Hasan en-Necefî, Cevâhirü’l-kelâm fî şerḥi Şerâʾiʿi’l-İslâm, Beyrut, ts. (Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî), XLI, 387-390.

, V, 144.

, IV, 358-359.

Selâhaddin el-Müneccid, el-Ḥayâtü’l-cinsiyye ʿinde’l-ʿArab, Beyrut 1975, s. 20, 60, 89.

Abdülkādir Ûdeh, et-Teşrîʿu’l-cinâʾiyyü’l-İslâmî, Kahire 1977, II, 368.

M. Selîm el-Avvâ, Fî Uṣûli’n-niẓâmi’l-cinâʾiyyi’l-İslâmî, Kahire 1983, s. 230-232.

Abdülmelik Abdurrahman es-Sa‘dî, el-ʿAlâḳātü’l-cinsiyye ġayrü’ş-şerʿiyye ve ʿuḳūbâtühâ fi’ş-şerîʿa ve’l-ḳānûn, Cidde 1985, I, 184.

Mehmet Boynukalın, İslâm Hukukunda Zina Suçu ve Cezası (yüksek lisans tezi, 1995), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 43.

Hayreddin Karaman v.dğr., Kur’an Yolu: Türkçe Meâl ve Tefsir, Ankara 2006, II, 29.

Turgut Akıntürk, Türk Medeni Hukuku: Aile Hukuku, İstanbul 2006, s. 254.

“Siḥâḳ”, , XXIV, 251-253.

G. H. A. Juynboll, “Siḥāḳ”, , IX, 565-567.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 37. cildinde, 169 numaralı sayfada yer almıştır.